MISSIO - Bottom Of The Deep Blue Sea
〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰"Renkler, kişiliklerinizi temsil eder. Her bir rengin farklı anlamları vardır; aynı insanlar gibi.
Şimdi, sizler, neden burada olduğunuzu merak ediyorsunuzdur. Aslında, sizi, buraya konuşmak için çağırmadım. Size, sıradaki oyuna hazırlanmanız için iki hatırlatma yapacağım:
Bir,
Silahlarınızı hazırlayın, yarın akşam verilecek görevlerde ihtiyacınız olacak.Ve iki,
Sizi temsil eden rengi giyin.Benim görevim burada sona erdi; sıra sizde. Nasıl ve ne giyineceğiniz size kalmış." dedi gözlüklü, saçlarına kır düşmüş yaşlı kadın.
Kaşlarımı kaldırdım.
"Yine ne saçmalıyorlar?" dedi Ulaş bıkkın bir sesle.
"Ben de anlamadım." diye yanıtladı onu, Elvin.
"Yine akıllarında vardır bir şeyler." dedi Ziya, sessizliğini bozarak.
"Fazla kurcalamayın; yarın göreceğiz zaten." Arda her zamanki gibi az ve öz konuşarak hepimizi susturdu.
***
Sabah apar topar alışveriş merkezine gitmiş ve istediğim, renk ve tarzda elbiseyi bulmuştum.
Şu an ise duştan yeni çıkmış ve siyah iç çamaşırlarımı üzerime giyinmiştim.
Bana yabancı gelen odaya birkez daha bakındım. Dün akşam hepimiz dağ evinde buluşmayı planlamıştık; herkes burada hazırlanacak ve beraberce gidecektik. Bu yüzden Romina bana bir oda vermiş ve 'burası artık senin' diyerek çekip gitmişti.
Yatağın üzerindeki kırmızı elbisemi elime alıp giyindim. Ardından aynanın karşısına geçerek saçlarımı dağınık bir topuz yapıp makyajımı yapmaya başladım; önce, gözlerime, şeftali tonlarında far, eyeliner ve rimel sürdükten sonra dudağıma parlatıcımı sürdüm.
Aynanın önünden çekilip komodine bıraktığım siyah, kadife kutuyu elime aldım. Derin bir nefes alıp verdiğimde kutunu kapağını açıp uzun pırlanta küpelerimin bana hatırlattığı anılarımı umursamamaya çalıştım.
Artık, ne kadar başarabildiysem.
Bu küpeler, sevgilimin hediyesiydi.
Ares'in.
Siz ne sandınız? Ateş falan mı? Ah hadi ama.
Yüzümde engelleyemediğim bir gülümseme peydahlanınca. Boş verip aptal aşıklar gibi gülmeye devam ederken küpeleri kutudan çıkarıp kulaklarıma taktım.
"Mira! Hadi, geç kalıyoruz!" diye seslendi Romina alt kattan.
Yüzümü, refleks olarak kapıya döndüm. "Tamam! Şimdi, geliyorum!"
Ten rengi, topuklu, bant ayakkabılarımı ayağıma geçirdim.
Yanımda getirdiğim kıyafet çantamın içinden minik bıçağımı ve el silahımı alıp silahı, ten rengi el çantama; bıçağı da bacağımdaki yırtmacın kapalı tarafına sabitledim.
Kendime aynada son kez bakıp çantamı alarak odadan çıktım.
3. Göz
Ares kolundaki saatine bakınca gecikeceklerini anladı ve sıkıntıyla üst dudağını dişledi.
"Yavrum," dedi yanındakilerden çekinmeyerek, çünkü hepsi artık biliyordu, aralarındaki ilişkiyi. "hadi, geç ka-" sözü kesildiğinde nefesi de ona eşlik etti.
'Tanrım, bu kadın ne muhteşem.' dedi genç adam içinden.
Mira, kan kırmızısı elbisesiyle merdivenlerden indiğinde herkes susmuş ona bakıyordu. Aslında herkesin garipsediği şey asla o değildi; giydiği elbiseydi. O kırmızı giymişti. Halbuki diğerleri siyahları üzerlerine geçirmiş, sanırsın cenazeye gidiyorlardı.
'Evet, sayın seyirciler, bugün cenaze konseptiyle karşınızdayız.' dedi anlatıcı, onlarla dalga geçercesine.
"Ne, bakıyorsunuz, öyle, far görmüş tavşan gibi?" Diye sordu, Mira haklı olarak.
"Y-yok sen kır- mızı-sın." dedi Elvin emin olamayan bir sesle.
Mira, kapıya doğru ilerlerken konuştu. "Ne canım öyle, cenazeye gider gibi."
Kapıyı açıp dışarı çıktığında arkaya doğru seslendi. "Hadi, siz gelmiyor musunuz?"
***
Siyah Melekler büyük kapıdan geçtiklerinde tüm salon onlara döndü. Bir sarayınkini andıran büyük merdivenlerden indiklerinde Mira, kapıda göründü.
Tüm salon ufak bir şok geçirirken toparlanamadılar bile. Tüm salon simsiyahtı, ondandı belkide.
Mira, merdivenlerden nazikçe inerken elbisesinin kan kırmızısı etekleri, aynı geçmişi gibi, peşinden sürükleniyordu.
Herkes genç kadına bakarken genç kadın, salondaki tek bir kişiye bakakalmıştı.
Merdivenleri bitirdiğinde gördüğü kişinin yanına doğru ilerledi. Tam karşısında durduğunda tüm salon onlara bakıyordu.
"Senin, burada ne işin var?" dedi Mira, sesindeki şaşkınlığı gizlemeden.
Karşısındaki genç adam önce arkasına kısa bakış attığında Mira da o tarafa baktı. Geçmişi tam karşısındaydı; Boğaç, Nil, Dilara ve Uygar. Ha, bir de şu, yeni üye, Kapüşonlu.
"Oynuyorum, Mira."
Genç kadın, kaşları alayla anlına doğru kavis aldığında dudaklarından çıkan hava ufak bir kahkaha sesi çıkarmasına sebep oldu. "Dikkat et. Büyük oynuyorsun, Mavi."
Genç kadın, Yaman'ın arkasındaki eski arkadaşlarına baktığında, onları es geçip doğrudan Kapüşonlu adama yöneldi.
Gülümsedi. O, gülümseyince bulundukları yer buz tuttu sanki.
"Fazla büyük oynuyorsun hem de." dedi üzerine basa basa.
Ardından önce etrafındakilere daha sonra kendi üstündekilere baktı. "Benim, neden kırmızı giydiğimi merak ediyorsunuz, değil mi?"
"Kırmızı, kan ve ateşin rengidir. Enerji, savaş, tehlike, güç, kararlılık, tutku, şehvet, günah ve aşk...
Ben kırmızı bir kelebeğim; içlerinden en dikkat çekeni fakat en günahkarıyım." dedi ve Kapüşonlu adama dikti kahve gözlerini.
"Tehlikeyim ben, Kapüşonlu ve sen benimle dans ediyorsun. Yanlış kişi ile yanlış şeyler yapıyorsun.
Çizgiyi geçmek kolay, ama burası mayınlı bölge; ayağını kaldırdığın an da...'bom'..." dedi elleriyle patlama işareti yaparak. "patlarsın."
"Lafı dolandırmadan asıl nedene gelecek olursam; Siyah bir gül, dalından koparılınca ne olur?
Ben söyleyeyim; kırmızıya dönüşür. Kırmızı öyle bir güçtür ki siyahı bile alt eder."
Elini kaldırıp salondaki herkesi gösterdi. "Ve siz, o kadar acizsiniz ki; siyah giyinip kırmızıya boyun eğmeyi tercih ettiniz."
Ardından arkasına döndü ve yüzüne güzel bir gülüş yerleştirip Siyah Meleklere bakarak devam etti. "Siz üstünüze alınmayın."
***
•Dila Nur SEVİNDİR•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK'İN SENFONİSİ (Tamamlandı)
Художественная проза"Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçer sanacaksın ama şunu bil ki kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçmeyecek..." • "Öldürüyorsun beni." dedi alnı alnımda, nefesi dudaklarımdaydı. "Öleceksin." dedim grimsi gözlerine bakarken. "Seni seviyorum ama se...