"İçime çekildiğim dünya,dışıma bıraktığım dünyadan daha güzel."
"Evet anayasanın kırkbeşinci maddesine baktığımızda.."
Ellerimin üzerine koyduğum başımı güç bela kaldırdım.Profosörün sesi kulaklarıma iğne gibi batıyordu.'Ne diye geldiysem' diye düşündüğüm dakikalarda gözlerim titreyen telefonuma kaydı.Yaren'den mesaj gelmişti.
'Dersin bittiğinde buluşalım.'
Kısa bir mesajla dediğini onayladığımda sınıfın dersle haşır neşir oluşunu fırsat bilerek kulaklığımı taktım.Gelişi güzel bir şarkı açtım ve aşina olduğum resmi tam ekran yaptım.Bir elimi çenemin altına koyarken diğer elimle de uzaktan bir şekilde telefondaki portrede gezdirdim.
Beni şaşırtmayan gözlerim saniyesinde dolarken şarkının en can alıcı yerinde damlayan bir damla yaş soğuk camın ardındaki yüzde son buldu.
'Gözlerim yolda..beklerim hâlâ..sen gelmez oldun.'
Nerede olduğunu bilmediğim,yaşadığından bile bihaber olduğum adamdı karşımda ki..Ortaokul arkadaşım,lisedeki dostum.Ve sonrasında yüreğimdeki yangın..
Yıllardır içimden atamadığım biriydi O.Onlarca uzatılmış ele sırtımı döndürendi.Gülmeyi unutturan,hasretiyle yakıp kavuran adamdı.Kalbimin yarısı O'ydu.Yarısı ise..
Ekranda sağa kaydırdığım parmağınla beraber çıkan resim kalbimin üzerine konan tonanlarca ağırlığa bedeldi.
'Kuşlar kondu göçtü sen gelmez oldun.'
Bir gelmeyen de ağabeyimdi.Beni büyümenin eşiğinde bırakan,sımsıkı tuttuğum elini kolaylıkla bırakan ağabeyimdi.Ölmüştü.Daha yirmili yaşların başında iken kör bir kurşunun kurbanı olup gitmişti bu dünyadan.Ama ne gitmek!Kuşların,güvercinlerin bile feryat ettiği bir şekilde ayrılmıştı aramızdan.
Ağabeyimi kaybettiğim zaman onaltı yaşındaydım.Lisenin en dolu dizgin dönemini ölüm haberiyle zar zor bitirmiştim.Tam da o sırada dost dediğim adamın,aslında ağabeyime benzediğini farketmiştim..Kendimi bildiğimden beri koruyup kollanan ben,onun gidişiyle düştüğüm boşlukta kayboluyordum.Hayatımın en zor günleriydi diyebilirdim.Ne yaptığımdan habersiz,nasıl bir şekilde olduğumdan habersiz yaşıyordum.
Sonra bir gün bu dünyadan göçeceğimizi farkettim.Biliyordum elbette ama umarsamıyordum.Bu merakla birlikte gelen,ağabeyimin nerde olduğu,nasıl bir hayata başladığı,cennet-cehennem kavramının ne anlama geldiğini sorguladım.Geceler boyu araştırdığım hatta bilirkişilerle ettiğim sohbetler sonucu tesettüre girmiştim.Artık sadece cennet için yaşıyor,haramı helali çizgim haline getriyordum.
Lisenin son zamanlarıydı örtündüğümde.Her günümü onunla geçirdiğim adama böylesine bir anda yaşattığım uzaklık kolay gelmemişti.İtiraz etmiş,birbirimize bakamassak nasıl yaşayacağız demişti.Çocuk aklıyla.O zamanlar çocuktuk,evet.Yaptıklarım aklıma gelince önce bir güzel gülüyor,sonra saçmalığımla utanıyordum.
Sınıftaki hareketlenmeyi görünce dersin bittiğini anlamış,kitaplarımı toplamaya başlamıştım.Fakültenin çıkış kapısına geldiğimde etrafıma bakındım.Gördüğüm kıvırcık saçlarla yönümü o tarafa çevirdim.
"Nerdesin ya!Ağaç oldum burada."
Elimdeki kitapların yarısını boş olan kollarının arasına bıraktım."Kök salmadan gidelim o zaman."
Hızlı adımlarla önüme geçen Yaren düşürdüğü suratıyla sordu."Deniz..Neyin var senin?"
"Bir şeyim yok,yağmur yağacak hadi gidelim bir an önce."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Kalan Sevda
Spiritual"Kalp dediğin bilir imkansızlık şiirini de ya gözlerim? Gözlerim en yaralı yerim benim.Gözlerim gözlerinsiz kalınca ben sabahı nasıl ederim? Kararmaz mı bütün dünyam bir ömür? Ya nasıl öğreteyim sendeki imkansızlığımı ellerime? Bir an bile kavuşamay...