Bu bölüm önceki bölüme ilk yorum atan kişiye. Yani sevgili @kubraaAda'ya keyifli okumalar canım.
Hey millet! Önce burayı bir okuyun, lütfen.
Sahipsiz bugün romantizm içinde #9. Sırada. Bunu görünce bir dans ettim şimdi yalan yok. Sizin de etmeniz için ara bölüm kıvamında küçük bir şey yazdım. Sizi de düşünürüm elbet ♥ Bu yüzden bölümün kısalığından şikayet etmeyin olur mu ?
Kocaman kalpler sizlere. Görüşmek üzere.
Ayrıca asdff. Bana diğer sosyal platformlar üzerinden ulaşmak isterseniz:
İnstagram: _eleutheromania_1
Tumblr: 1eleutheromania
Ask.fm: jasmin_psh
Kendinize iyi bakın. ♥
Bilinmemesi gereken yanlışların içinde, kimsenin bilmediği doğrular vardı. Karanlık bir mahzenin içinde harfleri her bir yana saçılmış birleştirilmeyi bekliyordu.
Çocukların o karanlık mahzenin içinde canavarları olurdu. Ben çocuk değildim ama benimde o karanlık mahzenin içinde olduğunu düşündüğüm biri vardı.
O, bilinmeyen gerçeklerin yanısıra kalıplaşmış bir şekilde duruyordu. Üzerinde tozlar uçuşuyordu ve bir çift göz takılı kalmış, tek bir yöne bakıyordu.
O yönde bir kapı vardı. Kapının arkasından bir nota yükseliyordu. Çocuk o notaya doğru hareket edebilirdi ama bu içinden gelmiyordu.
Çünkü onda bir kalp bırakmamışlardı.
Çünkü ona fikrini soran hiç olmamıştı.
Çünkü o yalnızlığa doğmuştu.
Yalnızlık onun tek dostuydu.
Elimde tuttuğum bardağın her bir oyuntusunda gözlerim dolaştı. Bardağın diğer tarafında o vardı. Karanlığı önce elimdeki bardağa vuruyor, daha sonra gözlerime ulaşarak yeni anlamlar kazanıyordu. Ama yinede tüm yeni anlamlar bile öncesinde de yalnızca onun için söylenmiş gibiydi. Giydirdiğim hiçbir kılıf onda sıradan durmuyordu, hep ona aitmiş gibi duruyordu. Şimdi de, oturduğumuz bu masada her şey ona aitti.
Soluduğum hava ? Ona aitti.
Dokunduğum eşyalar ? Çoktan siyah bir sis bulutuyla kaplanmıştı.
Beynimde doğan binlerce düşünce ? Onun eseriydi.
Her şey onundu. O bu evdeki her şeydi. Uluç'u sevmesemde, ondan nefret etsemde bu böyleydi. O bu evden gittiğinde tüm bu ortam sıcaklığını da kaybedip, dünyaya veda etmiş bir çocuğun kalıntısı haline geliyordu.
Tüm bu düşünceleri bana bir çırpıda hissettiriyor, bir çırpıda da yok ediveriyordu. Uluç böyle biriydi. Üzerimde bıraktığı etki böyleydi.
Dün olanlar gözlerimin kaydığı kapıdan zihnime doldu. Gelirken odaya yayılan siyah sisleri etrafa savurmuş, bir deniz dalgası gibi mutfağın duvarlarına çarpıp yeniden üstümüze kapanmasına sebep vermişti.
Kötü olmuştu çünkü dalganın şiddeti etkisini arttırmıştı. Yinede dün olanlar aklıma geldiğinde içimde oluşmasını istemediğim sıcak bir dalga oluştu ve yanaklarıma hücum eden kan beni korkuttu.
Uluç yaramı öpmüştü. İyileştirmekte aciz ama iyileştirmek için söz verirmişcesineydi.
Bu beni bir babanın şefkati gibi sarmalamıştı ve her ne kadar ondan nefret ediyor, onun iyi olamayacağına inanıyorsamda beni arafta bırakmayı beceriyordu.
Ya iyi olursa ? Ya onu iyi edebilirsem, diyordu iç sesim.
"Birazdan Savaşlar gelecek. "Gözlerim doğrudan gözlerini buldu. Düşüncelerim havada asılı kalmış, onlara geri dönmemi bekliyordu.
İşte Uluç, o küçük çocuk böyleydi. Eline aldığı kumanda ile canı istediği her an seyrimi değiştirebiliyordu.
"Eğer üzerine bir şey giyemeyecek durumdaysan dışarı çıkma. Odada kal. "Üzerimde hala o hasta önlüğü vardı. Sırtıma değmediği için rahattı ama ruh sağlığım açısından epey rahatsız ediciydi. Yinede sürekli kıvranıp durmaktan iyi olduğunu düşünüyor, çıkarmamakta ısrar ediyordum.
