Bolum 35

7.1K 368 15
                                    

O gece ikisinin de gözlerine uyku girmedi. Sabah olduğunda Bedirhan karısından önce uyanıp bir süre onu izledi. Efsun, yavaş yavaş uykunun kollarından sıyrılırken Bedirhan'ın düşünceli gözleriyle karşılaştı.
- Ne zaman uyandın?
- Biraz önce...
Efsun uzanıp saate baktı. Saat yediye yeni geliyordu daha.
- Erkenmiş daha, niye erken uyandın?
- Doğru düzgün uyumadım ki. Sen de uyumadın biliyorum, bütün gece döndün durdun.
- Sonra sızmışım heralde baksana.
- İyi olmuş, biraz daha uyu hadi.
- Sen ne yapacaksın?
- Bilmem, kalkarım belki.
Efsun olduğu yerden hafifçe doğrulup Bedirhan'ın göğsüne yerleşti. Bedirhan önce neye uğradığını şaşırdı, sonra karısına doladı kollarını.
- Senden beklenmeyecek hareketler Efsun Hanım.
Efsun gülümsedi.
- Sus da uyu. Ikimiz için de zor bir gün olacak. Bari azıcık dinlenmiş olalım.
- Yorgun mu hissediyorsun? Neden?
- Vücudum değil kafam yorgun Bedirhan. Bıktım her şeyi hesaplamaktan. Şu başımıza gelenlere bak. Dizi diye çekerler valla. Yoruldum sürekli bir şeyleri toparlamaya çalışmaktan, bir şeyleri yoluna koymaya çalışmaktan. Zor olacak ama son kez bu dava görüşülecek bugün. Birazcık uyuyalım bari.
Bedirhan karısının saçlarına ufak bir öpücük kondurdu. Öyle haklıydı ki. Hele de şimdi... Her şeye öyle dikkat etmeleri gerekiyordu ki. Doktoru duymuşlardı. Üçü içinde zor bir süreç olacaktı. Üçü için... Artık üç kişiydiler. Efsun Hanım şimdi de bir aile bahşediyordu ona. Nasıl ödeyebilirdi ki hakkını."Son kez görüşülecek ve bir daha açılmamak üzere kapanacak bu sefer." diye tekrarladı içinden.
Aşağıdan sesler gelmeye başlayınca yavaşça Efsun'un sıcağından ayrıldı. Üzerine bir şeyler geçirip aşağıya indi. Babası avluda tek başına oturuyordu.
- Günaydın baba.
- Hayırdır erkencisin.
- Uyku tutmadı.
- Efsun kızıma mı bir şey oldu yoksa?
- Yok baba, yukarıda mışıl mışıl uyuyor. Çok yorgun.
- Nasıl olmasın ki. Aman oğlum, dikkat edin kızıma. Doktor pek hayır söylememiş. Nasıl iyi olacaksa öyle yapın. Torun sevmek istiyorum artık. Bak koca Antep'te benim yaşımda olup da böyle torunsuz torbasız gezen kaç kişi var.
- Hiçbir şey olmaz ona merak etmeyin.
Konuşan Zelal Hanımdı tabi.
- Zelaaallll! Ne demek O? Ne biçim konuşuyorsun?
- Ne var? Kedi gibi maşallah dokuz canlı. Bu kaçıncı kurtuluşu?
- Anne yeter artık! Sözlerine dikkat et.
- Karın ya... Oburu de kardeşindi. Benim yavrum alevlerde cayır cayır yandı, kavruldu. Şimdi o yılan, karnında soyunu taşıyor, öyle mi?
- Zelal dedim! Yeter artık. 
- Yılan dediğin benim karım. Karnındaki de benim çocuğum. Ayhan kendi sonunu kendi yazdı anne. Ben onun için her şeyi yaptım. Elimden gelen gelmeyen her şeyi yaptım. Omun için kendimi yaktım. Ama olmadı. Senin oğlun halden, laftan, iyilikten anlamadı. Şimdi kimseyi suçlu ilan etme. Bir suçlu varsa o da kendisiydi. Senin oğlun kendi başını yedi anne.
