Duman - Bekle dedi gitti
〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰Verdiğiniz kararlar, sizi başka yollara saptırır. Kimi zaman çıkmaz bir sokağa, kimi zaman da sonu olmayan bir yola.
Verdiğim bu karardan ne kadar emin olsam da biraz ürkmeden edemiyordum. Ürküyordum, çünkü kendi ellerimle yasaklı geçmişimin kapısını gıcırtıyla aralamış ve beni yavaşça içine çekmesine izin vermiştim. Aptal ben! Kendi ellerimle, günahlarımı gömdüğüm mezarı açıyor, toprağı tırnaklarımla kazıyarak yavaş yavaş gün yüzüne çıkarıyordum.
Lanet girsin miydi?
Girsindi.
Soktuğum geçmişimin lanetli anılarının altında ezilip eciş bücüş olan iyi anılarım da onlara kendi pisliğini bulaştıran hastalıklı geçmişimi, bana hatırlatmaktan geri kalmayacaktı; biliyordum. Bunun en büyük örneği ise Ateş'ti.
Ateş, ne kadar iyi anılarıma sahip olmuş olsa da, geçmişimi lanetleyen de oydu. Bu illetten kurtulmamı istemiş ve bunun tek bir yöntemi olacağını düşünmüştü: Kendisinden uzak durmam.
Elbette ki, ikimiz de bunun olmayacağını biliyorduk, taki...onun ve benim ölümüme sebep olan o patlamadan sonra...
2 sene önce...
Göz kapaklarım titreşti ve güneşin göz yakan ışıkları esir aldı kahverengi harelerimi. Kısa bir göz kararmasından sonra gözlerimi kırpıştırıp kalkmaya yeltenecekken üzerimdeki ağırlığı ve belime sıkıca sarılmış kolları fark ettim.
Başımı hafifçe aşağı eğdim ve sevdiğim adamın göğüsüme dağılmış saçlarını gördüm. Tebessüm ederken elimi saçlarına daldırdım. Çok yumuşaktı.
Kısa bir sürenin ardından bedeni hafif kıpırdadı ve yanağını bulunduğu yerde sürterek yüzüme baktı uğruna her şeyi yapabileceğim kısılmış, uyku mahmuru, kehribar rengi gözleriyle.
"Günaydın, hatun." dedi uykusundan yeni kalktığı için boğuklaşmış sesiyle. Kıkırdadım ve ben bunu yaparken şişip inen göğüsümle birlikte onun kafasıda oynamıştı. Bana, hatun demesi nedensiz yere hoşuma gidiyordu ve o her bana böyle seslendiğinde sebepsiz yere tebessüm ediyordum.
"Günaydın." birbirimizin gözlerinin içine bakarken kendimi fazlasıyla mutlu, huzurlu ve güvende hissediyordum. Onun kehribar dünyasında yer edinen kahvelerim, içine hapsettiği ışıltıyı serbest bırakıyordu.
Kafamı yastıktan kaldırdım ve imzamın taşındığı dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum.
"Hadi, kalk! Saat öğlene geliyor. Daha hazırlanacağız. Unuttun mu, tuzla buz etmemiz gereken bir bina var." güldüm ve gözleri kısa bir an gülüşüme kaydıktan sonra tekrar gözlerime baktı. Üzerimde hafifçe doğruldu ve kollarını kırarak dirseklerini iki yanıma sabitledi. Yüzüme biraz daha yaklaştı.
"Hmm...ama benim daha iyi bir fikrim var." dedi erkeksi sesiyle ardından yüzümün her bir yanına ve de boynuma öpücükler kondurdu. Kahkahalarımın arasından konuştum.
"Ya -haha- saçmalama -hahaha- Ateş! Dur! Ya, dursana!" ellerimle zorbela onu iteledim ve o, yatağa sırt üstü düşerken üstüne çıktım. Yüzüme sinsi bir gülüş yerleştirdim ve yüzümü yüzüne yaklaştırdım.
"Hmm, belki..." yanağına hızlı bir öpücük kondurup ayağa fırladım.
"...sonra." Keşke, yatakta kalsaymışım, doya doya sarılıp, öpüp koklasaymışım. Keşke sonraya bırakmasaymışım. Keşke, keşke, keşke...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK'İN SENFONİSİ (Tamamlandı)
Tiểu Thuyết Chung"Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçer sanacaksın ama şunu bil ki kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçmeyecek..." • "Öldürüyorsun beni." dedi alnı alnımda, nefesi dudaklarımdaydı. "Öleceksin." dedim grimsi gözlerine bakarken. "Seni seviyorum ama se...