X. Bölüm: Depo

236 19 0
                                    


Metallica - One
〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰

Verdiğim karardan ve attığım mesajdan sonra yaklaşık bir saat geçmişti. Bu süre zarfında kimse tek kelime etmemiş sadece kendi hazırladığımız kahvaltımızı, yani, sandviçlerimizi yemiştik.

Şimdi ise herkes ayrı bir köşede kendi halinde takılıyor ve 'bilinmeyen' tarafından gelecek olan yeni mesajı bekliyordu. Bense, bir kesilmiş ağacın üzerinde otururken boş gözlerimi gökyüzünün aydınlık havasına dikmiş bulutları inceliyordum.

Hala sessizliğin hakim olduğu bu kamp alanında, duyduğum nefes alış verişlerimin dışında birkaç mesaj sesi yükseldi ve ben hariç, herkes bıkkınlık dolu bu havadan çıkarak kaç saattir ellerinde tuttukları telefonlarının ekranına baktı. Ben de boş bakışlarımı kucağımda duran telefona çevirirken sert bir soluk bıraktım bol oksijenin bulunduğu havaya.

Telefonumu elime aldım ve aydınlanan ekranın kilidini açarak mesaja tıkladım. Bir konum atılmıştı ve oraya gelmemiz söyleniyordu.

Konuma tıklayıp neresi olduğuna baktım: İzmir?

Kaşlarımı çattım ve bakışlarımı diğerlerine çevirdim.

"Ne saçmalıyor bu? İzmir'e mi gideceğiz? Hayatta olmaz!"

Hepsinin bakışları bana dönerken Romina konuştu.

"Neden?" bakışları sorgularcasına yüzümde dolaştı.

"Ailem ve arkadaşlarım İzmir'de. Beni orada gördükleri an bir şeylerden şüphe ederler."

"Oyun kurucu orayı bilerek seçmiş..." tüm bakışlar Elvin'e dönerken devam etti.

"...hem senin hem de benim açımdan iyi olmayacak bir yer. Bir taşla iki kuş." parmaklarını iki yapıp ayrı ayrı salladı. Kaşlarım şaşkınlıkla kalktı.

"Sen ne alaka?" diye sordum merakla.

"Abisi orada." diye lafa atladı Ziya.

"Abin mi var?" Sanane Mira! Tutsana çeneni aptal!

"Abim sayılmaz. Benden sadece 1 yaş büyük." onunla ilk defa doğru düzgün konuşmuştuk lakin tabiki de bu kısa sürmüştü. Olduğumuz bu boktan durum, konuşmamızı daha sonraya ertelememize sebep olmaya yetmişti.

***

Yaklaşık bir saattir yoldaydık. Evet, şu an da İzmir'e gidiyorduk. Açıkçası bizi ikna etmelerine gerek kalmadan kendi rızamızla arabalara binmiştik. Çünkü biliyorduk; eğer oraya gitmezsek oyun kurucu bize bedel ödetirdi ve bunu istemiyorduk.

Geldiğimiz şekilde gidiyorduk şimdi İzmir'e. Aynı arabalarda, aynı kişilerle, aynı pozisyonlarda...

Romina sıkıntıdan ölmemek için benimle konuşuyordu; konuşmuyorduk, o, konuşup hiç susmayarak beni uğraştırmıyordu. Arada öndekilere de laf atmayı unutmuyordu tabi.

"Seninle bir ara oraya gidelim. Bak gör sen de beğeneceksin. Harika şeyler var!" onu onaylayan birkaç mırıltı çıkarttım. Bu konu biraz sıkmaya başlamıştı: kıyafet, alışveriş, kıyafet, ayakkabı, kıyafet, kıyafet, kıyafet...

Romina'nın kısa süreli sessizliğinden yararlanıp öndekilere döndüm.

"İzmir'in tam olarak neresine gidiyoruz? Atılan konumu tam inceleyemedim." Aresle dikiz aynasından göz göze geldik.

"Dikili." gözlerim telaşla büyüdü.

"Böyle şansa tüküreyim. Durdur arabayı! Geri dönelim! Ares, hadi bak. Şuradan 'u' dönüşü yap! Hadi canım hadi!" hepsi güldü.

KELEBEK'İN SENFONİSİ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin