"Özellikle yarı çıplakken."
Özellikle yarı çıplakken.
Ruhumu soyundurmadan, bedenimi ellerine gönüllü ve neredeyse giyinik bir halde bırakırken gözlerimdeki ve ruhumdaki hisleri buna inandıramadım. Özellikle yarı çıplak değildim, ona karşı her zaman bir nebze çıplak bir nebze giyiniktim.
Ve avlusundan içeriye dolan rüzgarındaki nefesten ne zaman ne tarafımı göstereceğimi analiz ediyordum.
Bu güçsüzlük müydü? Değildi.
Bu kaybedişin acı bir serzenişi miydi? Değildi.
Bu kaybetmiş bir adamın kucağındaki, kanadı kırılmış bir kuşun, kimsenin anlam veremediği bir tonda yardım cıvıltılarıydı ve bu cıvıltı o kadar farklıydı ki sahibini bile bazen inandırıyor, kanadının titremesine neden oluyordu.
Kanadım titriyor, uçmak üzereyim.
Kanadım titriyor, karanlığa çekiliyorum.
"Hazır mısınız?" İrkilmeden önce aklımda kalmış son düşünce kırıntılarını yerlerine oturttum. Kollarımı Uluç'a daha sıkı doladım. Tenime değen Uluç'un sıcaklığının ötesinde koltuğun soğuk ve nemli parçası kırmızı bir uyarı sinyali gibi beni tetikliyordu. Bundan destek almaya çalıştım. Bütün hislerimi Uluç kaynağından beslemek istemiyordum.
Kafamı göğsüne dayadım ve tepemin çenesi ile olan temasını hissettim. Gözlerim güçsüzce kollarına düştü. Açıkta kalmış sırtımın kenarına değen kolları, kırmızılaşmış damar yeri ve şişmiş mor damarı içimi acıttı. Ona verilebilecek tüm umutları o damardan vermek istedim.
Onu acılarını unutmak için açtığı yoldan alt etmek istedim. Onun acı olarak katettiği tüm yolları umutlarla döşemek istedim.
Ama bunları istemekten öteye gidemeyeceğimi biliyordum. En azından şimdilik. Uluç ve ben bu konumdayken ve aramızda setler döşeliyken yalnızca bu kadarının olacağının farkındaydım.
O istemediği sürece ona sadece o setlerin üstünden bakardım. Uzattığım eli yalnızca uzatmış olarak konumlandırırdım ve sonrası için değerini düşürürdüm.
Bunu istemiyordum. Bir noktada kimsenin yapamadığı o kız ben olmak istiyordum. Ben onun hayatında bir şey ifade etmek istemiyordum, şeyden öte anlamlı bir kelimenin varlığını üstlenmek istiyordum. Ve bunu yapmadan önce kendimde bir şeylerin tavizini vermeliydim.
Verebilir miydim bilmiyordum ama her zaman çelişkiye düşen bir ruha sahipken pişman olmayacağımdan emin olmak zordu. Ve söz konusu Uluç olduğunda kelimeler ters dönüyor, işimi daha da zorlaştırıyordu.
"Hazırız."Uluç'un sesi sırtımdan aşağı görünmez bir şekilde aktı. Yaralarımın üzerinde nefesini hissetmek tuhaftı.
"Tam olarak ne istediğini biliyor musun evlat?"Uluç tam olarak ne istediğini biliyordu. Başından beri biliyordu. Bu kararlılık daha küçük bir çocukken aşılanmıştı ona. Ve o kadar etkili bir aşıydı ki bu kabuslar gerçeğe dönüyordu.
Uluç'tan bir şeyler duymayı bekledim. Başımı kaldırıp adama bakamıyordum. Çıplak bir vaziyette Uluç'a tek sığınağımmış gibi sığınırken hem gururumun yakarışını hemde kalbimin yerinden çıkacakmış gibi atışını gizleyemezdim.
Uluç uzun ve ince parmaklarını enseme getirdi. Tüm düşüncelerimden haberi olduğunu biliyordum. Ve ondan, eli tam ensemdeyken onları bir süre tutmasını dilemek istedim. Sürekli düşünmek istemiyordum. Zihnimim her an yorgun olmasına dayanamıyordum. Artık bir son bulmasına ihtiyacım olduğunu biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHİPSİZ
RomanceBaşlama Tarihi: 27.10.16 Romantizm#4: 03.02.17 Hikayenin ilk bölümleri yıllar öncesine aittir. Gelişmemi izlemek istediğim için bu bölümlere dokunulmamıştır. Bir varmış bir yokmuş diye başlattı bir kadın masalı. Bir varmış bir yokmuş diye devam etti...