Bölüm 45: Güven

11.5K 495 205
                                    

12.04.2020
00.00
Ben bölümü salıyorum, sizde yorum salsanız olur mu?

İnsanları anlamak, onlarla konuşmak ya da konuşmaya çalışmak, belirli bir yerden başlayıp onlara kendini anlatmak ya da anlatmaya çalışmak, ifade etmek, anlaşılmayı beklemek ya da anlaşılmayı ummak her zaman zor gelmişti. Bir insana sorununu anlatmaktansa bir kuşla karşılıklı oturup onun sesini dinlemek, sustuğu yerlerde neden sustun dercesine karşısında cik cik diye ses çıkarmak ve ondan yeniden bir tepki beklemek daha kolay geliyordu. Daha samimi geliyordu.

Asosyal bir insan değildim. Yalnız bir kız hiçbir zaman olmamıştım ama hem asosyal hemde yalnız olmayı tercih ettiğim zamanlar geçmişten gelerek izimi süren başka bir beden gölgesiymiş gibi beni takip ediyordu. İnsanlardan koşarak uzaklaştığım, şaşkın bakışların beni izlerken hiçbir şey söylemeden saniyeler içinde ortadan kaybolduğum anlar olmuştu. Bu isim koyamadığım garip bir histi. Kendimde diğer insanlara karşı ördüğüm bir duvarım vardı ve insanlarla bu duvar dışına çıkıp gönüllü bir buluşma gerçekleştirdiğim varsayılamazdı.

Külkedisinin eve dönmesi gerektiğini haber veren saat başa geldiği her sayıda bana başka başka şeyler fısıldıyor ve beni ördüğüm bu duvar arkasında heyecanlandırıyordu.

On diyordu tak eden bir ses ve sanki kanatlarım varmışcasına tüylerim sırtıma toplanıyor, tenimden içeriye girmek istercesine kıvranıyordu. Bu çaresiz bir kıvranıştı.

On bir diyordu aynı ses ve sesinin tonu kalınlaşırken aynı anda tüylerim bir tavus kuşu edasıyla açılıp kıvranmaya son vererek zavallı bedenimi tüm gölgelerin üzerime düşmesine engel olmak istercesine sarıyordu.

On ikiyi bildiren ses bir milad falan değildi ve külkedisinin aksine beni korkutmuyor, rahatlatıyordu. Çelimsiz ve bakımsız bir kıza dönüştüğümde zamanın güzellik anlayışı ve ezbere duyulan haz bütün ilgileri üzerimden çekip var olduğunu hayal ettiğim kanatlarımdaki tüylerin gevşemesine sebep oluyordu. Artık duvarın arkasına geçmeme bile gerek yoktu.

Saçlarım yeni terk edilmiş bir kuş yuvası gibi tırtıklı ve dikenliydi. Enseme sanki gerçek dikenler batıyormuş gibi hissettiren birkaç tutam tel ensemi kaşındırarak tatlı bir acı bırakıyordu. Yatakta doğrulup ılık parkeye ayak parmaklarımı değdirdiğimde eş zamanlı olarak içerdeki tıkırtıları duyuyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Uluç ile eski eve uğramış, bir gece o evde saklanmış ve sonunda farklı bir eve geçmiştik. Uluç o eve kimsenin gelmeyeceğini düşünsede gece boyunca diken üzerinde oturmuştum, dışardaki korumaların işittiğim her tıkırtılarında Uluç'un koluna bir ahtapot gibi sarılıp ortada dolanan, işe yaramaz gururumu ayaklar altına almıştım. Uluç başta başka başka şeyler mırıldansa da çok geçmeden sinirlenmiş beni bir çocuğu azarlar gibi azarlayarak odama göndermişti. İtiraz edecek gibi olmama bile izin vermemiş bana ciddi olduğunu, hemen içeriye gidip uyumazsam dışarıya çıkarıp kapıyı üzerime kapatacağını söylemişti.

Ördüğüm duvarın arkası bu evin duvarlarından daha güçlü değildi çünkü ördüğüm duvarla burada yaşadığım hayat arasında o duvar kadar keskin bir farklılık çizgisi vardı, bu yüzden dediğini yapmış odaya çekilmiştim.

Duş almış, onunla uyumuş ertesi gün karga tulumba Uluçla bu eve geçiş yapmıştık. Bu evdeki birinci haftamızı bitirmek üzereydik, Uluç en son banyomun ardından bana banyo yasağı koymuştu çünkü kolumdaki dikiş iltihaplanmış işleri benim için karıncalı bir hale getirmişti. Kolumu kaşıma isteğimin önüne geçemiyor, sargıyı sürekli ovalıyordum. Uluç bana sinirliydi ve beni gördüğü her an koluma kan kokusunu almış bir leş yiyicisi gibi yaklaşıyor, ardından pansuman yapıyor tekrar azarlıyor ve gözünün önünden kaybolmam gerektiğini sert bir dille söylüyordu. Neyse ki ev büyüktü de gözünün önünden kaybolmam için onun adımlarını takip etmek zorunda kalmıyordum.

SAHİPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin