Bölüm 14

13K 610 37
                                    

Bedirhan gece boyunca bir daha odaya uğramadı. Efsun da nerede olduğunu bilmiyordu. İkisi de sabaha kadar uyuyamadı. Ne zaman uyumaya çalışıp azıcık gözlerini kapatsalar Ekber'in sureti ikisini de rahat bırakmadı. Bedirhan gece boyunca tekrar tekrar öldürdü onu. Efsun ise her seferinde abisine yetişmeye çalıştı ama beceremedi. Haklıydılar. Bedirhan için karısının yüreğini teslim almak ne kadar zorsa Efsun için de teslim olmak o kadar zordu. İki kişi değildiler, aralarında hep o vardı. Ekber'in hayaleti... İşte orada, evliliklerinin hemen yanı başındaydı. Birisi işlemediği bir günahın acısı çekiyordu, diğeri göremediği gerçeklerin...

Sabah da apar topar çıktılar. Bedirhan yol boyunca ağzını açmadı, Efsun da cesaret edemedi. Karısını konağa bıraktığı gibi kaçtı gitti. Efsun tam iki gün sonra öğrendi Bedirhan'ın İstanbul'a gittiğini. Oradaki işleri halletmeye gitmişti güya. Herkes gibi Efsun'da onun kendinden kaçtığını biliyordu. Ne zaman döneceğini kimseye dememişti. Efsun da kimseye soramıyordu. Sanki hiç olmamış gibi, o gece hiç yaşanmamış gibi yaşamaya devam etmeye çalıştı, olmadı. Aklı yaptığını hala haklı buluyordu ama gönlü... Bir türlü onun gitmiş olmasını kabullenemiyordu.

Efsun iyileşti, doktor alçısını çıkardı. Bacağının üzerindeki yükü atmıştı ama gönlündeki duruyordu. Bedirhan hala İstanbul'daydı. Arada bir babası arıyor, ne zaman geleceğini soruyor, o da net bir cevap vermeden başından savıyordu. Efsun'u bir kere bile aramadı. İki yaralı yüreğin, kaderlerinin onlara çizdiği yoldan habersiz kahırlanmaktan başka çareleri yoktu. Konak ıssızlaştıkça ıssızlaştı. Efsun konağın sesi soluğu bu adam mıymış, diye düşünmekten kendini alamadı.

Sırf düşünmemek için kendini çalışmaya verdi. Karadağ aşiretinin topraklarının hükmü artık tamamen Efsun'daydı. Hasan Bey gelinine sonuna kadar güveniyordu. O topraklarda çalışan ne kadar adam varsa onun emrine verdi. Konaktakiler, özellikle Zelal Hanım'la Ayhan ona gösterilen özeni, duyulan güveni sindiremiyordu. Efsun toprakları inceledi. Ne gerekiyorsa onu yaptı. Arada bir fabrikalara uğrayıp Ayhan'ın işine burnunu sokmaktan da çekinmedi. Emrindeki adamlara mum tutturuyordu. Şimdi koca aşiret bir Efsun Hanım diyordu, adı bütün dillerdeydi. Ama Hasan Bey bunca hıncın sebebini, kime olduğunu biliyordu. Efsun koca bir sevdayla, deli bir öfkenin arasında sıkışıp kalmıştı. Tıpkı Bedirhan gibi... Günler günleri kovaladı, Efsun'un içi karardıkça karardı. Bir zaman sonra kendi beklemeyi bıraktım dese de gözleri bırakmadı.

O gün de otelin duvarları üstüne üstüne geldi sanki. Başka zaman olsa huzur kokan bu yer, onun içini sıkmaya başladı. Erkenden çıktı. Arabaya atlayıp konağın avlusuna girer girmez hummalı bir hazırlık olduğunu gördü. Karadağ Konağı bayram yeriydi. Bir yandan yemekler yapılıyor, bir yandan sofralar kuruluyordu. Zelal Hanım mutfaktakilere emirler yağdırıyordu. Hasan Bey'de avluda oturmuş, keyifle kahvesini yudumluyordu. Efsun bu hazırlığın sebebini bilmiyordu ama merakta etmedi. Hasan Bey'e selam verdikten sonra odasına çekildi. Yatağına uzandı, dinlenecekti. Belki uyur sabaha kadar da uyanmazdı. Zaman sonra içine kurt düştü. "Bunca hazırlık kime acaba? Belli ki misafir var. "

Odasından çıkıp büyük balkondan Ayşe'ye seslendi.

- Ayşe!

- Buyurun hanımım.

Efsun konuşmadan başıyla yukarı gel der gibi bir işaret yaptı. Ayşe koşar adımlarla çıktı merdivenleri. Efsun'un yanına varınca ikisi de odaya girdi.

- Hayırdır Ayşe? Neler oluyor?

- Ne olmuş ki hanımım.

- Görmüyor musun konaktaki hazırlığı? Kime bunca hazırlık, kim geliyor?

EFSUN HANIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin