Bölüm 113

6.4K 513 42
                                    

Midgard, insanlığın yaratıldığı asıl bölgeydi. 9 katmanın ortasında bulunması nedeniyle, tüm ırklar için ortak bir dünyaya dönüşmüştü. İnsanlığın doğuşu, gelişimi ve yıkımları tamamen bu katmandaydı. Farklı farklı türlere ev sahipliği yapsa da, insanlığın kaynağı olduğu için diğer türlerden belirli sayıda kişiler sadece aynı anda bu katmanda bulunabilirdi. 

Svartalfheim ise cücelerin katmanıydı. Bazı yerlere güneş ışığının bile kaybolacağı karanlık hakimken, diğer tarafta mimari ve demirci yetenekleri 9 katmana yayılmış bir bölge bulunmakta. Karanlık olan yerlerde kara elfler yaşamaktaydı. Tamamen suikastçı olarak takılan bu tipler, en güçlü düşmanlarından bile korkmadan, sinsi ve planlı hareket ederek savaşıyorlardı. Savaş alanında en rahat olan kişilerde bu suikastçılardı. Karanlığı ve toprağı kullanarak, yıllarca eğitildikleri gibi sinsi ve sessiz bir yaklaşım ile karşı tarafta dikkatsiz olan kişileri öldürüyorlardı. Hatta suikastçılar arasında bir kralı öldürmüş olanı bile vardı ki, o bugüne kadar en büyük gurur kaynakları olmuştu. Aydınlık olan tarafta ise 9 katmanın en büyük demircileri bulunmaktaydı. Sihirli, evet yanlış duymadınız sihirli aletler yapmakta üstlerine yoktu. Kılıç, kalkan, zırh ve daha birçok silaha bilinç kazandırdıklarını herkes biliyordu. Üstelik bu silahları satarak çok iyi para kazanmalarından başka, kendileri de çok efektif olarak kullanabiliyorlardı. Cücelerin boylarının kısa olmaları nedeniyle, kas yoğunluğu daha fazlaydı. Alemlere giriş yapmayan bir cüce, Seishin Alemi 1. seviyede bulunan bir insan kadar güçlüydü. Üstelik cücelerde büyücüler asla çıkmamıştı. Sadece savaşçı olarak doğdukları için güçlü ayaklara, yani çok hızlı koşmaları ile meşhurdular.

Fıtı fıtı fıtı...

Jotunheim, devlerin yaşadığı katmandı. Soğuk, güneşin olmamasına rağmen parlak bir yerdi. Büyücüler ve savaşçılardan oluşan karışık bir topluluktu. Boyutları 10-15 metre gibi bir uzunluğa erişiyorlardı. Fakat katmanların arasına koyulan kısıtlama ile herhangi bir katmana girdiklerinde, Ork'a dönüşüyorlardı. Demircilik yetenekleri cüceler kadar iyi olmasa da, yinede kötü sayılmazdı. Özellikle rün büyüleri hakkında çok fazla araştırma yapıyorlardı. Bunun nedeni ise tamamen Koruyucuları ezmek istemeleriydi. Zaten bunu bilmeyen bir kişi bile yoktu. Koruyucular ve Jotunheim arasında en başından beri bir düşmanlık vardı. Koruyucular istedikleri anda Jotunheim'i yok edebilecek kadar güçlü olsalar da, oraya giren yarı tanrılar, kendilerine çok büyük miktarlarda para ödedikleri için sadece onları kısıtlamakla kalıyorlardı. 

Geriye kalan 3 katman ise canavarlara aitti. Bunlardan;

Niflheim, buzlarla çevrili sadece su ve hava elementini kullanabilen canavarlara ev sahipliği yapıyordu. Bu katmana giren kişiler yılın sadece belli bir gününde geri dönebilirdi ki, işte bu yüzden çokta beğenildiği söylenemezdi. Bir çok yarı tanrı bu katmanda öldürülmüştü. Geriye dönenler ise asla oraya girmeyeceklerine yemin ettikleri halde, azda olsa hala giren kişiler bulunmaktaydı.

Helheim, ölülerin katmanıydı. Hades'in mekanı olan yerden çok daha büyük, çok daha tehlikeli bir katman olduğu su götürmez bir gerçekti. Elinde silah olmadan ölen kişiler, güçsüz yaratıklar, hainler, düzenbazlar, yalancılar ve bu katmanda ölen herkes Helheim'e gitmek mecburiyetindeydi. Bu katmana giriş oldukça ucuz olmasına rağmen, ölüleri çok hemde çok tehlikeli olduğu için sadece cesur yarı tanrıların buraya girişine izin veriliyordu.

Muspelheim, ateşin katmanı. Ateş ve toprak elementini kullanabilen canlıların bulunduğu bir katman. Normal canlıların kaldırabileceğinden çok daha fazla sıcak olduğu için, buraya girmek isteyen kişilere Ra tarafından havadan etkilenmemesi için korunuyorlardı. Tabii bu korunma sadece ama sadece hava için geçerliydi. Herhangi bir saldırıda hiçbir işe yaramıyordu. 

İşte 9 takman böyleydi. Akira bunları düşünürken bir yandan da, ilerlediği yöne bakıyordu. Son 1 adım ile buradan çıkacaktı. Sürekli olarak yıldız enerjisini kullanması ile, vücudu azda olsa buna alışmıştı. Burasının işte bu özelliğini çok sevmişti. Kendisi enerjiye alışmak için çok daha farklı bir plan izleyecek olsa da, bu yoğun enerjili bölge onun için güzel bir başlangıç olmuştu.

Son adımı ile birlikte, bir anda enerjinin yoğunluğu kesilmişti. Bununla birlikte bittiğini anlayan Akira rahat bir nefes aldı. Her ne kadar kendisi için iyi bir alıştırma başlangıcı da olsa, sürekli olarak yıldız enerjisini yönlendirmesiyle birlikte, vücudu şuan için ağrıyordu. Özellikle enerji damarları sızladığı için eli ayağı seğirmeye başlamıştı bile. Akira dinlenmek için olduğu yere direk oturdu. Arkasında bekleyen Odin'e,

''Sende otur. Bu beden hala çok güçsüz olduğundan dolayı enerji damarlarım sızlıyor.''

Odin efendisinin emri ile onun yanına oturdu. Akira, dinlenirken etrafını incelemeye başladı. Sessiz ve sakin bir biçimde.. En ufak bir ayrıntıyı kaçırmamak için oldukça dikkatli bir biçimde..

Oturduğu yerden 200 metre ileride birçok bina vardı. Hepsi bir sıraya göre inşa edilmiş gibiydi. Dört katlı olan bu binalar, dört bloktan oluşuyor sonra arasından insanların yürüdüğü yollar görülüyordu. Dört bloğun tam ortasındaysa insanların girip çıktığı tek katlı bir bian daha vardı. Büyük ihtimalle bir marketti. Yollar granitten yapılmıştı ( paraya bak), binalarda aynı surlar gibi rünlerle resmedilmişti. Akira bunun neden yapıldığını anladı. Binaların zarar görmesini engelliyordu. Ama zaten binaların taşları da oldukça sağlam gözüktüğü için kendisine göre fazladan zaman harcamışlardı. Her bina farklı bir renk ve sembolden oluşuyordu. Bir tarafta renkler hakimken - kırmızı, mavi, beyaz v.s. - diğer tarafta semboller - çekiç, kuzgun, güneş, kurt, yılan v.s. - hakimdi. Anlaşılan Koruyucularda ölümlülere ilgi duymuştu. Hemde çok fazla ilgi..

''Demek sizde ölümlülere ilgi duydunuz.''

Akira bunu sakin bir şekilde söylese de, Odin efendisinin kızdığını anında anlamıştı. Onu neredeyse herkesten daha iyi tanıyordu. Ölümlülerin onun için sadece besin kaynağı anlamına geldiğini biliyordu. Koruyuculara ölümlüler ile ilişkiye girmelerini yasaklamıştı. Fakat Kaos tarafından yenildiğinde, kendilerine verilen emri çiğnemişlerdi. Bunun anlamı ise oldukça açıktı. Akira onları cezalandıracaktı. Fakat Odin durumu kıvırırsa kurtulacağından emindi.

''Aslında efendim bu çocukları sizin için yaptık. Geri döndüğünüzde yarı tanrılardan oluşan bir orduya sahip olmanız içindi ve ...''

Odin konuşurken Akira'nın yüzünde beliren öfke ile sesi gitgide azalıp, daha sonra konuşmayı kesti. Kendisi istese şuan Akira'yı öldürebilecek kadar güçlü olsa da, efendisine zarar vermeyi düşündüğü anda yok olurdu. Akira Koruyucuları yaratırken her türlü ihtimali göz önünde bulundurmuştu.

''Size yarı tanrıları göstereceğim. Kalk ve beni saraya götür!''

Akira yokluğunda emirlerinin çiğnenmesinden hiç hoşlanmamıştı. Koruyucular onun emirlerini dinlemekle yükümlülerdi, fakat yokluğunda şehvete kapılmışlardı. Hemde çok fazla şehvete! Buradaki yarı tanrıların yarısı Koruyuculardan olanlar olsa, zaten en az bir milyon yarı tanrı vardı. Anlamadığı şeyse bu kadar kadın veya erkeği nasıl bulduklarıydı. Midgard'a gidip mi yapıyorlardı? 

Odin efendisinin ayağa kalkmasıyla onun koluna dokunarak daha önce hiçbir yarı tanrının girmediği sarayın önüne getirdi. Akira hala öfkeli olsa da, sarayın mimarisini oldukça beğenmişti.  

Saray......

----------------------------------

Aslında akşam yayınlayacaktım. Fakat çok sabırlı bir insan olmadığımdan şimdi yayınlıyorum. Hepinize iyi ve hayırlı günler dilerim.

Kaos'un Varisi 1-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin