Bölüm 3

17.8K 768 29
                                    


Efsun eve dönmeden önce Melik Ustaya gidip noktası virgülüne olanları anlattı. Melik Usta annesinden sonra en büyük sırdaşıydı. Gece geç vakitlere kadar hoş beş ettiler. Ustasının yanından çıkarken "Bu ne biçim gece, ne ay var ne yıldız." diye söylendi. Haklıydı bu gece karaydı. Eve döndüğünde İsfendiyar konağı çoktan karanlığa gömülmüştü. Kapıdaki adamlara başıyla selam verdikten sonra avlu kapısından içeri girdi. Konağın merdivenlerinden sessizce çıkıp odasına doğru yürümeye başlamıştı ki bir tıkırtı duydu.

- Kim var orada? Efsun'un sesi konağın taş duvarlarından geri döndü. Kim o diyorum!

- Benim. Karanlığın içinden sıyrılıp gelen Peyman'dı.

- Peyman, hayırdır gecenin bu saatinde?

- Asıl sana hayırdır Efsun Hanım? Saatten haberiniz var mı?

- Var, Melik Ustanın yanındaydım. Sohbet muhabbet derken saati fark edememişim. E sen nereye, söylemeyecek misin?

- İşim var, çıkıyorum.

- Ne işiymiş bu? İçip içip ortalığı birbirine katmayacaksın inşallah.

Peyman'ın kara gözleri sinirle parladı. Bir hışımla Efsun'un kolunu çekiştirdi.

- Asıl sen bana bak Efsun. Ben senin emrinde gezdirdiğin, otelinde çalıştırdığın adamlarından biri değilim. Ne istersem onu yaparım.

- Yap bakalım ama ucu bize dokunmasın olur mu? Aynı tezlikle kolunu Peyman'ın elinden kurtardı.

Efsun'un biraz daha Peyman'la tartışmaya hiç niyeti yoktu. "Bu gece keyfim yerinde, sen bile bozamazsın." Keyifle odasından içeri süzüldü. Üzerindekileri çıkarıp geceliğini giydi. Tepeden topladığı saçlarını serbest bıraktı. Elini, yüzünü şöyle bir yıkayıp kendine geldikten sonra yatağa girdi. "Güzel bir uyku çekeyim, yarın da otele biraz geç giderim."

Efsun körpe bir cana hayat vermenin mutluluğu ile uykusuna dalarken bu gecenin ona getireceklerinden habersizdi. Peyman evden kimseye görünmeden aceleyle çıkarken gecenin bu kadar ışıksız olmasına şükretti. Neyse ki Efsun'u da başından def etmişti. Yüksekçe bir tepeye yaslanmış Karadağ konağının arkasında, tepenin yamacında beklemeye başladı. Büyük bir uçurumun kenarındaydı. Eğer kendisi bu uçurumdan atlamaya kalkarsa kendisiyle beraber Antep'in en köklü iki ailesinin de evlatlarını ateşe atacaktı. Ne yaptığının farkındaydı ama nefreti aklına sahip olmuş, yüreğindeki cılız ışığı da söndürmüştü. Biraz sonra yaklaşan ayak sesini duydu. Önce kendini karanlık bir köşeye çekip gelenin kim olduğunu anlamaya çalıştı. Gecenin karanlığı öyle bir örtmüştü ki şehrin üstünü, görmek için epeyce çabaladı. Gelenin beklediği olduğunu anlayınca etrafı kolaçan edip kuytudan çıktı.

- Nerede kaldın?

- Ancak çıkabildim evden. Abim geldi, haberini almışsındır.

- Aldım, ne yapıyor şimdi?

- Yattı; yol yorgunuymuş, dinlenecekmiş.

Gelen Karadağ konağının tek kızı, babasıyla abilerinin kıymetlisi Ahuzar'dı. Peyman, bu ela gözlü ahunun uzun zamandır peşindeydi. Madem abisinden intikam alamıyordu, kardeşinden alırdı. Başlarda Ahuzar hem korkudan hem de içi çekmediğinden yanaşmadı. Peyman uğraştı, didindi; hediyelerle, güzel sözlerle kızın aklını başından aldı. Bir süredir de gizli gizli buluşuyorlardı. Peyman'ın kafasında kurduğu plan tıkır tıkır işliyordu. "Madem abisi benim yüzümü düşürdü, bende kardeşinin yüzünü düşürürüm." Aklına koymuştu, bu gece Ahuzar'a karayı çalacaktı. Ahuzar'ın yüreğinde ise sevildiğini, sevdiğini zannederken onulmaz yaralar açılacaktı.

EFSUN HANIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin