Fatih'in arkasından bir süre bakıp sokaktan çıktığına emin olduğumda eve girdim. Şimdi tüm gece bu problem-sapık çocuk ile yalnız kalmak zorunda olsam bile garip bir şekilde bunu o kadar da dert etmiyordum. Sanırım bunun sebebi kendisinin ölü gibi bir koltukta yatması ve büyük ihtimal kalkamayacak olmasıydı.
Salona geri döndüm ve çantamı alıp tekli koltuğa oturdum. Elimdeki kitabı bu akşam bitirebilirsem ertesi gün Levi-Strauss'a devam edebilirdim, coğrafya sunum ödevinden arta kalan zamanımda da böylelikle akademik yazıma çalışma fırsatım olurdu. Bir anda büyük bir keyifle kitabımı çıkardım ve bağdaş kurarak koltuğa oturdum. Büyükannem liseye ilk başladığımda bana okul için etek almamı söylese de ben tercihimi pantolondan yana kullanmıştım ama o şiddetle bana karşı çıkmıştı. Şuan altımda eteğim olsa bu kadar rahat oturamazdım.
"Hey, ben susadım." Ulaş Eroltu tam kitabıma başlayacakken konuşunca iç geçirdim. Kaldığım sayfayı açıp ayracı arasından alırken ona bakmıyordum.
"Mutfağın yerini biliyorsun."
"Bilmem farkında mısın Nam," dediğinde kitaptan gözümü ayırmadan "Namverân." dedim fakat beni umursamadan, "evet, Nam," diye devam etti. "burada hastayım ve koltuktan kalkacak gücüm bile yok. Nasıl kalkıp suyumu almamı bekliyorsun?"
"Bu hale düşerken bana mı sordun? İstersen dua ile yağmur suyu yağdırmaya çalış, umurumda değil, yine de kendi suyunu kendin al." Ben geri adım atmayınca Ulaş Eroltu huysuzlandı.
"Ama sen buraya bana bakmak için geldin değil mi? O zaman bana bak: ben su istiyorum!" Kitabın kapağını sinirle kapatıp ona baktım çünkü o böyle mızmızlanırken herhangi bir şey okumak kesinlikle mümkün değildi. Yeşil gözlerini bana dikmişti, siyah saçları inek yalamış gibi havada dik duruyordu ve görünüşe göre Lale Hanım alnındaki bandajı yenilemişti. Birkaç saniye sessizce ve kızgın bir şekilde ona bakınca kaşlarını kaldırdı. "Beni gözlerinle yakmaya mı çalışıyorsun? İşe yaramıyor da, bil istedim."
"Keşke seni gözlerimle yakma gibi bir becerim olsaydı, inan bunu çok isterdim." dedim sinirli bir şekilde.
Ulaş Eroltu eliyle koltuğa vurdu ve üzülmüş gibi bir ifade takındı. Resmen benimle oyun oynuyordu bu çocuk. "Ne yazık ki yok! Ama hala ayağa kalkma ve bir bardak su getirme becerisine sahipsin. Neden test etmiyorsun? Bana bir bardak su getir, bak bakalım hala bu işi becerebiliyor musun?"
"Ne kadar da sinir bozucu bir salaksın sen öyle." Gözlerimi kıstım, her an ona bir şey fırlatabilirdim çünkü şuan bunu çok fena istiyordum.
"Sen de ne kadar da bencil bir götleksin öyle." diye karşılık verdiğinde dişlerimi sıktım. Ellerim titremeye başlamıştı. "Yardıma muhtaç birini burada dilendiriyorsun resmen."
"Tamam sus!" diye haykırdım ayağa kalkarken. Zafer kazanmış gibi gülümsedi anında. Kitabımı koltuğa bırakıp mutfağa gittim. İçimden onu öldürme planları yaparak bir bardak su doldurdum ve geri dönüp ona uzattım. Önce bardağa sonra bana baktı.
"Buzlu, soğuk su istiyorum ben ama," diye itiraz ettiğinde gözlerimin yandığını hissettim. Yüzümdeki ifadeyi görünce pislik gibi gülümsedi. "Söylemeyi unuttum, değil mi? Üzgünüm 'Nam."
"Bir daha bana 'Nam' dersen..." Dişlerimi birbirine bastırarak konuştuğumda omuzlarını silkip sözümü kesti.
"Ne yaparsın?" Cüretkârdı. "Ben sadece hasta, yaralı ve yardıma muhtaç biriyim..."
"Sakin ol Namverân," Anında arkamı dönüp mutfağın yolunu tuttum. Bir yandan da kendime telkin vermeye çalışıyordum. Bu salak çocuk beni olabildiğince sinirlendirmeye çalışıyordu, bunu başarmasına izin veremezdim. "Sakin ol. Kazanmasına izin veremezsin. Sen zeki bir kızsın. Tuzağa düşme." Ellerimi tezgaha dayadım ve musluktan azıcık su alıp suratıma çarptım. Tam o sırada Ulaş Eroltu içeriden bağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULUTLAR DA AĞLAR
Teen FictionNamverân Somer adının kısaltılmasından nefret eden, insanlarla kolay kolay anlaşamayan ve de kişisel alanının işgal edilmesinden hoşlanmayan bir genç kızdır. İstemediği hiçbir şeyi yapmayan bu kızın hayattaki tek zayıf noktası, kanser hastası olan b...