0.4

1.2K 584 111
                                    

''Boşver bunları şimdi,
beni unutmak yok tamam mı?'' dediğinde
bu oyunun kötü yerlere geleceğini bilmiyordum.
''Seni asla unutmayacağım kıvırcık,'' dedim gülümseyerek.
Ardından cebimde ki kutuyu çıkardım. Bu öyle güzel bir resimdi ki, bir ömür baksam yine de sıkılmazdım. İkimiz birlikte bir banka oturup dondurma yerken çekildiğimiz bir fotoğraftı. Biraz çekerken zorlanmış, hatta burnuna dondurmayı bulaştırmış olsa da o günün güzelliği hala tam anlamıyla karşımdaydı. Ve bunların hiçbir önemi yoktu.

'' Umarım tekrar böyle zamanlar geçirebiliriz kıvırcık.
Bu sana hediyem'' gülümsedim.
Şaşkınlıkla yüzüme baktı.
''Ya ilk ben hediyemi verecektim ama'' dedi sinirli fakat aynı zaman da mutlu bir sesle ve ardından o da cebinden çıkardığı kutuyu bana verdi.
''Umarım beğenirsin.''Açtığım da kutunun içinde iki kolye gördüm.
İlk kolye zincirliydi ve ucunda portakal vardı.
Belki de aldığım en özel hediyelerden birisiydi.
İkinci kolye ise yine zincirli aynı şekilde ucunda marul vardı.
Gülmeye başladım. Belki de bunu birisine göstersem gerçekten böyle bir şeye mi seviniyorsun der ve benimle dalga geçerdi fakat benim için asla öyle bir şey olmadı. Çok anlamlıydı. Birbirimizi benzettiğimiz meyvelerdi bunlar.
Onu öyle cok seviyordum ki....

Bir hediye ancak bu kadar güzel olabilirdi.
'' Bu zamanlar ne ki daha yaşamamız gereken çok anı var. Gitmemiz gereken yerler. Görmemiz gereken şehirler var. '' dedi ve sarıldı.

Altı saniye...
on iki saniye...
belki de bir dakika boyunca.
belki de sonsuza kadar...

Kokusunu içime çektim, bir daha bu kokuyu hissedemeyecek olmak  beni kırılmış bir vazo gibi yapıyordu. Ölüm de bu kadar acıtıyor muydu? Yoksa ölüyor muyum? Ya ölürsem de bir daha karşılaşamazsak, o zaman ne olacak? Ölmek istemiyorum Tanrım, şimdi çok erken.
Onu tekrardan görebilmek için biraz daha yaşamama izin ver...

''Hoşcakal.'' dedi ardından.
Her ne kadar gitmesini istemesem de ''Hoşcakal'' dedim.
Gidiyordu işte. O gidiyordu ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Çaresiz bir balık gibiydim.
Ve burada su yoktu.

Sadece o gitmişti, ama bütün dünyanın benden aniden uzaklaştığını tüm vücudumda hissedebiliyordum.
Aşk bu muydu?

Dakikalar sonra orta da tek kalan şey gözyaşıydı.
Bu bir yıl içinde onu öyle sevmiştim ki, her şeyi ondan öğrenmiştim.
O kadar eğlenceli vakitlerimiz olmuştu ki. Birlikte uçurtma uçurmuştuk, balık tutmuştuk, lunaparka gitmiştik, adını bile duymadığımız yemekler yemiştik.
Ama şimdi geriye hiçbir şey kalmamıştı.
Aşık olduğumu hissettiğim insan, buradan gidiyordu. Ve ben yine akvaryumda ki yalnız balık oluvermiştim belirsiz bir zaman aralığında.

Dünyanın bana küçük bir oyun sergilediğini yıllar sonra fark etmiştim..*

ölü ruhlar müzesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin