Yavaş ve aceleye gelmeyen bir bölüm, beklentilerinizi yüksek tutmayın. Birde Bu bölüme part 3 gelecektir. Yani henüz bitmedi demek oluyor bu da.
Çok fazla beklediğinizi bildiğim için yetiştirdiğim yerde part yapıp atıyorum, bana kızmayın olur mu.
Keyifli okumalar, sizleri seviyorum.
Bu bir dilekti. Kimsenin tutmadığını sandığım bir dilekti ve kimsenin kötülüğünü bulaştıramayacağını sandığım bir hayalden ibaretti. Ama unutuyordum bir gerçeği.
Benim küçük dünyamın üzerine kara bulutlar inmişti ve tüm toprak kokan buhranı, oksijenimi ele geçirmiş bana özgürlük yerine ölüm kokutuyordu.
Tuttuğum dilek tam başımın üzerinde, bedenimden çok uzaklaşmadan, çıngılarını saç tutamlarımın arasına karıştırarak bir havai fişek gibi patladı. İpini bir namlunun ucundan çıkan sıcak barut ateşlemişti ve o namluyu dileğime doğrultan adam tam karşımdaydı, bana sırıtıyordu.
Avizenin yere dökülen parçaları gözlerime yansıyordu, görebiliyordum çünkü ışığı gözlerimi alıyordu.
Korkudan dolayı hareket edemiyordum, nefes aldığımdan dahi emin değildim ama yutkunmak için kullandığım dilim bademciklerimi harekete geçirdiğinde hala hayatta olduğumu biliyordum.
Kurşun bana değmemişti, kurşun avizenin en hassas noktasında alev bulmuş ve tüm iplerin yanarak üzerinde taşıdığı ışıltıyı yere saçmasına sebep olmuştu.
Ellerimde tıpkı şimdi yerdeki avize parçalarının bıraktığı görüntü gibiydi. Tuttuğum dileğin ışıltısı parmaklarımın eklem yerlerinde bulunan o güçsüz ama belkide el için en önemli olan çizgilere işlemişti ve avuç içimden silinse bile orada bir yerlerde kalacağını bas bas bağırıyordu.
Kafamı kaldırdığımda kayan yıldızında geride bıraktığı karanlığı görmeyi bekledim. Gördüm de. Ama bu seferki karanlık farklıydı. Bu sefer oluşan karanlık yıldızı aydınlatmak için olan karanlık değildi, bu sefer ki karanlık beyaza aşık bir karanlık değildi. Bu seferki karanlık çocukların karanlığın bıraktığı gölgede gördüğü canavarlardan ibaretti ve canavarların dişleri kanla bulanmıştı. Ve bu kan içinde bulunduğum kabusu bozmayacaktı. Yapmam gereken tek şey hareketsiz kalmaktı.
Bir yıldızın düşüşünü izlerken bile.
Küçük dünyamın kara bulutlarına istilasına uğradığını görürken bile ve bir yerlerde küçük bir çocuğun adını bilmediği bir canavarla boğuşuyor olduğunu hissederken bile.
"Neden yaptın ?" Sesin benden çıktığından emin bile değildim ama olduğum konumun psikoloji yalnızca bunu düşündürmüştü bana. Çünkü telaffuz edebileceğim çok fazla bir kelime yoktu.
"Çünkü kan tadını aldım ve beni durdurabilecek yalnızca bu. "Biraz önce ateşlediği namluyu burnuna doğrulttu ve derin bir nefes aldı. Bunu yaparken yüzünü kırıştırmıştı, göz kenarlarında bulunan çizgiler belirginleşmişti.
"Barut kokusu. Bu bir nevi benim tatlım. Anlatabiliyor muyum tatlım ?" Dudak kenarlarında bir kıvrılma bekledim ama bu olmadı. Haldun yüzünde bulunan kırışıklığı ortadan kaldırmadan bana bakmaya devam etti. Onu kafamı güçsüz bir şekilde yukarı aşağı sallayarak onayladım. Haldun namluyu havada süzerek yanına indirdiğinde aniden bana doğru geldi ve aceleci davranarak beni ilerlemeye zorladı.
Adımlarım başta birden oluşan bu hıza karşı tökezler gibi olsada sonradan bedenimin kontrolünü tamamen ele geçirmiştim ve tökezlemem yok olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHİPSİZ
Lãng mạnBaşlama Tarihi: 27.10.16 Romantizm#4: 03.02.17 Hikayenin ilk bölümleri yıllar öncesine aittir. Gelişmemi izlemek istediğim için bu bölümlere dokunulmamıştır. Bir varmış bir yokmuş diye başlattı bir kadın masalı. Bir varmış bir yokmuş diye devam etti...