- Kör olmuşsun sen! Büyü yapmışlar sana! Nasıl böyle konuşursun? Daha yavrumu toprağa vereli ne kadar oldu? Nasıl bunları söylersin onun ardından?
- Senin oğlun benim karımla çocuğumu öldürüyordu az kalsın! Bana bak anne. Birazdan Efsun uyanır. Göm o kinini! Duydun mu beni göm, oğlunla beraber göm!
Bedirhan tam dönüp gidecekken babasına dogru döndü.
- Isfendiyarlardan sözü dinlenir, buyruğu tutulur kim varsa çağırın. Bizimkilerden de... Her şeyi anlatacağım artık. Her şey açığa çıkacak.
- Oğlum ne dersin?
- Dediğimi yap baba. Kahvaltıdan sonra herkes burda, bu avluda olsun.
Bedirhan hızlı adımlarla çıktı yukarı. Bir de annesi vardı şimdi. Onu Efsun'dan uzak tutmalıydı. Karısının canını sıkmasına izin vermemeliydi. Hele de durumları bu kadar kritikken.
Odanın kapısı açılır açılmaz Efsun yatağında kıpırdandı.
- Günaydın.
- Günaydın. Hadi üzerine bir şeyler giy de kahvaltıya inelim.
- Aşağıda sesler vardı. Biriyle mi konuşuyordun?
- Babamla... Hadi inelim, uzun bir gün olacak.
***
Kahvaltıdan sonra herkes Karadağ konağında toplanmıştı. Kadınlar yukarıda avluyu görebilecek bir yerdeydiler. Zelal Hanım, Efsun' a göre en uzak köşedeydi. Efsun, Süphan Ablasıyla beraber diğer köşede oturuyordu. Zelal Hanım gelinini görmeye bile dayanamıyordu artık. Erkekler avluda kurulan masalarda oturuyorlardı. En başta Hasan Bey ve Affan Bey yanyanaydılar. Konaktaki gorevlilerin hepsi dört koldan çalışıyorlardı. Bir yandan çaylar, kahveler... Bir yandan ikramlar... Bir aralık Bedirhan ayağa kalktı.
- Ağalar! Beni bir dinleyin hele. Biliyorum hepinizi buraya niye topladık diye merak ediyorsunuz? Ama hepsini anlatacağım. Her şeyi anlatacağım. Yıllardır taşıdığım bu yükten, kendimi de ailemi de kurtaracağım.
Hasan Bey tedirgindi. Oğluna sessizce sordu.
- Oğlum ne diyorsun sen? Ne anlatacaksın? Niye topladın bizi?
- Affan Bey, Isfendiyalar! En çok siz dinleyin beni, can kulağıyla dinleyin.
Bedirhan boğazını temizledi. Şimdi herkes kulak kesilmiş onu dinliyordu. Efsun'un yüreği ağzında çarpıyordu sanki.
- Seneler önce... Yani o gün ben gittiğimde Ayhan'la Ekber çoktan birbirlerine girmişlerdi. Çoktan silahlar çekilmişti. Ayhan'ın kurşunu Ekber'i bulduğunda çok toydu, çok cahildi. Ekber'i vurur vurmaz pişman oldu. Ne yapacağını bilemedi. Korktu. Çok korktu hem de... Sıranın kendisine gelmesinden korktu. Ben onu öyle görünce dayanamadım Affan Bey. Kardeşimin gözündeki korkuyu görünce dayanamadım. Dedim ya çok toydu. Elinden silahı aldım, sonrada hemen onu gönderdim. Kimseye bir şey söylememesini tembihledim. Ayhan için... Yani kardeşim için üstlendim Ekber'in cinayetini. Onun için yüklendim bu yükü. Oğlunu ben öldürmedim Affan Bey. Ekber'i ben öldürmedim.
Bedirhan yıllardır yüreğindeki yükten kurtulmanın rahatlığını yaşıyordu. Herkes şoktaydı. Affan Bey ile Hasan Bey gözlerini kırpmadan izliyorlardı onu.
