Imagine Dragons - Believer
〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰Göz kapaklarımı yavaşça araladım ve odanın tavanındaki göz alan ışığa karşın gözlerim karardı. Yerimde dikleşirken harelerimdeki siyah perdenin gitmesini umarak birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Görüntüler yavaşça göz bebeğime düşerken kaşlarım istemsizce çatıldı ve bulunduğum odayı incelemeye koyuldum.
Hapishanelerdekini andıran rahatsız edici bir yatakta oturuyordum. Yatağın hemen yanında bir komodin bulunuyordu; üstünde de bir bardak su. Ağzımın kuruduğunu fark ederek bardağı elimle kavrayıp dudaklarıma yerleştirdim ve suyun boğazımdan akıp giderken ki hissi ile biraz rahatladığımı hissettim. Ardından boş bardağı geri komodine koyarak bakışlarımı sol tarafıma çevirdim ve kirli beyaz duvara dayalı, dört çekmeceli, metal, tozlanmış ve paslanmış bir şifoniyer olduğunu gördüm.
Ayağa kalkmaya çalıştım fakat bacaklarıma giren ağrı ile geri yatağa düşerken acıyla inledim. Ellerimi hemen bacağıma götürdüm ve hafif sıkarak yokladım. Hiçbir şey yoktu.
"Merak etme, bacağının ağrımasının sebebi sana enjekte ettiğimiz bir ilaç yüzünden." aniden gelen bu sesle yerimde sıçrarken gözlerimle odayı taradım ama hiç kimse yoktu.
"Kimsiniz ve beni buraya neden kapattınız?" diye sordum nereden geldiğini bilmediğim sese.
"Oyunlar Mira, oyunlar." diye cevapladı ukala bir tavırla.
"Diğerleri nerede? Onlara ne yaptın?!" güler gibi bir ses çıkarttıktan sonra konuştu.
"Hiçbir şey." fazla sakindi ve bu benim oldukça sinirimi bozmaya başlamıştı.
"SANA NE YAPTIĞINI SORDUM!" diye bağırınca sesi ciddileşti ve daha ürkünç bir hal aldı.
"Hepiniz odalara kitlendiniz ve izleniyorsunuz. Odalarda gizli kapılar var ve bu kapıların anahtarları da odalarda saklı. Buradan kendi başınıza kurtulana kadar sizinle biraz oyun oynayacağız ve emin ol ben bundan zevk alacağım. Bu yeterince açıklayıcı oldu mu?" neşeden uzak kötücül bir gülüş yolladı bana.
"SADİST PİSLİK!" diye bağırırken oturduğum yerden kalktım ve bacağım tekrar ağrımadığı için tanrıya şükrettim.
"Biliyor musun, daha fazla beklemeyeceğim." kaşlarım çatılırken daha yeni fark ettiğim tavanın köşesindeki kameraya baktım.
"Neden bahse-" daha sorumu tamamlayamadan cevabımı almıştım. Açılan demir kapıyla birlikte içeri elinde büyük siyah bir çantayla kirli sakallı, hafif çekik gözlü ve sert mizaçlı, iri yarı bir adam girdi. Birkaç adım geriledim.
Demir kapı kapanıp kitlenirken adam elindeki çantayı şifoniyerin yanına koyarak içinden birkaç şey çıkardı ve şifoniyerin üzerine dizdi. Ne olduğunu merak ederek adamın iri cüssesinden görebildiğim kadarıyla parmak uçlarıma çıktım ve çantasından çıkarıp dizdiği şeylere göz attım. Ve...oha! O şey bir balyoz mu?
Korkuyor muydum?
Ha! Tabiki de...soru mu bu? Elbette, korkmadım.
Yüzüme yerleştirebildiğim en korkusuz ve ukala maskemi takındım. Birkaç adım ileri gidip kollarımı göğüs hizamda çaprazladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK'İN SENFONİSİ (Tamamlandı)
General Fiction"Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçer sanacaksın ama şunu bil ki kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçmeyecek..." • "Öldürüyorsun beni." dedi alnı alnımda, nefesi dudaklarımdaydı. "Öleceksin." dedim grimsi gözlerine bakarken. "Seni seviyorum ama se...