Sarayın içindekiler dışarıya baktıklarında gördükleri tek şey yıkımdı. Eskiden gösterişli olan bu şehirde, binalar yanıyor, düzgün yollar göçüklerle dolmuş ve yıkıntıların altında binlerce kişi nefeslerini verirken, yaralıların ve ölen kişilerin yakınlarının bağırışları şehrin üstünde geziniyordu. Her yer, şehrin tüm noktaları bu volkan saldırısından etkilenmişti. 1 yıldır şehirlerin etrafında olan bariyer bir anda yok olmuştu. Kimse ne olduğunu anlayamadan şehre saldırı olmuş ve halk büyük zarar görürken, surlardan da hiç haberci gelmemişti.
Latinius dışarıya bakarken, odasının kapısı hızlıca açıldı. Lejyonerler şehirdeki düşmanları öldürmek için saraydan çıkmışlardı. Hepsi odaya girdiğinde, onlara dikkatli bir şekilde bakan gözleri ile vücutlarındaki yanık ve ezikleri görünce büyük bir savaş verdiklerini düşündü.
''Şehirde hiç saldırgan yok.''
Leo'nun söylediklerini duyduğunda şaşırmıştı. Eğer bu yaraları saldırgandan almadılarsa, nasıl oluşmuş olabilirlerdi ki? Bunu merak ettiği için, hiç beklemeden tümüne yönelik sorarak,
''Yaralarınız?''
Aralarında sadece Leo'nun konuşacak hali varmış gibi gözüküyordu. Lejyonerlerin hepsi koltuklara doğru yöneldiğinde bile Leo ve Latinius ayakta karşılıklı olarak bekliyorlardı. Kısa bir süre sonra Latinius, beklediği cevabı aldı.
''Büyü yüzünden. Toprak ve lavlar rastgele olarak yağmıyor. Kişileri öldürmek için tasarlanmış gibi.. Sana nasıl anlatacağımı bilmiyorum, Latinius. Şehirde dolaşırken her şey bir anda oldu. Şehri kontrol ettiğimizde hiçbir sorun olmadığını gördük. Her şey normaldi. İnsanlar yemek yiyor, çalışıyorlardı. Bizde surdaki askerlerin yanına gitmeye karar verdik. Surlara doğru gitmeye başladığımızda, bizi engelleyen bir tür rüzgar vardı. Her adımımızda çok daha güçleniyordu. Hayatım boyunca böyle bir şey görmedim. Daha sonra bir anda gökyüzünden kayalar ve lavlar yağmaya başladı. Fakat şöyle bir durum vardı. Sadece insanların olduğu bölgelere düşüyorlardı. Nasıl desem ki, resmen canlıları hedef alıyordu. Bir binaya sığınan insanların üzerine sadece bir kaya düştüğünde, sanki meteor düşmüş gibi bir hasar oldu. Loncanın da durumu farklı değildi. Çok fazla ölü var. Büyü bir anda kesilmeseydi, kesinlikle bu şehir yok olurdu.''
------------------------------------------------------------
''BENİ ANLADIN MI!?''
Hemera, bağırdığında çıkan o iğrenç sesini hiç umursamadan bağırıyordu. Normalde asla böyle bağırmazdı ki, bu normal bir durum değildi. Bu olayların büyükbabasının o sıkılgan halinden dolayı olduğunu biliyordu. Ortalığı her zaman karıştırmayı seven, çatlak bir ihtiyardı. Fakat güçlü bir çatlak olduğu için ona kimse ses çıkaramıyordu, orası ayrı..
Akira, karısı tarafından sürekli sarsıldığı için ağzını açıp konuşamadı. Eğer konuşmaya kalkışırsa kesinlikle dilini ısıracaktı. Sadece kafasını sallayarak onu onaylayabilmişti ki, bu sarsıntılar arasında Hemera'nın bu hareketini anlayabilmesi için uzun bir süre gerekti. En sonunda karısı onu bıraktığında, baş ağrısının geçmesi için kısa bir süre beklemesi gerekti. Sürekli sallanması ile beyni kafatasına sürekli vurduğu için büyük ihtimalle aptal olacaktı. Kendisini toparlarken, önünde bekleyen güzeller güzeli karısına baktı. Onu ilk başta incelemeye fırsatı olmamıştı ki, bunun nedeni karısından dayak yemesiydi. Yüzü hala aynıydı, güneş gibi parlıyordu. Masmavi gözleri sinirli olduğunda bile muhteşem gözüküyordu ki, hiçbir kadın sinirli olduğunda muhteşem gözükmezdi. (Tecrübeyle sabittir.) Ne çok fazla kiloluydu, ne de zayıftı. Tamamıyla orantılı olan vücudunda en ufak bir kusur bulunamazdı. En azından kendisi bulamamıştı. Fakat dikkatini bir nokta çekmişti ki, bu içindeki yeni kalbi bile heyecanlandırmayı başardı.
''Hamile misin!''
Sesini ayarlayamadığı için Dragon Krallığında bile duyulmuştu ki, hiçbiri kimin bağırdığını anlayamamıştı. Fakat bu ses ile birlikte herkes kulağını tutmuştu. Hemera, Akira'nın bağırışıyla utandığı için yüzünü yere indirmeye başladı. Onun böyle bağırışını yanlış anlamış gibi gözüküyordu. Fakat bu yanlış anlama kısa bir süre sonra yok oldu. Akira, ne yaptığını umursamadan karısına doğru hızlıca atılarak onu kollarının arasına aldı.
''HAHAHA! BABA OLUYORUM!''
Karısının beline kollarını dolayan Akira, onu hissettiği mutluluk ile döndürmeye başladı.
-----------------------------------------------------
Kaos aşağıya bakarken yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Bu büyüyü çok seviyordu. Kalpte iki duygu bırakmasına rağmen bu duyguları tamamıyla hissetmeni sağlıyordu ki, varisinin şuan yaptığı şeyde oydu. Eski Akira, çocuğu olacağını duyduğunda her ne kadar sevinse de, böyle bir sevinç gösteremezdi. Fakat şuan ki Akira ise vücudunun her hücresinde hissettiği sevgi ile dışa vuruyordu. İyi bir baba olacağından şüphe yoktu. Aşağıdaki manzarayı izleyen Kaos'un gözüne az ileride bir hareketlilik takıldı ki, oraya bakınca ne olduğunu anladı.
''Bakalım şimdi ne yapacaksın?''
----------------------------------------------------
Akira, Hemera'yı bir döndürüyor bir öpüyordu. Hemde sürekli olarak! Hemera ise gözyaşlarını sürekli siliyordu. Akira'nın böyle bir tepki vereceğini tahmin etmemişti. Sonuçta o kocası olsa bile büyükbabasının varisiydi. Buda şu demek oluyordu;
Savaşı her şeye tercih ettiği! Resmen büyükbabasının insan haliydi. Öldürmekte sorun görmeyen, insanları kullanıp atacağı bir oyuncak gibi gören bir hali tavrı vardı. Üstüne üstlük düşman olduğunu düşündüğü herkesi yok ediyordu ki, bunlara kadınlar ve çocuklar da dahildi.
''Se-sevineceği dü-dü-düşünmemiştim.''
Hemera'nın ağzından sadece bu cümle döküldü. Gerçektende hiç bu kadar sevineceğini düşünmemişti ki! Bir yıldır bariyerin içindeydi. Büyükbabasının dediklerini duyduktan sonraysa iyice umudunu kaybetmişti. Akira duyduğu cümle karşısında sadece Hemera'nın dudaklarına ufak bir buse kondurdu. Daha önce Hemera'yı öpmüştü, fakat ilk defa böyle sevgi yüklü bir öpücük veriyordu ki, karısı da bunu tüm vücudunda hissetmişti.
''Baba olacağım için nasıl sevinmem! İsmini düşündün mü? Kız mı erkek mi? Acaba ikiz mi olacaklar? Hemen alışverişe çıkmalıyız! Hayır bekle ev almamız gerekiyor. Ya da sen dur ben bir koşu gidip ev alayım! Hareket etme sakın!''
Akira, bir anda yüzlerce cümle söylemeye başladı. Heyecanlandığı belli oluyordu. Yerinde duramıyor ve yapacaklarını karısına anlatıp duruyordu. Heyecanından dolayı hızını kontrol edemediği için ardıl görüntüler bırakmaya başlamıştı ki, bir anda durdu. Hemera, kocasının neden durduğunu anında anlamıştı. Venüs geliyordu. Hemera buraya gelmeden önce onu kendisi çağırmıştı. Akira, bir anda karısının önüne geçerek kılıcını ve kalkanını hazır tuttu. Hemera'nın yıldız aleminde kendisinden çok daha güçlü olduğunu biliyordu. Fakat savaşmak konusunda en ufak bir tecrübesi yoktu. Burada Akira devreye giriyordu. Resmen bir ordu gelmişti. Hemera ortaya çıkmadan önce savaştığı subay orduya yol gösteriyordu.
''İşte saldıran kişi bu, kralım!''
Akira'yı gördüğünde anında tanımıştı ki, hemen onu gösterip geriye çekilmişti. Ordunun önünde duran kişinin kafasında taç olduğundan dolayı kral olduğu belli olan kişi öne çıkıp,
''Ben Dragon Krallığının kurucusu Kral Latinius'um. Yabancı, neden krallığıma saldırdın?''
--------------------------------------------------------
Bu bölümün bu kadar geç gelmesinin sebebi nedense sıkılmamdı. Ne zaman yazmak için koltuğa otursam, içim sıkılıyordu. Aklıma geldikçe yazmaya karar verdim. Böyle tuhaf bir bölüm oldu. Herkese iyi günler dilerim. Akira'yı da baba yaptık he :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaos'un Varisi 1-2
FantastikAgalar kitap +15 dir. Tabi bu benim fikrim. Sapıklık var, komedi 128.bölüm de hat safhada , işkencesi cartı curtu da bölümlere serpiştirildi. Konu ne derseniz, adından da anlaşılacağı gibi Kaos adlı elemanın varisi. İlk bölümler sonradan banada tuha...