3)UYANIŞ

6.4K 419 45
                                    

Yusuf koşar adımlarla evden çıkarken
Odasında ki kadın Yusuf'un yokluğunu hemen fark etmişti .
Çıplak bedenine hızlıca doladığı beyaz kırışık çarşafla birlikte ayağa kalktı. Çarşaf ayaklarına dolandıkça her adımda düşecek gibi sarsılıyordu.

Kendini yatakta bu halde bırakıp giden Serseri Yusufa öfke dolmuştu. Kendisine ne zaman saygı göstereceğini uzun zamandır merakla beklemişti.
Nihayet cama kadar ulaşabildi. Yusuf arabasına biniyordu.
Öfkeyle yumruklarını sıktı.

"Er yada geç benimsin Yusuf.Kaderimsin.Yalnız benimsin
Sineminsin.Ne pahasına olursa olsun. "

Yusuf arabasına binerken evin bahçıvanı arkasından seslendi.
"Günaydın Yusuf bey nereye böyle?Kötü birşey mi oldu?"

Kötü birşey mi oldu sorusu Yusuf'un beyninde şimşeklerin çakmasına yetmişti.

"Benden büyük kötülük mü olur? Kurtulmaya gidiyorum.Ben kendimden siz ise benden kurtuluyorsunuz .Sen de kurtuluyorsun,insanlarda kurtuluyor. Bugün bayram edin olur mu?"dedi  yüksek sesle.

Sonra elveda diye bağırdı.
Bahçıvan duyduklarına anlam verememişti. Her zaman ki dengesiz ve tutarsız Yusuf'tu. Kim bilir yine hangi hapları almış ,belki yine sabaha kadar içmiş ve dengesini şaşırmıştı.
Sonra başını ihtişamlı villaya çevirdi. Yusufun odasında yarı çıplak bir kadın camdan bakıyordu.

Dudak bükerek işine devam etti.  Bahçede budadığı güller Yusuf Ketenci'den çok daha kıymetliydi.

En azından zarif görüntüleri ve hoş kokularıyla insanlara mutluluk bahşediyorlardı.
Peki ya Yusuf insanlara  ızdıraptan başka ne veriyordu?

Geçen gece Yusuf'un üzerine kustuğunu hatırlayınca midesi yeniden bulandı.
Keşke gerçekten elveda demiş olsaydı.Sahiden bu sefer ondan kurtulabilecekler miydi?

####

Yeşil tepeye ulaştığında bütün vücudunun ter içinde kaldığını fark etti. Birazdan yapacağı eylemi düşünmemeye gayret ediyordu.  Düşünürse vazgeçme ihtimali olabilirdi. Uçsuz bucaksız uçurumlardan atarken bedenini,canı yanacak mıydı? Kızların hayranı olduğu her bir uzvu ,o uçurumlarda paramparça olacak savrulacaktı. Kafası taşlara değip parçalanacak ,yüreği belki parçalanacak,heryeri kan revan olacak ve yok olacaktı. Tamamen yok olmayı diledi. 

En çok aklına takılan ise arkasından kimin ağlayacağı mevzusuydu.
Seveni var mıydı?
Annesi ağlayabilirdi ya gerisi ?
Çoğusu cenazesine yalandan katılıp iş bittiğinde arkasından kahkahalarla gülecekti.
Sonra Ela geldi aklına. 

En büyük kötülüğü ona yapmıştı. Nedense ona yaptığı kötülük diğer yaptıklarının yanında birinci sırada gibi geliyordu. Ela için arada içi sızlamıştı yalan değildi.

Hamileyim dediğinde,ne malum benden olduğu deyip kovmuştu genç kadını.
Halbuki Elanın sadece kendisine ait olduğunu çok iyi biliyordu.
Bu düşünceden de sıyrılmayı başarırken kendini zirvede buldu. Yeşillikler bitmis uçurum görünmüştü.
Cebini yokladı. Birkaç tane hap kalmış olmalıydı. Avucuna gelen hapları olduğu gibi ağzına attı. Beş dakikaya kadar etkisini gösterecekti.
Gökyüzünü izlemek için kafasını kaldırdı. Kara bulutlar vardı başının üzerinde. Bir iki damla rüzgarla birlikte yüzünü yalamıştı bile.
Neydi bu ? Rahmet belirtisi mi yoksa Bir gazabın habercisi mi bilinmez , bir yağmur.
Nefesini derinlere çekti. Vücut ısısı yükselmiş, kalbi çarpıntıya başlamıştı. Bu hapların etkisini gösterdiği anlamına geliyordu.
Bakışları bulanmaya başladığında vaktin gelmiş olduğunu anladı.Toprak yolun bitimine ve uçurumun başlangıcına son bir kaç adım kalmıştı. Artık son bulacaktı herşey. İçinde ki tüm huzursuzluklar son bulacaktı. Kalbindeki o karanlık çukurdan kurtulacaktı en önemlisi .Ayağını sürüyerek öne bir adım daha attı. Kendinden önce ayağına çarpıp yuvarlanan çakıl taşları uçuruma merhaba demişti. Son adımı atacakken bir ses duydu kulakları. 

Daha önce duymadığı sarsıcı,derinden ve anlamlı bir ses .

"Dur evlat. Sen deli misin?"

Önüne döndü.Sesin geldiği tarafa doğru. Bu ilk karşılaşmalarıydı.

Yusuf bedenindeki titremeye engel olamıyordu. Sanki saniyeler geçtikçe bu titreme daha da beter bir hal almıştı. Konuşmak istese de kelimeler ağzından dökülmüyordu. Bir ihtiyar vardı karşısında. Sesi gibi görüntüsü de huzur veren bir ihtiyar . İhtiyardı lakin beli bükük değildi. Dimdik duruşu,gülümseyen gözleri ve muhatabını sanki yüyzyıllardır tanıyormuş gibi bir hissiyat uyandıran enerjisi vardı.

Yüz yüze , göz göze geldiler.
Yusuf güzel yüzlü ,beyaz sakallı bir ihtiyar görmüştü karşısında.
Hasan efendi ise karşısında genç bir delikanlıdan çok daha fazlasını. Maddeden çok mana görürdü.
Nesneden çok can görürdü.
Etten çok ruh görürdü.
Kişi nasıl bakarsa öyle görürdü.
Kalp nasıl isterse göz öyle görürdü.
Burnuna gelen koku rüzgar ve çamların kokusu değil, daha çok Yusuf'un ciğerinde ki yanığın kokusuydu. Biraz da günah ve yorgunluk eklenmişti.
Yusufu  engel olamadığı bir titreme almıştı. Bitmek bilmeyen.
Haplardan mı yoksa Hasan efendiden kaynaklı mı bilinmeyen bir titreme.
Dağ gibi güçlü Yusuf ilk defa titriyordu belkide.

"Gel buraya delikanlı. Günaha girme" 

"Sen kimsin karışma bana."

"Ben Allahın kuluyum. "

"Ben değilim.Defol git buradan"

"Gidemem.Yüreğim burada kalır."

"Kalmasın yüreğin.Hak ettim ben bunu."

"Tövbe et kurtul çocuğum"

"inanmıyorum edemem. "

"inan evladım .Beni buraya gönderip seni kurtarmama vesile eden hakikate inan "

"Tesadüftür.Olmaz öyle şey."

"Tesadüf yoktur  Yusuf.Sana serseri desinler aldırma, bence sen deli Yusufsun."

Yusuf kendisini hiç tanımayan bir adamın bunları nereden bildiğine şaşırmıştı.

"Magazin haberlerinden mi gördün beni ihtiyar.Nereden tanıyorsun?Adımı nereden biliyorsun? "

"Tövbe de oğul. Ben izlemem öyle şeyler.Deliye malum olur derler.Bende senin gibi bir deliyim işte."

"Gel sana hakikati anlatayım."

İşte bu cümle Yusuf'un miladı olmuştu.
Aradığı hakikati sonunda bulmuştu. Günlerce konuşup dertlestiler.
Yusuf kafasında ki sorulara cevap bulmuştu.
Yusuf hakikati bulmuştu.
Yusuf küllerinden doğmuştu.
Bitti dediği anda doğmuştu.
Yok oldum dediği anda var olmuştu.
Yusuf topraktı.
Toprak Yusuftu.
Toprak temizdi.
Yusuf  da temizlenecekti.

Bu kadar günahtan sonra mümkün müydü? Telafi olur muydu? Kirlenmiş  sayfalar yeniden beyaz olur muydu?

"Hocam şimdi daha fazla inanıyorum.Daha fazla dedi. "
Heyecanı sesini arttırıyordu.

"Ama çok günahım var " dedi büktü boynunu.

"Hepsine tövbe edip helallik alacaksın deli Yusuf.
O zaman kurtulacaksın sırtında ki yüklerden."

"Affetmezler hocam. Benim günahlarım affedilmez . Ela affetmez hocam."

"Ela'da kim?"

"Ben ona çok büyük kötülük ettim hocam."

"Ne yaptın oğul?"

Yusuf ağlamaya başladı . Dövünüyordu. 

Hasan Hoca tekrar sordu.

''Ne yaptın oğul?''

Sessizce fısıldadı. Utanıyordu.

"Hamile bir kadını ortada bıraktım hocam."


TÖVBE (FİNAL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin