Bölüm sınavlardan dolayı biraz gecikmeli geldi, ama uzun geldi. Beklediğinize değmesini umuyorum, iyi okumalar. :)
**
Gözümü tek bir noktaya sabitlemiş, ne kontrol etmem gereken belgeleri ne bilgisayarda dönen videoyu umursuyordum. Sadece gözlerim değil aklım, fikrim, benliğim, her şeyim babamın çalışma masasının çaprazında duran koltuktaydı.
Babam şu an oturduğum yerde işlerini hallederken o koltukta bin bir şekle girerek kitap okumam, oyun oynamam, müzik dinlemem, uyumam.. Her şey gözümün önündeydi dün gibi. İşleri uzayınca mecburiyetten de olsa ondan uzak kalmamak için, küçük kızının vakit geçirebileceği şekilde dekore ettiriyordu odasını. Kızının ilgi alanları değişince oda da değişiyordu.
Ve o küçük kızın en sevdiği şey, babasıyla bu odada vakit geçirmekti her zaman. Hiçbir zaman bir yerlere gitmek için tutturmaz, ya da mızmızlanıp rahatsız etmezdi babasını. Masasına konan bir kelebek gibi usulca izlerdi onu. Bu odada onunla olmak yetiyordu çünkü. Sevdiğin bir şeyi yaparken başını kaldırıp en sevdiğin insanı görmekten daha güzel ne olabilirdi ki?
Şirketin maskotları gibiydik Mert'le. Oyun parkımızdı bizim burası. Ki bunu söylerken kesinlikle babamların katında bizim için yapılmış olan park odasını kast etmiyordum. Çok nadir kullanırdık orayı. Favorimiz toplantı odasıydı ama sunum salonunu da hatırı sayılır derecede severdik. Koskoca bina.. Tek bir santimi yoktu pıtır pıtır adımlarımla koşuşturmadığım.
Dudaklarıma buruk bir gülümseme göndermesi için bir komut gitti beynime, ama dudaklarıma ulaştıramadan tükendi gücü.
Her yer babam kokuyor, her yerde babam görünüyordu. Babam odanın ortasında volta atıyor, babam cam kenarında telefonla konuşuyor, babam kızının saçlarını taramasına izin veriyor, babam kapının önünde birileriyle tokalaşıyor, babam işlerinin arasından başını kaldırıp kızına gülümsüyordu.
Oturduğum yere daha önce babam oturmuş, dokunduğum yerlere daha önce babam dokunmuştu. Yürüdüğüm yere ayakları değmiş, durduğum yeri varlığıyla doldurmuştu. Elimi bilgisayar klavyesinin üzerine koydum. Bu tuşlara defalarca değmişti babamın eli, babam parmak izlerini bırakarak onurlandırmıştı tuşların her birini.
Babamın elini tutuyor sayılır mıydım, onun dokunduğu yerlere dokunarak? Onun oturduğu koltuğa yaslanınca, ona sarılmış sayılır mıydım? Babamla vakit geçiriyor sayılır mıydım, onunla yıllarımın geçtiği bu odada durarak?
Bu bomboş oda, o kadar doluydu ki babamla. Bizimle o kadar doluydu ki, hiçbir somut varlık tutamazdı bu soyut varlığın yerini.
Sesim çıkmasın diye elimle ağzımı kapatarak kıkırdadım. Babam telefonla konuşurken odanın içinde dolaşmaya devam ediyor, ben de gizlice peşinden gidiyordum. Sanki dünyanın en zevkli şeyiymiş gibi keyifle atıyordum adımlarımı. Boyum en fazla bacakları kadar gelirken beni görebilmesi imkansızdı.
Bu düşünceyle bir kez daha sessizce kıkırdadım. O kadar seviyordum ki bu oyunu.. Babamın hemen arkasındaydım ama beni görmüyordu. Varlığımdan habersizdi ama ben hemen yanındaydım. Kokusunu alabilecek, nefesini duyabilecek, vücut sıcaklığını hissedebilecek kadar yakınındaydım. O beni görmüyordu, ama ben onunlaydım.
Telefonu kapatıp cebine attıktan sonra bir süre daha yavaşça odada gezinmeye devam etti, ben de hemen arkasında parmak uçlarımda attığım minik adımlarla takip ediyordum onu.
O telefonu eline aldığı sırada Mertle birlikte oturuyor olduğum koltuğun önüne gelince durdu. Bir elini ensesine koyarak, "Ecmel burada değil miydi Mert?" dedi düşünceli bir ses tonuyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilemma
AdventureNedensizce nedenleşmekte olan nedenlerin hikayesi. En değer verdiği varlıkları elinden alınmış bir kız hayal edin. Kendisini öfkesinin kontrolüne bırakmış, yoluna çıkan herkesi hiç çekinmeden ortadan kaldırabilen. Bir genç hayal edin; İnsanın kanın...