Bölüm 16: Burası çok karanlık,

42.2K 1.5K 64
                                    

Çocukken gördüğüm kabuslardan çok korkardım, bir gece yine gördüğüm kabus üzerine ağlarken annem omuzlarımdan sarsarak beni kendime getirmeye çalışmıştı ve sonunda biraz olsun sakinleştiğimde bana şunları söylemişti.

Uyku ölümün yarısı ise kabus onun bekçisidir. Senin ölmemen için o kabuslara ihtiyacın var. Onlardan korkma. Onlar iyi yürekli kötü insanlar gibidir. Görünüşte kimse ne olduklarına karar veremez.

Ama şimdi durumlar farklıydı. Omuzlarım bu sefer sarsılmak yerine acı verici bir şekilde kavranmıştı ve uyumadığım halde gözlerim karanlığa açıktı. Aydınlık bulabilmek imkansız görünüyordu ve arkamdaki beden beni karanlığa çekiyordu.

Yaptığım tüm çırpınışlar canımın daha çok yanmasına sebep oluyordu. Karanlık sokakta zorla sürüklenirken ayağımdaki topuklunun karanlığa bıraktığı ses, imdat diye çalan bir kapı sesini andırıyordu. Ama kapıyı açan kimse yoktu. Ta ki ayaklarıma bir ıslık sesi ilişene dek.

Ses önce topuklarıma tutundu. Sonra beni saran bedenin sıcaklığını bir kenara itip, yerine tüm soğukluğu ile kendi yerleşti.

"Bende sıkılmaya başlamıştım. Ne iyi oldu değil mi ortaya çıkmanız ?" Sesin tınısından Uluç olduğunu anlamıştım. Bedenime istemsizce bir rahatlama hissi doldu. Aslında tüm bu olanların sebebi o iken bedenime yayılan dalga dalga rahatlama hissini de yine onun sayesinde hissediyor olmam ruh dengemin sarsılmasına sebep oluyordu. İçimde biriken o garip hisse hiddet duyuyordum. Eğer elimden gelseydi onu sonsuza kadar karanlığa gömerdim.

Bu oyunda hiddet duyan yalnızca ben değildim. Beni tutan adam tutuşunu sertleştirirken Uluç ile göz göze geldim. Bakışlarından her zaman olduğu gibi hiçbir şey anlaşılmıyordu ama karanlık yüzüne mi yoksa bu gece olanlardan dolayı mıdır bilinmez bir farklı bakıyordu. Belkide mühürlediği ölüm ondan da bir şey götürüyordu. Belkide yalnızca ben öyle görüyordum.

"Ama bu hiç olmadı Uluç. "Adam beni öyle bir sıktı ki canımın yanması üzerine serbest bıraktığı ağzımın içinde bir mırıltı döndü. Kaburga kemiklerim kırılmış olabilirdi. Uluç ile yeniden göz göze geldiğimde onu omuz silkelerken buldum.

"Ney olmadı oruspu çocuğu ?" Bunu söylerken o kadar rahattı ki söylediği şey önce arkamda bulunan bedenin gerilmesine sonra koca bir kahkaha patlatmasına sebep oldu.

"Bende nerede bu küfürler diyordum. "Leş gibi kokan ağzını yüzüme iyice yaklaştırıp dudaklarını kaşımın hemen üstündeki boşluğa dokundurdu. Tiksintiyle kafamı çektim. Bu onun hoşuna gitmiş olacak ki karanlık gecede uğursuz bir şekilde yeniden güldü.

"Böyle güzel bir kadının yanında hiç olmuyor ama Uluç. "Uluç ellerini cebine soktu ve sırtını az gerisinde duran duvara dayadı. Bu hareketinin üzerine beni saran kollarda biraz gevşemişti. Rahat bir nefes alırken olacakları bekliyordum.

"Buna yalnızca ben karar veririm. Neydi adı ? Çelik El.." Boğazım o kadar kuvvetli sıkıldı ki gözlerim yerinden fırlayacaktı. Başım yukarı doğru kalkmıştı ve yaralı çene hemen gözlerimin önündeydi. Bir an yalnızca ölsem ne olur diye düşündüm. Nefes alamadığım için istemsiz olarak çırpınıyordum ve bu; bu iki adamın karşısında ölmekten daha çok utanç veriyordu. Uluç'un söylediği şey bu adam için ne kadar önemliydi bilmiyordum ama ben bile ringte adeta bir canavar gibi görünen adamın ölümünü izlerken mahvolmuştum. Uluç'un bu kadar umursamaz olması ve sanki sıradan bir konuymuş gibi bunu dile getirmesi tüylerimi diken diken ediyordu.

"Bunun intikamını alacağım, biliyorsun değil mi Uluç efendi ? Bu seferki annene yaptıklarımın bin misli olacak ve sen bana yalvaracaksın. "Uluç tepkisiz kalmayı bir kenara bırakıp öne doğru atıldı. Adam boğazımda bulunan elini gevşettiği için öksürmeye ve gürültülü bir şekilde nefes almaya çalışıyordum.

SAHİPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin