22 - İzlerine Sarılmak

129 9 57
                                    

                                                                                      ***

Gölge'yle tanışacaktık. İlk günden beri aradığımız Cihan'ı sonunda bulmuştuk. Neden bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacakmış gibi hissediyordum bilmiyorum ama, kapıdan çıkarken şu anki yaşantıma dair bir şeyleri geride bıraktığımı biliyordum.

Cihan...

Veya Gölge, her neyse.

Umarım bana verecek mantıklı cevapların vardır. Kaynadığım çorba kazanının henüz birçok malzemesi eksik, umarım benim için biraz tuzun vardır.

                                                                                      ***

Kapıya vardığımızda ortalarında durduğum adamları inceledim. Batı sağımda her zamanki ciddiyetiyle duruyordu. Dudakları düz bir çizgi halinde, kaşları çatık olmasa da gergindi. Lacivert, düğmeleri gizli olan gömleği her zamanki gibi ona çok yakışmış, 'ben Batı için üretildim!' diye bağırıyordu. Küllü kumral saçları ve fırtına grisi gözleri karanlığın koyusuyla mükemmel bir ahenk yakalamış ve bütünleşmişti.

Burak da solumda, görmeye pek alışık olmadığım ciddiyetiyle duruyordu. Ciddi durumlarda yaptığına şahit olduğum gibi ukala ve laubali tavırlarını rafa kaldırmış olsa da göz göze geldiğimizde ukala bir şekilde göz kırpmaktan geri durmuyordu. O da siyah bir gömlek giymiş, sarı saçlarını dağınık bırakmıştı. Onu incelerken bugün belki bininci kez kurduğum cümleyi zihnimde tekrar kurdum; "Bunun burada ne işi var?"

Ben ise Batı'nın lacivert giydiğini görünce koşarak odama çıkıp sarı tişörtümü, siyah üzerine ince beyaz çizgili bir tişörtle değiştirmiştim. Böyle bir durumda bile fanatiklik yapıyor olmam garip görünüyor olabilirdi ama aslında değildi işte. Batı'yla yan yana olmayı, yan yana görünmeyi seviyordum. Şimdi bütün gece yanımda duran kolunun, kolumla bir araya gelip oluşturduğu görüntünün dikkatimi dağıtmasına izin vermek istemiyordum.  

Derin bir nefes alarak önden eve girdiğimde tüm gerginliğimin yanında bir yanım bu iki adam yanımda olduğu için anlamlandıramadığım bir şekilde huzurluydu. İşte başlıyoruz.



Peki hayat bana bu huzuru 10 saniyeden fazla tattıracak kadar insaflı mıydı? Cevap veriyorum: Hayır. Gölge'nin Elazığ'a bizi kurtarmaya gelen adamı bizi karşılayınca iç geçirdim. 

"Bıktım senden, biliyorsun değil mi?"

"Bu çok kötü," dedi, eliyle yolu gösterirken. "Çünkü bundan sonra sık sık görüşeceğiz."

Adam duruşunu bozmayıp, eşikte elini gideceğimiz tarafa uzatmış dururken Batı sakince beni sağ tarafa alarak yerime geçti ve adamın gösterdiği yere yürürken koluna çarparak duvarın kenarı ile gövdesi arasına sıkıştırdı.

Adam acıyla bağırırken Batı istifini bozmadan, adamın kolu önünde yürümeye devam etti. Adam kolunu çekmeye çalışmayı bırakıp son anda akıl ederek Batı'nın arkasından döndü ve kolunu kırılmaktan kurtardı.

Tüh. Az kalmıştı oysa ki.

Tabii öyle yapınca kolu Batı'nın önünde olduğundan, arkadan Batı'nın beline sarılmış gibi bir görüntü oluşmuştu. Burak çıkardığı 'cıks, cıks' sesleriyle adamı omzundan tutup sertçe arkaya çekti.

"Kaç yaşında adamsın, ayıp değil mi?"

Büzdüğü dudaklarıyla kaşlarını çatıp işaret parmağını ona doğru salladı. 

DilemmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin