***Batı benim zayıflığımdı.
Koluma dolanmış olan eller beni bir un çuvalı gibi sürüklerken bunu kabullenmiştim. Onun ismini görür görmez hiç sorgulamadan peşine düşmüştüm. Batı'nın ismini nasıl kaydettiğime dikkat etmeyi bırak gecenin bu saatinde parkta buluşmak istemiş olmasının mantıksızlığı bile beni kendime getirmemişti.
Konu Batı olunca sorgusuz sualsiz bir güvene sahiptim ve bunun başıma açacağı son derdin bu olmadığına adım gibi emindim. Kale ne kadar sağlam olursa olsun, duvarda açılan bir gedik tüm kaleyi tehlikeye atardı. Ve bu güven, benim gediğimdi.
İstemsizce Burak'ı düşündüm. O şerefsiz bile beni kaçırırken kucağında taşımış, bu hayvanlar gibi sürüklememişti.
Başımı iki yana sallayarak saçma düşüncelerden kurtulmak istesem de tutulmuş olan boynum buna engel oluyordu. Aynı sebepten ötürü adamlara karşı da hiçbir direniş gösteremiyor ve un çuvallığıma tam gaz devam ediyordum.
Kaçırılmak sorun değildi. Bana zarar veremeyeceklerine dair elimde çok büyük bir güvence vardı. Tek düşündüğüm, Batı'ydı. Batı'yı yalnız bırakmaktan korkuyordum. Derin bir nefes alarak, artık bir şeyler düşünmem gerektiğine karar verdim. Bir şekilde kurtulmam gerekiyordu.
Batı için.
Hayatımda hiçbir şeyin benim kontrolüm dahilinde gerçekleşmemesi mevzusu bir kez daha gün yüzüne çıkarken bıkkınca nefes verdim. Gecenin sessizliğini sert bir şekilde yırtan silah seslerinden sonra kollarım serbest kalınca, direkt yere çöktüm. Ellerim arkadan bağlıydı ve başıma geçirdikleri şeyden dolayı nereye gitmem gerektiğini göremiyordum. O yüzden bir süre başımı korumaya alarak bekledim.
Bir süre sessizlik oldu.
Ne olmuştu? Aklıma gelen ilk ihtimal Batı olsa da bu kadar kısa sürede buraya ulaşması imkansızdı. Silahı ateşleyen her kimse o bana ulaşmadan bağlarımdan kurtulmam gerekiyordu. Zira bu adamları vurmuş olması dost olduğu anlamına gelmiyordu.
Boynum yüzünden fazlasıyla zorlanacağımı bilsem de çıtkırıldımlığı bir tarafa bırakıp arkadan bağlı ellerimi derslerde öğrendiğim bir yoga hareketiyle kaldırıp önüme aldım. Öne gelen ellerimle başımdaki çuvalı çıkarıp atarken tutulan boynuma ayrı, tutulmasına sebep olan kendime ayrı sövüyordum.
İlk önce yanımda yerde yatan 3 adam gördüm. Biri sırtından vurulup yüzüstü düşmüşken diğer ikisi göğsünden vurularak sırtüstü devrilmişti. Tek kişi olmadıklarını anladığım an kafamı kaldırıp, karşımda silahını doğrultmuş bir adamla göz göze geldim.
Yüzü bir yerlerden tanıdık gelirken gözlerini silahı doğrulttuğu noktadan çekip bana baktı ve gülümsedi.
"At silahını."
Adamın gülümsemesinin saçmalığını düşünürken daha saçma bir şey olmuş ve arkamdan Mert'in sesini duymuştum. Teyit etmek adına arkama dönmeye çalıştığımda boynuma giren feci ağrıyla sesli bir küfür edip yerdeki çuvalı tekmeleyerek ayağa kalktım.
Tüm vücudumla arkamı döndüğümde elindeki silahı karşımdaki adama doğrultmuş olan Mert'le göz göze geldim.
"Ecmel, yanıma gel." Dedi bir elini bana uzatarak.
"Bir adım bile atma." Dedi arkamdaki adam.
Elimdeki iplerden kurtularak bir tanesini boynuma götürürken yabancı adama döndüm.
"Sen kimsin ya?"
"Selamün aleyküm. Mesut ben." Dedi aptal bir gülüşle.
"Aleyküm selam." Dediğimde, "Ecmel!" diye seslendi Mert. "Ne diyorsun?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilemma
DobrodružnéNedensizce nedenleşmekte olan nedenlerin hikayesi. En değer verdiği varlıkları elinden alınmış bir kız hayal edin. Kendisini öfkesinin kontrolüne bırakmış, yoluna çıkan herkesi hiç çekinmeden ortadan kaldırabilen. Bir genç hayal edin; İnsanın kanın...