"Duş alıp değiştiririm. "Dedim, Uluç bana bakarken. Yakında kötü kokular saçmaya başlayacağımı biliyordum.
"Hayır duş alma. Sırtın mikrop kapabilir. "Ona yeniden bakakaldım. Beni düşündüğü için mi yoksa sıkıntının büyümemesi için mi böyle söylüyordu emin olamadım.
"Ama kokuyorum. "Dedim karşımda o yokmuşcasına. Uluç göz devirdi. Oturduğu sandalyenin ses çıkarmasına sebep vererek itekledi ve bana doğru gelmeye başladı. Bana doğru gelmeye devam ederken ne yapmaya çalıştığını kestirmeye çalışıyordum.
Artık bana tepeden bakacak kadar yakınıma geldiğinde bir anda eğildi ve burnunu kulağımın hemen dibine, arkasında kalan o boşluğa bastırdı. Vücudum yine o ergen titremelerine başladığında parmaklarımı avuç içime bastırdım. Canımı yakacak kadar güçlü bastırıyordum. Uluç çok geçmeden doğrulduğunda ona önce bakamadım ama bana istediği gibi davranabildiği düşüncesi sinirlerimi kamçıladığında, düşüncelerim doğrultusunda hareket edebildim ve ona çatık kaşlarım ile baktım.
"Kötü koktuğun yok. Duş alma. "Kötü kötü bakmaya devam ettim.
"Ne o, psikolojik baskı testi falan mı yapıyoruz. Bence sen daha uygun bir deneksin. O cılız bakışlarınla beni alt edemezsin." Uluç geriye dönüp son sözü ben söylerim edasıyla ilerlemeye başladı. Bilediğim dişlerimi çıkarmadan önce derin bir nefes aldım.
"Bana bir daha o kadar yaklaşma. "Uluç henüz kapının oraya gitmişti. Bana aldırmamayı bir kenara bırakıp konuştu.
"İstediğimi yaparım. Sana istediğim gibi dokunurum. "Kaşları çatılmıştı. Sinirlenmiş görünüyordu.
"Yapamazsın. Ben senin malın değilim. "O her zamanki bilmiş hareketi ağır çekimde bana sunulmaya başladığında sakin durmaya çalışıyordum.
"Öylesin. Ben senin sahibinim. " Duvardan süzülen dalga beni yere yıkmak istermiş gibi üstüme geldiğinde masaya tutundum ve gözlerimi bir an olsun ondan kaçırmadım.
"Değilsin. Sen benim hiçbir şeyim değilsin Uluç. "O ukala halini bozmadı ve masanın ona yakın ucuna yaklaşarak tıpkı benim gibi ellerini kenarlarına yasladı.
"İster kabul et ister etme. Senin sahibinim. "Bilediğim dişlerimi ona gösterdiğimi umarak ters ters baktım ama Uluç hiç etkilenmiş görünmüyordu. Ellerini masadan çekip doğrulurken bile kendinden emin tavrını bir saniye olsun bozmamış hatta bakışlarındaki kararlılığı arttırarak bana bakmaya devam etmişti.
"Şimdi git ve üzerini değiştir. Gelmek üzereler. "Ona ters ters bakmayı sürdürdüm ama onun aksine yelkenleri çoktan suya indirmiştim. Masanın arkasından sıyrılıp yanından geçerken hem kararlı hem de cesur görünmeye çalışıyordum ama içten içe ürküyordum.
Sonunda yanından geçip odama girdiğimde tırnaklarımı dışarı çıkardım ve yüzüne söyleyemediklerimi arkasından sayıştırmaya başladım.
"Öküz." Fazla hafif kaldığının farkındaydım ama aklıma başka bir şey gelmiyordu.
"Yontulmamış odun. Kalas. "
Kendi kendime mırıldanmalarımı sürdürürken kapının arkasından gelen ses tüm dikkatimi dağıttı.
"Kuş beyin yine kanatlarını çıkarmış. Bu kedinin ağzı sulanıyor. " Bu Uluç'tu. Söylediği kelimeler doğrudan zihnimdeki yerini bulurken beni dinlediği gerçeği yüzüme vurdu ve küçük bir kalp atışı kahkaha atmamı istedi.
Profilimde bulunan diğer hikayelere de bakmaya ne dersiniz ? Valla ben çok isterim.
Birde hadi azıcık tam buraya yorum atın da okuyayım. Sizleri seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHİPSİZ
RomanceBaşlama Tarihi: 27.10.16 Romantizm#4: 03.02.17 Hikayenin ilk bölümleri yıllar öncesine aittir. Gelişmemi izlemek istediğim için bu bölümlere dokunulmamıştır. Bir varmış bir yokmuş diye başlattı bir kadın masalı. Bir varmış bir yokmuş diye devam etti...