-  Tek derdim kardeşimi, Ayhan'ı korumaktı. Ama... Ama daha Efsun'un gözlerini görür görmez anladım yaptığım hatayı. Ben bu suçu yüklenerek sadece kendime değil herkese, hepinize eziyet ettim. En çok da Efsun'a. Belki gerçekler en başından bilinmiş olsaydı... Belki de böyle olmayacaktı kim bilir? Ama buraya döner dönmez aynı gözleri görmem tesadüf değildi Affan Bey. Gördüğüm ilk yüzün onun olmadı tesadüf değildi. Efsun benim kaderimdi. Ben onu ilk kez Ekber'in cansız bedeninin yanında gördüğümde anlamıştım. Içimden bir şeyin kopup ona koştuğunu hissetmiştim. Bir gün onu yine bulacağımdan emindim. Ama bu sır aramıza aşılmaz duvarlar ördü. Bugün o duvarları yıkıyorum işte. Bugün o yükten kurtuluyorum. Karımla, çocuğumla huzurlu bir yaşam istiyorum artık. Herkes duysun, herkes bilsin istiyorum. Ekber'i ben öldürmedim.
Herkes şaşkınlık içindeydi. Bazıları kendi aralarında sessizce . Bunca yıldır bildikleri yalan olmuştu. Zelal Hanım fenalaşmış, etrafındaki kadınlar ona yardım etmeye çalışıyordu. Hasan Beyin yüzü yerdeydi. Efsun oturduğu yerden kalktı.
- Baba!
Affan Bey ile Hasan Bey aynı anda kaldırdılar bakışlarını. Efsun korkuluklara doğru yanaştı.
- Ayhan... Beni öldürmeye niyetliydi. O kadar emindi ki orda yanıp kül olacağımızdan her şeyi anlattı. Ekber abimi de Peyman'ı da öldürdüğünü itiraf etti.
Affan Bey yavaşça oturduğu yerden kalktı. Bedirhan'ın karşısına geçti. Hızlı, kuvvetlice bir tokat savurdu Bedirhan'ın yüzüne. Bedirhan olduğu yerde sendeledi. Herkesin yüreği ağzındaydı. Bedirhan kafasını kaldırdığında dudağının kenarındaki kanı herkes gibi Efsun da farketti. Korkuluklara sıkı sıkı tutunmuş, bekliyordu.
Affan Bey sıkıca sarıldı bu sefer damadına. Affan Bey de rahatlamıştı ya. Ekber'in katili toprağın altındaydı işte şimdi. Evladının ruhu belki biraz huzur bulurdu şimdi.
- Affettim sanma, bunca yıl oğlumun katilini saklamanın hesabını vereceksin. Ama kızım... Efsun'uma iyi bakacaksın Bedirhan. Bir evlâdım, gözümün nuru... Ona iyi bakacaksın.
Hasan Beyin başı yerdeydi. Usulca oturduğu yerden kalktı. Sendeledi. Bedirhan ile Affan Bey onu kollarından yakaladılar.  Gözleri dolu doluydu.
- Bunca yıl nasıl taşıdın bunu?
- Başka çarem yoktu.
Hasan Bey, Bedirhan'ın ensesinden tuttu. Alnını oğlunun alnına dayadı.
- Bir tokat da ben atardım ya borcum olsun. Çok hata ettin Bedirhan. Çok büyük hata ettin. Kendine, bize, karına çok eziyet ettin.
- Baba, Ayhan...
- Anma adını.
Hasan Bey gözyaşlarıyla sarıldı oğluna.
***
Çok geçmeden herkes gitmiş, konak yine ıssızlığa bürünmüştü. Zelal Hanım, hala iyi değildi. Efsun odasına çekilmiş, dinleniyordu. Birazdan Süphan omzundaki ve kolundaki yanığa pansuman yapmaya geldi. Efsun üzerindeki çıkardığında Bedirhan da ardından odaya girdi.
- Ben yaparım Süphan Abla, sen bize biraz izin ver.
Bedirhan, Süphan'ın yerine Efsun'un arkasına yerleşti. Usulca elindeki kremi sürmeye başladı. Işini bitirdiğinde doktorun yaptığı gibi sardı. Karısının kollarından tuttu, saçlarını kokladı.
- Bitti mi?
- Bitti Efsun'um. Her şey bitti. Herkes gerçeği öğrendi. Şimdi bekleyip göreceğiz.

EFSUN HANIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin