Merhaba, bir önceki bölüm için Dilemma'nın en uzun bölümü demiştim, değil mi? Artık değil. :) Gecenin bu saatinde bölümü görecek pek kimse olacağını sanmıyorum ama sabah telefonunuza düşecek bildirimle sizi biraz olsun mutlu etmeyi umuyorum.
Burada lafı uzatarak sizi çok fazla bekletmek istemiyorum ama bölüm sonunda biraz sohbet etmek için sizi bekliyor olacağım. İyi okumalar x.
***
Arabamı Batı'nın arabasının hemen arkasına park edip indikten sonra kabanımı da alıp üzerime geçirdim. Bu kez bir değişiklik yaparak Baturalp'in mekanına girmek için ön kapıyı kullanacaktık. Eh, garipti ama değişiklik arada iyi oluyordu.
Kapının önünde yan yana gelip içeri geçeceğimiz sırada Batı bana yandan bir bakış attı. "O topuklarla nasıl öyle koşabiliyorsun, anlamıyorum."
"Sen bu topuklarla nasıl koşamıyorsun, ben de onu anlamıyorum."
"Onu bir siz, bir de tahta bacaklı palyaçolar yapabiliyor."
Gülüşüm, loş koridorda yankılanan topuk seslerine eşlik etti. "Bilirsin, öğrenme psikolojisinde, insanda bir içgüdü olarak doğuştan var olup sonradan öğrenilmiş olmayan davranışlara içgüdüsel davranışlar deniliyor. Bir de öğrenilmiş davranışlar var, bunlar da sonradan kazanılan yani öğrenme ürünü olan davranışlara deniliyor."
Durup ona doğru döndüm. Etrafımı birkaç kez kontrol ettikten sonra yaklaşıp fısıldayarak konuştum. "Aramızda kalsın ama bu bizim için içgüdüsel bir davranış."
Batı'nın hoş kahkahası koridoru doldurdu ama o sesi koridorun ucundan gelen uğursuz bir ses böldü.
"İki saattir sizi bekliyoruz ve siz burada dip dibe girmiş fısıldaşıyor musunuz?"
Dişlerimi sıkarak koridorun kapısına döndüm. "Sana gıcık oluyorum. Biliyorsun değil mi?"
Burak ellerini ceplerine koyarak sırıttı. "Ah, önemli bir şeyi mi böldüm?" Ardından ellerinden birini cebinden çıkarıp gözlerine kapattı. "Pardon, devam edin ben bakmıyorum."
Batı bıkkınlıkla derin bir nefes verdikten sonra zaten az kalmış olan mesafeyi birkaç adımda kapatıp girişe ulaştık. İçeri gireceğimiz sırada Batı durup Burak'ın karnına bir yumruk geçirdi ve onu orada iki büklüm bir şekilde bırakarak içeri girdik.
Evet, güzel bir giriş olmuştu.
Tekrar karşılaşacağımıza dair ant içtiğimde beni alaya aldığı için Baturalp'le eğlenebilirdim, ama tek isteğim bize söyleyeceği şey her neyse bir an önce öğrenip buradan gitmekti. Kaldı ki birkaç saat önce tam ortasında olduğum karmaşayı hatırlayınca, bunu istemem gayet normaldi. Batı'nın yanımda olmasını seviyordum ama her adımda beni korumasına ihtiyacım yoktu. Fiziksel ortamda o karmaşadan uzaklaşmıştık belki ama o karmaşa üçe katlanmış içimde esmeye devam ediyordu.
O yüzden Baturalplerin olduğu odaya girdiğimizde olaya müdahil olmak yerine kenardan izlemeyi tercih ettim. Karşımdaki iğrenç herifle muhatap olmak istemiyordum. Öfke beni her zaman bitkin düşürdüğü gibi, şimdi de iş başındaydı. Hesap soracak durumda değildim, hoşuma gitmeyen her lafın karşılığı bir kurşun olurdu zira bu ruh halinde. Kime doğru, ne zaman hareket edeceğine benim karar vereceğim kurşunlar.
Kahverengi döşenmiş, içinde bir koltuk ve onun önündeki orta sehpadan başka bir şey bulunmayan bir odadaydık. Baturalp kapıya bakan koltuğa oturtulmuş, koltuğun bana göre sağında Kaan, solunda Burak duruyordu. Batı tam karşısındaydı, ben ise giriş kapısının hemen sağında duvara yaslanmış onları izliyordum. Bunlar dışında kapıda bir dolu adam elbette vardı ama odada biz bizeydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilemma
AdventureNedensizce nedenleşmekte olan nedenlerin hikayesi. En değer verdiği varlıkları elinden alınmış bir kız hayal edin. Kendisini öfkesinin kontrolüne bırakmış, yoluna çıkan herkesi hiç çekinmeden ortadan kaldırabilen. Bir genç hayal edin; İnsanın kanın...