Akira ve grubu bir günlük yolculuk sonrası Kızıl Şehire gelmişlerdi. Gelirken Ruin ve Abra'ya haber vermişti. Şehir kapısından sorunsuz bir şekilde şehre girmiş ve doğruca saraya doğru gitmişti. Saray bölgesine geldiğinde kendisini bekleyen Helena, Elfward, Ruin ve Abra'yı gördü. Akira'yı gören ortakları hızlıca ona doğru harekete geçmişlerdi. Ruin birden Akira'nın önünde belirdi ve yüzünü ona yaklaştırıp burnundan ateş üfledi. Akira Ruin'in yaptığına gülerek onu sevmeye başlamıştı. Abra ise yerde gümbür gümbür gelerek Akira'nın önünde eğildi ve gözlerini kapatıp beklemeye başladı. Akira iki ortağı ile ilgilenirken Helena ve Elfward onu şaşkınlıkla izliyordu. 6 yıldır kendilerine dokundurmayan canavarlar Akira'ya kendilerini sevdirmek için hücum etmişlerdi. Helena Ruin'i sevmek istemişti. Fakat Ruin onun niyetini anladığında hızlıca onun etrafında dönmüş ve giysisini yakmıştı. Helena bir daha Ruin'i sevmeye çalışmadı. Abra'yı sevmeye çalıştığında ise Abra kanatlarını hızlıca savurmuştu. Dersini alan Helena bir daha bu ikiliye sevmek için yanaşmamıştı. Fakat en şaşırtıcı olay ise Akira'nın değişimiydi. Yaklaşık 1.90 boyu olmuş ve vücudu tam bir savaşçı gibiydi. Saçları ise kısaydı. Akira ortakları ile ilgilendikten sonra Helena'ya baktı ve onu uzunca bir süre süzdü. Elfward ise bu olaya içten içe gülüyordu. Helena, Akira'nın kendisini bu kadar süzmesinden utanmış bir halde
"Neye bakıyorsun sen?"
dedi.
"6 yılda nasıl değişmiyorsun?"
Akira besbelli bir şekilde Helena'dan etkilendiğini belli ediyordu. Onun cevabını beklemeden Kral Elfward'a döndü ve ciddi bir ifadeyle,
"Sizinle konuşacağım önemli bir konu var efendim."
Elfward konunun ciddi olduğunu anlamıştı.
"İçeri girelim o halde."
diyerek onları saraydaki çalışma odasına götürdü. Odada ki 6 kişi ciddi bir ifadeyle Akira'nın ne söyleyeceğini bekliyordu. Akira Cucirat Klanını ve suikastçıyı anlattı. Daha sonra olayın detayını Giges anlatmıştı. Kral duyduğu her kelimeyle git gide öfkesi artıyordu.
"Demek benim adımı söyledi lanet herif!"
diyerek yumruğunu masaya vurarak onu kolayca parçalara ayırdı. Akira sakince,
"Efendim, bugün Underhill'e doğru yola çıkacağım. Helena'nın istediği gibi sadece ben canavarlarla savaşacağım."
dedikten sonra grubuna döndü ve
"Sizlerde ileride karım olacak prensesi koruyun."
Elfward ve Helena şaşırmışlardı çünkü kendisi 10 yıl sonra gideceğini söylemişti. Fakat karar onundu. Elfward Underhill'in canavarları ölünce oranın başı boş kalacağını biliyordu. Underhill ile alakalı bir çok dedikodu dönüyordu. En çok yayılan dedikodu ise şehrin içinde milyonlarca mavi altının olmasıydı.
"Akira, yanlış anlama ama bu şehir hakkında bir çok efsane var. Efsane olmasa bile bizim için aşırı derecede değerli stratejik konuma sahip. Eğer orayı Pendragon Krallığına katabilirsek müthiş derecede avantajlı oluruz. Şehiri ele geçirme ihtimaline karşı yakınlarda bir ordu bekletmeliyim. Bu sayede diğer krallıklar orayı ele geçiremez."
Akira, Elfward'ın dediklerini kısa bir süre düşündü. Eğer yakınlarda bir ordu olursa gerçek gücünü kullanamazdı. Elfward'ın kabul edeceği bir öneri sunmalıydı.
"Efendim, ordu bana engel olur. Abra'yı yanıma alacağım, savaştan sonra biz gelene kadar şehiri koruyabilir."
Akira bunun en iyi plan olduğunu biliyordu. Elfward'da bunu mantıklı bulmuştu fakat Helena araya girerek,
"Bunu kabul etmiyorum. Abra'yı kullanıp canavarları öldürmeyeceğini nereden bileceğim? O zaman bende geliyorum. Savaşını Abra'nın sırtından izleyeceğim."
Elfward ve Akira bu teklifi ne kadar kabul etmeselerde, sonunda geri adım atmak zorunda kalmışlardı. Dörtlüye ise yeni bir görev düşmüştü. Underhill'in etrafında Birlikte devriye gezecekler ve herhangi bir tehlikeyi bertaraf edeceklerdi. Elfward ise ordunun hazırlanması için emir vermişti. Akira ve Helena Abra'nın yanına indiler. Abra konuşmayı anlamıştı. Akira'nın geldiğini görünce hemen yere yakınlaştı ve onun binmesini bekledi. Akira hızlıca binmişti fakat Helena bilinmeyen bir nedenle aşağıda bekliyor ve etrafına bakıyordu. Akira tam binsene diyecekken Kaos,
"Akira, seni sadece savaş konusunda eğittiğim için kendime yumruk atasım geliyor. Hatırlatta bu görevinden sonra seni kadınlara yönelik davranışlar konusundada eğiteyim. Şimdi in aşağı ve prensesin ejderhaya binmesinde yardımcı ol!"
Akira ustasının önce sakince söylediklerini dinlerken birden bağırmasıyla hızlıca Helena'yı kucağına aldı ve Abra'nın sırtına zıplayıp yerleşti. Helena bu durumda tepki bile vermemişti. Fakat yüzünden ne kadar utandığı belli oluyordu.
" Gerizekalı! Sana böylemi söyledim! Elinden tutman gerekiyordu, sense sanki kız kaçırıyormuş gibi kucağına alıp zıplamak nedir!?"
diye bağırıyordu. Linda ise bu görüntüye o kadar utanmıştıki bir kelime bile söyleyemiyordu. Abra normalde 1 aylık yolu 1 saatte kat etmişti. Şehrin üstünde kalan Abra, Helena ve Akira merakla aşağılarındaki şehre bakıyorlardı. Akira'nın gördüğü kadarıyla şehir bir çok binadan oluşuyordu ama eski olduğu için yıkılacakmış gibi gözüküyordu. İlk canavar ise kafasındaki ateşten belli olduğu üzere Ateş Efendisi unvanına sahip olandı. Fakat diğer beş canavar neredeydi? Akira'nın düşündüğü şey tam olarak bunu düşünürken,''Canavarın altında ve etrafındaki kaldırımların üzerinde semboller var. Her efendiyi yendiğinde birisi oradan çıkacak. Eğer herhangi birinde yenilirsen direk öleceksindir. Mesela 6. efendide yenildin ve öldün ya, senin yaşam gücünle öldürdüğün 5 efendi yeniden doğacaktır Akira. Yani ruhunuda kaybedeceksin ve mutlak sona ulaşmış olursun. Onun için dikkatli ol Akira.''
Ustasının bunları nasıl bildiğini bilmiyordu fakat ona güveniyordu. Her zaman ona yardım etmişti ve güçlenmesini sağlamıştı. Abra'nın başını okşadı ve tam atlayacakken Helena'nın yanağından öptü ve o tepki bile veremeden aşağıya atladı.
Düştüğü yer tam canavarın önüydü. Canavar 15 yıldır hiç savaşmadan sadece öyle durduğu için çok şaşırmıştı. Bu şaşkınlığı değerlendiren Akira, Linda'yı hızlıca savurup onun sağ kolunu kesti. Bu acıyla birlikte canavar kendine geldi ve sol elinde ateşten kırbaç yaparak Akira'ya doğru savurdu. Bu kırbacın gücü savaştığı yılanın oklarından daha güçsüzdü. Hızlıca su elementini kullanarak canavara doğru şelaleden akan su gibi güçlü bir su dalgası yolladı. Canavar bu dalgadan sonra tüm vücudu ıslanmıştı. Ateşleri sönmüş ve boş boş Akira'ya bakıyordu. Bunun bir tuzak olduğunu düşünen Akira, temkinli bir şekilde beklemeye başlamıştı.
''Neden bekliyorsun! Element Efendilerine doğru şekilde saldırırsan bir çocuğu öldürmek kadar kolay ölürler. Saldır Akira!''
Ustasının bağırmasıyla tereddüt etmeden canavarın kafasını uçurmak için hızla koşup Linda'yı savurdu. Canavarın kafası uçunca hiç kan akmamıştı. Vücudu patlayarak etrafa toz saçmıştı. Akira tam rahat bir nefes alacaktı ki yerdeki mühürlerden birisi yavaşça açılmaya başladı. Bu sefer ise su elementi kullanan bir canavar ortaya çıkmıştı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------
''Usta ilk dört canavar çok kolaydı! Beşinci canavar ise hem ateş hemde hava elementlerini kullanabiliyordu. Fakat bu lanet canavar ise dört elementi kullanabiliyor! Ben bunu nasıl öldüreyim!''
Akira 5 haftadır son canavarla savaşıyordu. Dört elementide denemişti. Ayrı ayrı kullanarak saldırmış, birbirini destekleyenleri kullanarak saldırmıştı ama olmamıştı. Linda ile her saldırdığında ise canavar mutlak defansını etkinleştiriyordu. Normalde Linda'nın kesemeyeceği şey çok nadir olurdu. Kaos ise hiç bir ipucu vermiyordu. Sadece enerjisi bitmesin diye sürekli kendi enerjisinden ona aktarım yapıyordu. Akira en sonunda tüm büyülerini birleştirmeyi denedi. İlk denediği zaman hepsini aynı anda yapmak gibi bir hataya düştü. Dengeli hale gelmeyen enerji Akira'nın elinde patladı ve onu sura yapıştırdı. Canavar ise bu olaya sanki güler gibi tuhaf bir çığlık atıyordu. Akira bir elinde ateş ve havayı birleştirdi, diğer elinde ise toprak ve suyu birleştirdi. Daha sonra bu çamuru ve ateş küresini yavaşça birleştirmeye başlamıştı. Canavar, sanki Akira'yı engellemek istiyormuş gibi ona doğru hızla bir büyü yolladı fakat büyü Kaos'un yaptığı bariyer ile Akira'nın yanından geçti. Akira sonunda büyüyü bitirdiğinde çok tuhaf bir büyü elde etmişti. İçinde her elementin gücü eşit şekilde hissediliyordu. Bu topu son canavara attığında ise canavar topun içine çekilmeye başlamıştı bile. Acı çığlıklar atan canavarın kafasıda topa girdiğinde çığlıklar son bulmuştu ve top hiç var olmamış gibi dağılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaos'un Varisi 1-2
FantastikAgalar kitap +15 dir. Tabi bu benim fikrim. Sapıklık var, komedi 128.bölüm de hat safhada , işkencesi cartı curtu da bölümlere serpiştirildi. Konu ne derseniz, adından da anlaşılacağı gibi Kaos adlı elemanın varisi. İlk bölümler sonradan banada tuha...