Gözlerimi aralamaya çalıştığımda boynum ağrıyordu. Doğrulmaya çalışırken en son neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. Kaçmıştım ve arabadaydım. Su almak için arkamı döndüğüm sırada biri boynuma vurmuştu. En son hatırladığım şey ise kadının çaresizce üzgünüm deyişiydi.
"Günaydın." Ensemde hissettiğim nefesle birden doğruldum. Hızlıca arkamı döndüm. Kaçmayı başardım sanıyordum ama hayır, hala buradaydım. Demek ki o kadın biliyordu. Her ne haltlar dönüyorsa biliyordu ve beni yeniden buraya getirmişti.
"Ben..." Bir şey söylemem gerekiyormuş gibi hissediyordum ama söyleyecek hiçbir kelime bulamıyordum. Beynim içinde bulunduğu durumu hâlâ kavrayamamıştı ve kelimeler beni terk edip kuytu köşelere saklanmıştı.
Kaçmaya çalışmış ama başaramamıştım. Belki o kadından yardım istemeyip yürümeye devam etseydim başka bir araba bulabilirdim. Söylemiştim, eğer erkek biri olsaydı daha rahat edecektim. Hislerim hiçbir zaman beni yanıltmamıştı, keşke yine onu dinleseydim.
Biz, daha doğrusu ben karşımdaki adama bakarken duyduğum sesle irkildim.
"Uluç " Merdivenlerden inen kadın o kadındı, arabadaki. Doğruydu. Bu kadın bu... Uluç mu diye seslenmişti o ,
İsminin Uluç olduğunu öğrendiğim adam hışımla merdivenlerden inen kıza doğru yürümeye başladı. Bense ortada hâlâ neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum.
" Ne dedin sen ? " Uluç kadının tıpkı bende olduğu gibi kolunu kavramıştı. Neye sinirlenmişti ki böyle ? Bu adam tam bir dengesizdi. Korkutucu bir dengesiz.
"Özür dilerim efendim." Kızın kolunun açıdığı her halinden belliydi. Ona ismiyle hitap ettiği için mi sinirlenmişti.
"Toparlan ve defol " Diye kızı tekrar merdivenlere doğru savurdu. Ağlamamak için kendini tuttuğu belliydi. Uluç'un bakışları tekrar bana döndüğünde yemin ederim korkudan altıma yapabilirdim. O nasıl bir bakıştı öyle ! Bana doğru bir iki adım atmıştı ki nerde olduğunu bilmediğim telefon çaldı. Sert bakışlarını benden çekmeden yine nerden çıkardığını bilmediğim telefonu kulağına tuttu. Bir süre dinledikten sonra hiçbir şey söylemeden telefonu kapattı. Yarım kaldığı işini tamamlayarak tekrar bana doğru ilerlemeye başladı. O bana doğru her adım attığında bende geriye doğru bir adım atıyordum. Sonunda duran ben olmuştum çünkü sırtım duvara toslamıştı.
Bir anda beni kendine doğru çekip kulağıma doğru
"Geri döndüğümde burada ol yoksa konuşamayan annen için pek iyi şeyler olmaz." Diye tısladı. Lanet olsun. Annemi nerden biliyordu. Blöf yaptığını düşünüyordum ama Uluç'un pek blöf yapan tiplere benzemediğinin farkındaydım. Kolumu serbest bıraktığında bir an tökezledim. Duvara tutunarak dengemi sağlarken o çoktan arkasını dönmüş, gidiyordu bile. Kendimi koltuğa attım. Hiç iyi durumda değildim. Kendim için şimdiye kadar fazla bir telaşa kapılmamıştım ama söz konusu ailem olduğunda bu halimi koruyamıyordum. Ailemden birini kaybetmiştim zaten. Şimdi ikinci bir kaybı kaldıramazdım.
Kırılırcasına kapanan kapıya döndü bakışlarım. Yine bir yere gitmişti. Merdivenlerden inen kadını görmemle öfke patlaması yaşadım. Eğer beni elevermeseydi belki de şimdi güvende olurdum. Ne ara gidip kızın saçlarına yapıştım bilmiyordum. Acı içinde bırak diye bağırıyordu.
"Yeter ." Ellerimden saçlarını kurtarmıştı. "Kes şunu " Derken bir iki adım geri gitmiş , saçlarına tekrar yapışmamam için yeterli mesafeyi bırakmıştı. Ailem söz konusu olduğunda böyle gözüm dönüyordu işte.
"Senin yüzünden kaçamadım. Neden bana bunu yaptın? " isyan edercesine bağırmıştım.
"Ne için mi ? Kendim için anladın mı ? Kendim için! Onun gözüne girebilmek için " Omuzlarımdan ileriye doğru ittirmişti beni. Aynı şeyi ben ona yaparken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHİPSİZ
RomantizmBaşlama Tarihi: 27.10.16 Romantizm#4: 03.02.17 Hikayenin ilk bölümleri yıllar öncesine aittir. Gelişmemi izlemek istediğim için bu bölümlere dokunulmamıştır. Bir varmış bir yokmuş diye başlattı bir kadın masalı. Bir varmış bir yokmuş diye devam etti...