49.Bölüm - Vicdan Azabı

718 62 14
                                    

Songül, sabah Güney'i uyandırmadan hastaneye gider. Hastanede sıra beklerken Güney birkaç kez aramıştı ama açmaz...

Serkan ise Melis'in telefonlarına cevap vermediği gibi okulda gördüğü zaman da yüzüne bile bakmıyordu...

Eylül uykusuz bir şekilde okula gitmiş kafede başını masaya koyup gözlerini dinlendiriyordu.. ne zaman gözlerini kapasa aklına Songülün merdivenlerden yuvarlandığı an geliyordu...

Rüzgar : uykucu, günaydın

Eylül kafasını kaldırıp sert sert bakar, sonra kafasını tekrar masaya gömer...

Rüzgar : senin neyin var? Kötü görünüyorsun, uykusuz gibisin

Eylül: uyumadım zaten... o yüzden hiç çekemicem seni...

Rüzgar : tamam, ben susarım, sen anlat yeter ki

Eylül: öfff sanki umrunda... git arkadaşlarının yanına, iddiaya girilcek bir ton kız vardır sırada...

Rüzgar : noolur yapma böyle... sana ulaşmama izin ver, hatalarımı telafi etmek için bana bir fırsat ver Eylül...

Acizliği ses tonundan belli oluyordu... zor bir durumda olduğu belliydi, yalvarıyordu, Rüzgar resmen yalvarıyordu...

Eylül: bağlanmak sana göre değil zaten, ne diye hala peşimde dolanıp kendini affettirmeye çalışıyorsun?

Rüzgar : çünkü aşığım... sana aşık oldum ben Eylül, hem de çok... ayrıca bağlanmam sanarken sana çoktan bağlandım, kopamıyorum. Sen beni ne kadar kovsan da ben her seferinde senin yanında buluyorum kendimi, yanında olmadığımda da seni düşünüyor oluyorum. Bak senin için bıraktım içkiyi, ne kadar kafamı o şişenin içine gömmek istesem de bıraktım, senin için... sırf senin için daha iyi bir adam olmaya çalışıyorum...

Eylül: neden söylemedin? Madem aşık oldun, sonradan neden söylemedin bana iddiaya girdiğini?

Rüzgar : korktum, benden nefret etmenden, beni terketmenden korktum...sen olsan söyleyebilir miydin?

Eylül: böyle nefret etmedim mi? Ben olsam zaten böyle birşey yapmazdım...

Rüzgar : evet yapmazdın...sen benim gibi değilsin, masumsun, temizsin...

Uzun süren sessizliği Eylül bozar...

Eylül: gerçekten o parayı Feride hanıma mı verdin?

Rüzgar : sen... okumuşsun... yalan mı söyledin? Okudun dimi?

Eylül: okudum... evet, yalan söyledim

Rüzgar : evet, verdim. Orda da yazdığım gibi, senin üzerinden kazandığım o parayı kullanmak istemedim...

Eylül: daha önce kaç defa böyle birşey yaptın? Kaç kızı iddia yoluyla kandırdın?

Rüzgar tereddüt eder gibi bakmıştı...

Eylül: senden şuan olduğumdan daha fazla nefret edemem, dürüst ol o yüzden...

Rüzgar bu lafa içerlemişti ama belli etmez...

Rüzgar : hiç... gerçekten hiç olmadı..bir iddiaya gerek kalmadan istediğim kızla takıldım ben...

Eylül: ilkim demek... gurur mu duymalıyım bunla?

Rüzgar : hayır.. ben yaptığımla gerçekten gurur duymuyorum. Ama ben o zamanlar böyle bir insandım işte, umursamazdım, kimseyi düşünmezdim. Senin sayende bunu öğrendim ben... şimdi bakınca bu yaptığım gerçekten...

Eylül birşey söylemek ister gibi duruyordu, ama sustu. Rüzgar bunu farkedince sordu...

Rüzgar : ne istiyorsan sor. Ne merak ediyorsan... aklında tek bir soru bile kalmasın

Eylül: Melis haklı mıydı? Onun için de iddiaya girdin mi? Yani şey...

Rüzgar : ne için?

Eylül: işte şey... birlikte olmak için...

Rüzgar yeniden sessiz kalmıştı...

Güney bir hışımla Eylülün yanına gelmişti, Eylül de Rüzgar da şaşırmıştı...

Güney : Eylül konuşalım

Eylül: sorun ne?

Güney: özel konuşalım...

Eylül ile Güney bir köşeye çekilip konuşurlar...

Güney : dün neden kaçtın? Sen de Songül de sır gibisiniz... ne saklıyorsunuz?

Eylül: bi... bişey saklamıyoruz...

Güney : sen benim suçum diyip duruyorsun, Songül ise birşey yok, düştüm diyor... ne oluyo? Ama bana bilmiyorum diye palavra sıkma Eylül, çünkü orda sadece ikiniz vardınız!

Eylül : ben... benim yüzümden düştü... ben ittim onu. Ama bilerek değildi, isteyerek değildi, bebeği de bilmiyordum zaten... bilseydim de farketmezdi, isteyerek olmadı Güney valla...

Güney : ne?! Bi dakika, şimdi Songülü sen mi ittin yani?

Eylül: merdiven başında olduğunu farketmedim, biz tartışıyorduk -....

Güney : Allah kahretsin Eylül! Nasıl yaparsın ya nasıl? Ya Songüle birşey olsaydı? Ya bebek?

Güney bir elini yumruk yaparak duvara geçirmişti. Bu harekete Eylül ürkmüştü. Güneyin bağırışlarını duyan Rüzgar, kalkıp Güney'i tutar...

Rüzgar : bağırma kıza!

Güney : kes sesini! Sen karışma!

Rüzgar : sevgilime bağırıyorsan karışırım!

Güney afallar... Eylüle döner

Güney : affettin mi? Songül haklıymış...

Rüzgar : seni ilgilendirmez!

Güney : sen sus, şerefsiz!

Eylül: affetmedim! Ama sen de böyleydin, senin yüzünden gazetede haber olduğumuz günleri unutmuş olabilirsin ama ne ben unuttum, ne Kader ne de Meral... biliyor musun Songül de unutmadı....

Güney: ben özür diledim, tüm okuldan özür diledim, telafi de etmeye çalıştım, sen d bunu gayet iyi biliyorsun... affettiniz beni, sen de kızlar da Songül de....

Rüzgar : ben de çabalıyorum

Güney: bırak ya!

Güney sinirli bir şekilde geldiği gibi gider... çaresizdi, Songül ondan habersiz ortalıktan kaybolmuştu, elinde sabah masaya bıraktığı nottan başka birşey yoktu...

"Ben hastaneye gidiyorum, sana haber verseydim yapamazdım. Ama ben buna hazır değilim.."

Kalanların ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin