Efsun iki koca aşiretin günahını sırtlanmaya hazırdı. Kan bedeli olmayı kabul etmişti. Ama ya onun kanı... Onun kanının bedelini kim ödeyecekti? Efsun diyeceklerini dedikten sonra odasına girdi, Karadağlar gidene kadar da çıkmadı. Kimseyle konuşmadı, söz verdi kendine. Bir damla gözyaşı dökmeyecekti. Peyman hemen o gece, bağ evine yanında iki adamla beraber gönderildi. Düğün olana kadar da bağ evinden çıkmayacaktı. Ahuzar Karadağlarla beraber evine geri döndü ama derdini, kederini ölüme kadar kimseye anlatamayacaktı. O acısını hep yanında taşıyacaktı. Affan Bey daha o gece adamlarına düğüne kadar her şeyi halletmeleri için emir verdi.
Karadağlar eve varınca Hasan Bey Bedirhan'la konuşmak için eyvana çıktı. Babasının geldiğini gören Bedirhan;
- Baba, belli ki abisinin davasını güdecek. Yoksa niye istesin kanlı toprakları? Nasıl kafa tuttuğunu görmedin mi? Olmayacak, bu iş böyle olmayacak.
- Yazık sana... Affan Bey'in kızı senden daha yürekli çıktı. Ne demek olmayacak. Geri dönüşü yok bu işin.
- Bir ömür baba... Bir ömür böyle nasıl geçer?
- Bedirhan kurcalama artık bu işi. Yarından tezi yok, hazırlıklara başlanacak. Söz verdim Bedirhan. Sana bir oğul veriyorum, kızını da kızım bileceğim dedim. Sözümü yere düşürme.
Bedirhan gece boyunca düşündü. Bir damla uyku girmedi gözüne. Ya istemezse... Hasan Bey'de endişeliydi ama Allah biliyor ya sevmişti Efsun'u. "Benim gelinim de ancak böyle olur." Hiç şüphesi yoktu eğer biri onun soyunu devam ettirecekse bu Efsun gibi biri olmalıydı. Zelal Hanım dört gündür kokusuna hasret kaldığı kızını o gece koynunda yatırdı. Ertesi günde hemen hazırlıklara başlandı.
Bir hafta boyunca dükkan dükkan gezildi. Kuyumculara altınlar ısmarlandı. Efsun söz verdiği gibi şanına yaraşır, Antep'te görülmemiş bir düğün kuruyordu Ahuzar'a. Her şeyle ilgileniyordu. Ahuzar'ın odasını bile kendi elleriyle hazırladı. Mobilyaları bir bir eliyle seçti, hepsi de ıhlamur ağacından. Türlü türlü kıyafetler, takılar... Ne gerekiyorsa fazlasını yaptı. İsfendiyar konağının hanımına yaraşır bir oda kuruldu. Ahuzar'ın çeyizleri de Karadağ konağından geldi. Süphan bir yandan çeyizleri yerleştiriyor bir yandan da kızı bildiği Efsun'un böyle evleniyor olması kanına dokunuyordu.
- Sen yine niye ağlıyorsun Süphan Abla?
- Niye ağlamayayım? Senin de odanı kursaydım, senin de çeyizini serseydim ne vardı. Sandıklarını ellerimle taşısaydım. Telinle duvağınla, davulla zurnayla yollasaydım seni. Ananın emaneti değil misin bana, ana yarısı sayılmaz mıyım? Her ana yaşar ayrılık acısını ama bize böylesi düştü. Bizim yazımız da buymuş.
- Haklısın Süphan Abla, bizim yazımız karaymış. Yoksa bile bile kör kuyuya atlar mı insan?
Süphan kuzusuna sıkı sıkı sarıldı. Ellerini, gözlerini öptü. Hıçkırıklarla ağladı kızı bildiği yavrusuna. Kendi doğurmamıştı ama eline doğmuştu. Hasta olsa, eline diken batsa herkesten çok canı yanardı. Efsun kendine verdiği sözü tuttu, bir hafta boyunca Süphan'a bile ağlamadı. Babasıyla da doğru düzgün konuşmadı. Bir yandan hazırlıklar yaptı bir yandan otelle uğraştı. Otel haricinde tarlaların işlerini güvendiği adamlara bıraktı. Fabrikadaki imza yetkisini de babasına devretti. Otel zaten onundu. Onda İsfendiyarların hiçbir şeyi kalmamıştı. Efsun artık ne İsfendiyardı ne de Karadağ olmaya niyeti vardı. Sadece Efsun'du. Efsun Hanım... Bu isim bile koca Antep'i titretmeye yeterdi, onun için unvana gerek yoktu.
Karadağ konağında da durum farklı değildi. Ahuzar'ın düğünü için her şey hazırlanmıştı. Efsun'un da dediği gibi Karadağ konağında bir hafta boyunca kazanlar kaynadı. Aç olan doyuruldu, açıkta olan giydirildi. Kimin neye ihtiyacı varsa görüldü. Bir de Efsun'un odası... Zelal Hanım istemeye istemeye de olsa bu söz dinlemez, laf anlamaz kızın odasını yaptı. Bedirhan'da eyvanda babasıyla konuştuktan sonra o hafta doğru düzgün eve uğramadı. Sadece ara sıra Efsun'un öfkeli gözleri takıldı aklına. Öfkeyle yanan su gibi gözler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUN HANIM
General FictionÖfkesi de sevdası kadar büyük ve korkunç bir kadın... İsfendiyar Konak'ının en değerli hazinesi... Antep'in kızgın ovalarının, taştan evli dar sokaklarının, uçsuz bucaksız fıstık bahçelerinin güzel ama bir o kadar da gizemli, gök gözlü, katran saçlı...