Batı bavullarımı arabaya yerleştirirken, ben de arabayı incelemiştim. Beyaz bir Range Rover Evoque. Kendi araba koleksiyonumu düşündüm. Bende de vardı bu arabanın aynısından. Sınırsız para ve araba tutkusu birleşince ortaya müthiş bir araba koleksiyonu çıkmıştı. Neler yoktu ki.. Mat siyah Bmw x6, Bmw 3 Coupé, Audi Q7, Audi TT, Aston Martin Vanquish, Jaguar F-Type, Toyota GT 86, Scion FR-S, Porsche Boxster Cayman, Kırmızı Ferrari F12Berlinetta, Ferrari 458 Speciale, Mercedes SLS AMG. Daha onlarcası duruyordu garajda ama, bunlar benim gözbebeklerimdi. Tam bir servet yatırmıştım bunlara.
Ve şimdi evimle beraber, onları da burada bırakıyordum. Evime dönüp bakamamıştım. Son kez bakarsam, bütün anılarımı geride bırakıp gidebileceğimden emin değildim. Ama şu an en mantıklısı gitmekti. Her şey bittikten sonra geri dönecektim nasılsa. Başka ihtimalleri düşünmeyi kesinlikle reddediyordum.
Arabaya binip, yola çıktığımızdan beri tek kelime konuşmamıştık. Başımı yasladığım camdan kaldırıp Batı'ya baktım. Tüm dikkatini yola vermişti, kafasında binlerce düşünce döndüğünden emindim. Yolculuğu mahvetmek istemediğim için olanları sorma işini sonraya ertelemiştim. Gri gözleri karanlıkta daha koyu ve daha tehlikeli gözüküyordu. Bir kusur bulmak için yüzünü inceledim ama yoktu.
Gözüm belindeki silaha kayınca, kendime içimden birkaç küfür sıraladım. Çok aptaldım. Başımıza bu kadar şey gelmişken, böyle bir yolculuğa çıkıyorken, yanıma silah almayı nasıl akıl edememiştim? Kıyafetimde birkaç bıçak gizliydi ama kesinlikle bir silaha da ihtiyacım vardı. Mersin'e vardığımızda ilk işim bir silah bulmak olacaktı.
Batının gözleri benim üzerime döndüğünde, bütün bunları düşünürken onu izlediğimin farkına yeni varmıştım. Utanıp çekinip gözlerimi kaçırmadım, aksine gözlerim aynı kararlılıkla odağındaydı. Batı önüne dönerken, dudağının yukarı doğru kıvrıldığını göz ucuyla görmüştüm ve onu ilk defa gülerken görüyordum. Tamam tam bir gülüş değildi, hatta gülücük sayılıp sayılmayacağından bile emin değildim. Ama yaşadığımız onca şeyden sonra, bu bizim için büyük bir adımdı.
Henüz İzmir'den yeni çıkmıştık ki, Batı bana döndü. "Peşimizde birileri var."
"Ne?" Diyerek doğruldum. "Nasıl olur? Nereden anladın? Yakın zamanda tekrar peşimize düşmezler sanıyordum."
"Ben de. Peşimize düşeceklerini biliyordum ama bu kadar erken beklemiyordum, en azından bu gece değil." Arabanın hızını yavaşlatmıştı, ama dikkat çekecek kadar değil. "Yarım saattir peşimizdeler. Emin olmak için yolumuzu değiştirdim, sürekli peşimizden geldiler." Akıllıca.
"Peki, sence amaçları yolumuzu kesip bize zarar vermek mi? Yoksa gideceğimiz yeri mi öğrenmek istiyorlar?"
"Büyük ihtimalle gideceğimiz yeri öğrenmek istiyorlar." Bir anlığına bana bakıp ardından tekrar yola döndü. "Amaçları yolumuzu kesmek olsa çoktan yaparlardı. Hem sadece 1 arabayla da gelmezlerdi."
"Doğru." Dedim. "Ne yapacağız?"
"Bir şekilde atlatmamız gerekiyor." Bir de onları atlatmakla mı uğraşacaktık Allah aşkına? Neden inip kafalarına sıkmıyorduk ki? Ya da belki yakalayıp, bir şeyler öğrenebilirdik. Kim oldukları, ne istedikleri hakkında. Ela gözlü adamın sözleri istemsizce kafamda yankılandı.
"Ne istiyorsun?"
"Her şeyini."
"Neden inip kafalarına sıkmıyoruz?"
Batı'nın bakışlarını bir anlığına şaşkınlık bürüdü ama kendini hemen toparladı. Muhtemelen şu intikam olayında soğukkanlı olamayacağımı, hatta adamları bulduğumuzda öldürmeyip, adalete teslim etmeyi isteyeceğimi falan sanıyordu. Hadi ama. Ben, Ecmel Kınalp. Ailemin canına karşılık yüz can alsam, yine de tatmin olacağımı sanmıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilemma
AdventureNedensizce nedenleşmekte olan nedenlerin hikayesi. En değer verdiği varlıkları elinden alınmış bir kız hayal edin. Kendisini öfkesinin kontrolüne bırakmış, yoluna çıkan herkesi hiç çekinmeden ortadan kaldırabilen. Bir genç hayal edin; İnsanın kanın...