Yaklaşık bir saattir öylece geziniyorduk ben emindim, o adamı ablama göstermem gerekiyordu. Bana inanması için... Onu sonunda görebilmiştim, derin bir nefes aldım. Fakat gözlerim kocaman açılmıştı. Üstü, başı, her tarafı kan içindeydi. Elinde bir bıçak vardı. O iyi değildi. Ne olmuştu ona?
''Abla bak orada, gidiyor ona yetişmemiz lazım'' dediğimde ablam anlamsız bakışlarla karşıladı beni, onu görmüştüm işte. Öylece onun arkasından koştuk, dakikalar sonrasına kadar. Çıkmaz sokağa gelmiştik...
Yanımda ablam, tam karşımda ise Çınar vardı. Kanlar içinde, ölüden bir farkı yoktu...
''Bak yaşıyor demiştim sana'' dedim ama ona sarılıyordum bir yandan. ''Sana ne oldu'' dedim telaşla. Gözlerimin akan yaşlar durmak bilmezken elini sıkıca tutmaya devam ettim. Yine mi kendine zarar vermişti? Bunu neden yapıyordu, anlamıyordum. Onu öyle çok özlemiştim ki ona kızamadım. Yalnızca sustum ve sarıldık, tüm sessizliklerin ardına saklanarak. Birikmiş mısralar yavaş yavaş kaybolurken elini sıkıca tutmaya devam ettim. Bayım, sizi bu sefer bırakmayacağım. Artık kendinize zarar vermenize izin vermeyeceğim. Sizin ölmeniz beni ölümden de beter yapar bayım.
''Burada kimse yok Aksu, çıldırıyorsun. Aksu kendine gel. Sen, sen gerçekten iyi değilsin. Bana şaka yaptığını biliyordum. Şaka yapıyorsun öyle değil mi? Aksu, kime sarılıyorsun...''
Ve her şey şimdi başlamış, şimdi bitmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölü ruhlar müzesi
Short StoryWattys 2018 longlist' "Her şey hiç tanımadığı ona yazı yazan bir adamı takip etmesiyle başladı. Çok eskiden tuttuğu bir sözün buralara kadar geleceğini bilmiyordu. Gerçeklikle savaştığını ve evrenin ona küçük bir oyun sergilediğini de henüz bilm...