- Ne diyorsun lan sen?
Bedirhan şaşkınlığını, üzüntüsünü üzerinden attıktan sonra öfkesiyle baş başa kaldı. Yerinden fırladığı gibi Ayhan'ın yakasına yapıştı. Ayhan'ı kendine gel der gibi sarstı. Ayhan ise geri adım atmadı.
- Bana ne hesap soruyorsun? Git karına sor, dün Halil denen adamla görüşmemiş mi çarşıda? Cümle alemin dilinde. Karına söz geçiremiyorsun ama benim yakama mı yapışıyorsun Bedirhan Ağa?
- Ayhan, kes sesini!
- Kesmezsem ne olur? Susmazsam ne olur? Yine mi vuracaksın? Vur bakalım Bedirhan Ağa ama artık karşına susacak, duracak kimse yok haberin olsun.
Bedirhan duyduklarına inanamıyordu. Ayhan konuştukça onun gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Uğruna ölümü, özgürlüğünü kaybetmeyi göze aldığı kardeşi miydi bu konuşan? Bedirhan yakasından tuttuğu Ayhan'ı geriye doğru itti. Sonra da hiçbir şey söylemeden çıktı. Doğruca arabasına atlayıp konağın yolunu tuttu. Son gazla konağa gitmeye çalışıyordu. Bir an önce Efsun'u görmek, ondan yaptığının hesabını sormak istiyordu. Konağın büyük, tahta kapısının önünde acı bir fren sesi duyuldu biraz sonra. Sonra da aynı tezlikle inen Bedirhan göründü. Efsun erkenden uyanmış, sofrayı hazırlayanlara direktif veriyordu. Bedirhan avluda yaralı bir aslan gibi kükredi. Sesinde öfke ama en çok da acı vardı.
- Efsun!
Efsun, sesin geldiği yöne döndüğünde gördü Bedirhan'ın öfkeden kızıla dönmüş kara gözlerini. İlk defa korkuyordu bu adamdan. İlk defa endişeleniyordu. Bir müddet cevap veremedi. Neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Bedirhan ona doğru koşar adımlarla yürürken olduğu yerde çakıldı kaldı sanki. Bedirhan, karısının yanına vardığından kolundan sertçe yakaladı. Odaya doğru sürüklemeye başladı. Efsun daha sesi doğru düzgün algılayamadan bir yere sürüklenirken buldu kendini. Duramadı, tutmadı dilini. Konakta onca hizmetlinin önünde uzun zamandır karşılaşmadığı büyük bir savaşın başlangıcı olabilirdi bu. Kolunu Bedirhan'dan kurtarmaya çalıştı, beceremedi.
- Bırak kolumu be. Sen ne yaptığını zannediyorsun? Bu nasıl bir saçmalık?
- Saçmalık öyle mi? Göstereceğim sana saçmalığı. Yürü!
Bedirhan, karısını odaya doğru tekrar sürüklemeye çalıştı, bu sefer de Efsun izin vermedi.
- Ben seninle hiçbir yere gelmiyorum. Bırak kolumu! Bırak, acıtıyorsun!
- Acı?
Bedirhan parmağıyla kalbinin olduğu yeri gösterdi.
- Benimki de acıyor. Hem de öyle acıyor ki tahmin bile edemezsin.
Efsun, Bedirhan'ın ne demek istediğini kavrayamadan kendini odada buldu. Bedirhan elini, kolunu koyacak yer ararken Efsun konuştu.
- Ne demek oluyor bu? Rezil olduk sayende cümle aleme.
- Doğru, cümle aleme rezil olduk. Hem de koca Antep'e... Ama benim yüzümden olduğunu sanmıyorum Efsun Hanım.
- Ne diyeceksen de.
- Dinle o zaman. Halil'le seni çarşıda görmüşler. Pek bir samimi duruyormuşsunuz. Cevap versene hangimiz rezil etmişiz birbirimizi.
Efsun ne diyeceğini bilemedi. Bedirhan öğrenmişti ama nasıl?
- Sen beni takip mi ettiriyorsun? Bu nasıl bir güvensizlik?
- Haksız da değilmişim ama değil mi? Sana sordum. Kaç kere sordum Efsun. O adam kim, dedim. Seninle ne ilgisi var, dedim. Söylemedin. Tanıdık dedin, okul arkadaşı dedin. Söylemedin. Neden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUN HANIM
General FictionÖfkesi de sevdası kadar büyük ve korkunç bir kadın... İsfendiyar Konak'ının en değerli hazinesi... Antep'in kızgın ovalarının, taştan evli dar sokaklarının, uçsuz bucaksız fıstık bahçelerinin güzel ama bir o kadar da gizemli, gök gözlü, katran saçlı...