48.Bölüm - Nenni Bebek

768 66 14
                                    

Songül yerde karnını tutup kıvranıyordu, Eylülse donup kalmıştı...

Songül : Eylül... Eylül... bebek... bebeğim...

O sırada Güney girer içeri, Eylül geç kalınca kavga ettiklerini düşünüp içeri girmeye karar vermişti ama böyle bir manzara görmeyi beklemiyordu...

Güney : Eylül? Nooluyo?

Eylül: ben... ben... bilmiyorum...

Güney : Allah kahretsin! Songül!

Songül : Güney! Bebek...

Güney şaşırıp kalmıştı. Bebek mi? Nasıl yani? Birden koşup Songülü kucaklar ve arabaya bindirir. Eylül, Songülün başını kucağına alır ve bir eliyle Songülün boştaki elini tutar...

Songül : Eylül... bebek...

Eylül: tamam, sakin ol... iyi olacaksın...

Hastaneye geldiklerinde Eylül bir kenara oturmuş sessizce ağlıyordu... Songül bebek diyip durmuştu, hamile miydi? Eğer öyleyse ve bebek öldüyse hepsi onun suçu olacaktı... Güney de volta atıp duruyordu, Eylüle ne olduğunu sormuştu ama Eylül cevap verememişti, şoktaydı...

Güney : Eylül, nasıl oldu? Ne oldu? Noolur birşey söyle, susma!

Eylül: benim suçum... benim yüzümden... benim suçum... ben yaptım...

İçeriden bir hemşire çıkar, ama ne olduğunu söylemez, Güney içeri dalar, Eylül ise hala şoktaydı, dışara yere çökmüş bir şekilde ağlıyordu...

Eylül: benim yüzümden... benim yüzümden... benim yüzümden....

Güney içeri geldiğinde doktor ultrasonla Songülün karnına bakıyordu...
Songül ise ağlıyordu...

Güney : nooluyo? Neyi var?

Doktor : Songül hanım iyi ama bebeği kontrol ediyoruz

Güney : bebek mi?

Doktor : evet, Songül hanım hamile

Songül : ölmüş mü noolur birşey söyleyin...

O sırada cılız kalp atışları duyulur bebeğin... Songül mutluluktan ağlamaya başlamıştı...

Doktor : yaşıyor ama düşük tehlikesi var, dikkatli olun, ağır iş yapmayın, darbelerden koruyun, bir dahaki sefer bu kadar şanslı olmayabilirsiniz... geçmiş olsun...

Doktor çıkıp onları yalnız bırakmıştı...

Güney : hamile miydin? Bana neden söylemedin Songül?

Songül : sevgili, ben de yeni öğrendim... bugün öğrendim...söylicektim ama kızların gitmesini beklemek istedim...

Güney : nooldu peki ne oldu? Eylül dışarıda ama birşey söylemiyor, donmuş halde

Songül : biz... biz konuşuyorduk, ben merdivenlerde olduğumu farketmedim, ayağım takıldı, birden düştüm...

O sırada Eylül girer içeri...

Eylül: nasılsın Songül?

Songül : iyiyim kardeşim, gel

Eylül: hayır.. hayır olmaz... bu.. bu... benim suçum, olmaz ben gelemem... özür dilerim Songül, özür dilerim

Songül : saçmalama Eylül, senin suçun falan değil.. bak ben iyiyim... ben de bebek de gayet iyiyiz, sakin ol...

Eylül fırlayıp gider, korkmuştu hem de çok... ya onlara birşey olsaydı? Doğmamış yeğeninin katili mi olacaktı?

Güney'e ise daha yeni dank etmişti...

Güney : bi dakika ben şimdi baba mı oluyorum?

Songül : günaydın sevgili

Güney : kızım, ben baba oluyorum...

Songül : evet... ama sen istemiyorsan...

Güney : kızım, deli misin? İstemez olur muyum?

Songül: çok erken oğlum, daha 19 yaşındayım ben, okula başlayamadım bile, ne anne olması?

Güney : bir dakika, doğru mu anlıyorum? Sen istemiyor musun?

Songül : bilmiyorum... belki de geç olmadan...

Eylül ise eve geldiğinde kızlar geç gelen Eylülü bekleyemeden sızmışlardı. Eylül de uyumaya çalışmış ama başarılı olamamıştı... En sonunda kitabı alıp oturma odasına çekilir ve okumaya başlar...bir yandan fosforlu kalemle çizdi bazı yerleri...

"Birkaç gün sonra adını unuttuğum yurt müdiresi beni arayarak bağışladığım paranın kızların ihtiyacı olan bilgisayarların alınması için kullanıldığını söyledi. Sebepsizce mutlu olmuştum. Sonuçta o para benden çıkmıştı ve gerisi artık umrumda değildi. Eylülü ise söz verdiğim gibi görmüyordum artık. Ama bir garip olmuştum, kendimi zor tutuyordum yanına gitmemek için... Melis denen arkadaş(!) ise Eylülün sürekli etrafındaydı, niyeti neydi anlamamıştım. Onun gibi bir kızın Eylül gibilerle işi olmazdı...

Birkaç gün sonra Eylül birden pat diye yanıma oturdu, o da beni özlemiş... Özlemiş, nasıl yani? Beni seviyor mu ki özlüyor? İnsan sevmediği birini özlemez ki... Üstelik beni bir daha görmek istemeyen oydu... Deneyelim dedim birden, neyi demeyeceksek... ben sevgili falan olmayı beceremem ki, bu kızın istediği çiçekler, romantik sözler ve iç bayan bakışmalardı ki bunların hiçbiri bana göre değildi... ama onu yanımda istiyordum, her gün, her an yanımda istiyordum... belki ben de değişebilirdim, onun için iyi bir adam olabilirdim...

Başlamıştı işte, beni çok yakın birinin düğününe götürmek istediğini söyledi... düğünler bana göre değil, hele ki benim gibi evlenmeyi asla düşünmeyen, bağlanmaktan hoşlanmayan biri için çekilmez bir tören olabiliyor. Ama onun hatırı için birkaç saat katlanabilirdim.Beni düğüne götürüp bir köşede bıraktı, neymiş nedimeymiş, biraz gelin odasına bakıp gelecekmiş...o sırada hiç beklemediğim birini gördüm, yıllarca yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen ama iki gün önceye kadar birkaç yıldır görmediğim Serkan...bana yeşil gözlü bir kıza aşık olduğunu söylemişti birkaç sene önce, zor bir hayatı olan, kırılgan bir kızmış...o kızın Eylülle ne çok ortak noktaları var diye düşünürken biraz sohbet ettikçe onun zaten Eylül olduğunu farkettim. Eylül geldiğinde ona sarılıp Serkan'a göstererek bu kız benim sevgilim demek istedim, benim sevgilim...neydi bu şimdi?İlkokul çocukları gibi hissetmiştim kendimi..."

Kalanların ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin