29 - Güven

70 8 104
                                    

İşte kızımızın 1'e giriş sınavı. Bu gördüğünüz, meşhur Ertuğrul Aliyar'ın oğlu. Ertuğrul Aliyar, onu öldürmek istedi. O da oğlunu öldürerek, 1'den olduğunu kanıtlayacak."

Kulaklarım uğuldayıp oda etrafımda dönmeye başlarken, Özgür'ün öksürük sesleri arasında bana bir silah uzattı.

"Öldür onu."

Batı tarafı ayrı, Mahzen ayrı, zihnim ayrı karışırken ben can havliyle bu karmaşadan kurtulmanın yolunu arıyordum.

Tamam. Sakin olmalıyım.

Elimizdekilere bir bakalım; Özgür ayaklarımın dibinde bitap halde ve Cihan onu öldürmem için silah uzatıyor. Büyük küçük tüm bölge liderleri de nefesini tutmuş bize bakıyor.

Tamam. Sakin olabilmem için şartlar çok uygunsuz.

Şerefsiz!

Cihan'ın boğazına yapışmamak için olağanüstü bir çaba harcarken zihnimden geçen tek bir şey vardı.

Şerefsiz, şerefsiz, şerefsiz!

Böyle bir şerefsizliği nasıl düşünebilmişti, nasıl aklına gelmişti böylesine olağanüstü bir şerefsizlik yapmak, aklım almıyordu.
Derin bir nefes aldım. Şerefsizlik dalında nerede master yaptığı konusuyla daha sonra ilgilenmeliydim. Önceliğim bu durumdan sıyrılmaktı ve tüm algılarımı bu yönde çalıştırmalıydım. Şartlar uygun olmayabilirdi, uygun şartlarda herkes sakin olabilirdi zaten. Önemli olan, uygun olmayan şartlarda sakin olabilmekti ve Ecmel Kınalp'in yapması gereken de tam olarak buydu.

1'e girmek için -kendisi bölge uygulamasının en kıdemli basamağıydı ve tüm bölgelere hükmediyordu- Özgür'ü öldürmem söyleniyordu. Özgür'ün tek suçu ise Cihan'la muhtemelen aynı okulda şerefsizlik dalında master yapmış Ertuğrul'un oğlu olmasıydı. Dolayısıyla böyle bir şey yapmayacaktım.

1'e girmek zaten zerre umurumda değildi. Lakin afallamadan çuvallamadan bu durumdan sıyrılmam, kendi itibarım için gerekliydi.

Silahı Cihan'ın elinden aldığımda odada bir uğultu başlarken, Cihan sırıtıyordu.

"Ecmel," dedi, Batı'nın kulaklığımdaki sesi. "Bir planın var mı? Yoksa hemen şimdi içeri giriyoruz."

Batı'nın bana olan güveni içimdeki buzdan denizlerin üzerine sıcacık bir güneş gibi açıyordu.

Arkamı dönerek Kaan'ın kulağına eğildim. "Ben halledeceğim. Girmeniz gerekirse kameraya doğru işaret vereceğim."

"Dikkatli ol, iyi düşün. Pişman olacağın bir şey yapma."

Önüme döndüğümde bu kez Faruk amca bana doğru yaklaştı. "Bundan haberim yoktu. Yapma. Toplantının bittiğini söyleyeceğim."

"Ben halledeceğim. Bir terslik olduğunu anlamasınlar."

Yüzüme endişeli bir şekilde baksa da bakışlarımı ondan çekip Özgür'e bir adım yaklaştım. Şimdi mi endişeleneceği tutmuştu? Oğlu onca dolabı çevirirken neredeydi? Allah aşkına hangi işim rast gitmişti ki, ne bekliyordum, olaysız bir şekilde buradan ayrılmayı mı?

Özgür'e yaklaştığımda başını kaldırıp yüzüme, ardından elimdeki silaha baktı. Hafifçe gülümserken, "İlk tanıştığımızda öyle güzeldin ki, bu güzelliğinin beni öldürebileceğini düşünmüştüm."
Durdu. Biraz öksürdü, biraz da güldü. Sonra devam etti. "Ama bu kadar gerçek manada olacağını gerçekten tahmin etmemiştim."

Gözlerimi gözlerinden çekmeden içten bir gülüşle kıvırdım dudaklarımı.

Erkek milleti işte.

DilemmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin