Ulaş Eroltu gibi bir serserinin bana vaaz vermeye çalışmasından sonra büyükannemin üzerime gelmemesi tam olarak ihtiyacım olan şeydi. Annem çekimden dönmüştü ve çoktan yemek yemişlerdi. Öyle sinirliydim ki, yemek yemek bile gelmedi içimden. Kendimi banyoya attım. Ellerim titriyor, alnımdan terler boşalıyordu. Yansımama bakıp daha çok sinirleniyordum. Büyükannem benden ne istediyse yapmıştım: onunla güne gitmiştim, örgüyü öğrenmiştim, bir hafta boyunca onunla aynı yatakta uyumuştum... Ama bu, istediği bu şey o kadar imkansızdı ki. Daha bana ve özelime saygı duymayan bu çocuğa ben nasıl yardım edebilirdim? Nasıl notlarını düzeltip ona sınıfı geçmesinde yardımcı olabilirdim? Neden bir dakika oturup benim bunu istemediğim hakkında düşünmüyordu? Neden bana bunu yapıyordu?
Kaşlarımı çattım ve sakinleşmek için duşa girdim. O kadar uzun süre duşta kaldım ki artık annemin gelip iyi olup olmadığımı kontrol etmesi gerekmişti. Benim bu işten ne kadar çok nefret ettiğimi o da biliyordu ama söz konusu büyükannem olunca hiçbir şey yapamıyorduk, tüm yollar tıkanıyordu. Babamı ben on yaşındayken şuan büyükannemin boğuştuğu kanserden kaybettiğimizden beri büyükannem bizim için daha farklıydı. Annemin sadece kayınvalidesiydi, ona bakmak, onun dertlerini çekmek zorunda değildi, bunu kesinlikle farkındaydım. İlk zamanlarda büyükannem bu yüzden çok fazla ağlamış ve bize yük olduğundan dolayı ne kadar çok utanç duyduğundan bahsedip durmuştu. Hatta huzurevine gitmeyi bile düşünmüştü. Ama annem tüm sözlerini "Sen bana Alp'in emanetisin." diyip savuşturmuştu.
Doğruydu, büyükannem doğduğumdan beri yanımdaydı, her anıma şahit olmuştu ve o bana babamdan kalan bir emanetti.
Onu mutlu etmek, korumak zorundaydım.
Banyodan çıkıp bornozla salona gittim. Annemler oturmuş meyve yiyorlardı ama büyükannem kendininkilere dokunmamıştı bile. Keyifsizdi ve bunun nedeni benim akşam üzeri olan tavrımdı, farkındaydım.
Usulca yanına gittim ve koltuğun ucuna oturdum. "Büyükanne," dedim sakince ama beni duymuyormuş gibi davranıp televizyona bakmaya devam etti. "akşam üzeri sana söylediklerimden dolayı özür dilerim, tavrım yanlıştı."
Annem "Ne tavrı?" diye sorduğunda bir portakalı ağzına sokmakla meşguldü.
"Tam bir mızmız bebek gibi davrandım ve bebeklerden ne kadar çok nefret ettiğimi bilirsin büyükanne." Ona baktım, onunda bana baktığını fark ettim ama bakışlarım ona dönünce gözlerini anında kaçırdı. Yine küçük bir çocuk gibi davranıyordu.
"Hıh," dedi hiçbir şey söylemeyerek. Annemin koyu renkli gözleri bana dönünce iç geçirdim.
"Dünyadaki en kötü torun ben olmalıyım sanırım," diye laflarımı sürdüğümde büyükannem şöyle bir bakıp dudaklarını büzdü.
"En kötüsü mü?" Sorduğu soru karşısında kafamı salladım.
"Hatta o kadar kötü ki, gönlünü almak için isteklerinden birini yerine getirecek." Annem ile gözlerimiz buluştu. "Değil mi Nam?"
Büyükannemin ne isteyeceğini biliyordum, ellerimi dizime koyup yenilgiyle "Evet." dedim.
Bu akşamlık yatağıma elveda demeliydim. Uykusuz bir gece beni bekliyordu. Çoğu kişi sırf bu yüzden benim kimseyi sevmediğimi düşünüyordu -annem ve büyükannem dahil- onlarla uyumayı çok erken yaşta kesmiştim ve ne zaman büyükannem ile uyusam bana sarılmak konusunda ısrar ediyordu. Ne yaparsam yapayım bu huyumdan vazgeçemiyordum, birilerine dokunmak hoşuma gitmiyordu.
"O zaman...benim istediğim şey..." Keyiflenmiş bir şekilde elini uzattı ve meyve tabağından bir tane elma aldı. "Ulaş ile arkadaş olman."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULUTLAR DA AĞLAR
Teen FictionNamverân Somer adının kısaltılmasından nefret eden, insanlarla kolay kolay anlaşamayan ve de kişisel alanının işgal edilmesinden hoşlanmayan bir genç kızdır. İstemediği hiçbir şeyi yapmayan bu kızın hayattaki tek zayıf noktası, kanser hastası olan b...