Bölüm 28

10.3K 433 12
                                    

Efsun yeni bir güne daha uyandığında yanında uyuyan adama baktı. Uyurken öyle huzurluydu ki uzun zamandır onu böyle görmemişti. Bedirhan her şeyi geride bırakmış, karısına kollarına dolamış uyuyordu işte. Efsun şaşırdı kendine. Ama mutlu da oldu, yanı başındaki adamın varlığı ona mutluluk veriyordu.
O sabah Efsun'la beraber erkenden uyanan biri daha vardı. Ahuzar... Çok uzun zamandır erkenden uyanıyordu zaten. Uykuları boğuyordu onu. Kalkar kalkmaz üzerine bir şeyler alıp avluya bakan balkona çıktı. Balkonun taştan duvarlarına yaslandı. Derin derin soluk almaya başladı. Kuru bir ayaz vardı ya onun içi zaten buzlar ülkesiydi. Biraz sonra uzaktaki dağlara dalmış bakarken içerden gelen sesle irkildi. Telefonu çalıyordu. Sabahın bu saatinde üstelik. Daha konağın çalışanları bile kalkmamışken... Ahuzar biraz telaşlı biraz meraklı tekrar odasına döndü. Çalan telefonunu susturmak için eline aldığında arayanı tanımadığını gördü. Açtı, karşısındakine hafifçe seslendi.
- Efendim, kimsiniz?
- Ahuzar, benim.
Ahuzar bu sesi elbetteki tanımıştı. Yıllarını beraber geçirdiği, aynı annenin kucağını paylaştığı abisini nasıl tanımazdı. Ayhan'ın sesi telaşlıydı. Nefes nefese konuşuyordu.
- Ahuzar sakın kapatma. Benim senin yardımına ihtiyacım var. Çok kötü durumdayım abim. Babam bile benden geçti.
- Abi, sen neredesin?
Ahuzar'ın titrek bir sesle sordu tekrar.
- Ne yaptılar sana? Iyi misin?
- Nerde olduğumu söyleyemem gülüm ama şimdilik iyiyim. Seni yine arayacağım. Sakın seni aradığımı kimseye söyleme.
- Abi...
- Yeniden görüşeceğiz.
Ahuzar telefonu kapattığında ne yapacağını bilemez haldeydi. Abisi ondan yardım istiyordu. Canından can bildiği abisi... Hakkında ölüm fermanı olan abisi... Ama aynı zamanda Peyman'ın katili olan abisi... Onu esarete mahkum eden kocasının katili...
- Ya Bedirhan abimlere yaptıkları ne olacak? Barış varken bunca masumun canını tehlikeye atmasına ne diyeceğim? Allah biliyor ya elimden gelse ben öldürürdüm Peyman'ı. Ya Efsun?
Ahuzar'ın kafası da yüreği de karmakarışıktı. Bundan sonra aradığında ne yapacağını düşünüp duruyordu. Kaç kere sofrada soru sordular da duymadı.
Öte yandan Ayhan kardeşinin kendisine yardım edeceğini biliyordu. Ahuzar yufka yürekliydi. Kanıverirdi hemen. Hep yüreği ne derse onu yapmak isterdi. "Eğer Ahuzar'dan biraz para alabilirsem bir vakit daha dayanabilirim." diye düşündü. Elinde avucunda bir şey kalmamıştı. Kartlarını kullanamıyordu. Artık kimseye de güveni kalmamıştı. Babası ondan çoktan vazgeçmiş, İsfendiyarlara onu vereceğini garanti etmişti. Aşiretten kime giderse onu babasının önüne atıp atmayacağını bilemezdi. Yalnız Ahuzar... O abisine ihanet etmez diye düşünüyordu.
***
Efsun hazırlanırken Bedirhan uyandı.
- Ben mi uyandırdım?
- Yoo...
Bedirhan yattığı yerden kalktı, aynanın karşısında duran karısının arkasına geçti. Hafifçe eğildi ve saçlarını kokladı.
- Erken değil mi? Biraz daha uyusaydın.
- İnip bir sağa sola bakayım yine de. Odasından çıkamayan gelin olmak istemem.
Bedirhan hafifçe gülümsedi.
- Ne zaman öyle oldun ki Efsun Hanım? Bak ne diyeceğim. Uzun zamandır okulu çok boşladık. Kahvaltıdan sonra bir uğrayalım ha, ne dersin?
- İyi olur aslında. Haklısın kendi derdimize düşünce hepsini unuttuk tabi.
- Tamam o zaman. Ben Civan'a arabayı hazırlatırım.
- Ben ineyim.
Efsun kocasını arkada bırakarak aşağı indi. Konağın çalışanları geçen gün yedikleri zılgıttan sonra sofrayı çoktan hazır etmişlerdi. Merdivenlere yöneldiğinde Hasan Bey ve Zelal Hanımı odasından çıkarken gördü. Hasan Beyin gözlerinin altı iyice morlaşmış, Zelal Hanım birkaç günde sanki daha bir yaşlanmıştı. Annesini hatırladı. Içinde yakılan ateşi, gözünde peyda olan yaşı tuttu. Onlardan önce avluya indi. Biraz sonra hepsi sofraya oturmuştu. Kahvaltıdan sonra kahveler içilirken Civan çıkageldi.
- Beyim araba hazır.
Hasan Bey oğluna sordu.
- Hayırdır Bedirhan, nere?
- Efsunla bir yere kadar gidip geleceğiz baba.
Zaten hazır olan karı koca hemen yola koyuldular.
Efsunla Bedirhan okulun yapıldığı yere vardıklarında gördüklerine inanamadılar. Öyle çabuk ilerlemişti ki inşaat neredeyse kaba işleri bitmişti. Geriye okulun içi yani ince işleri kalmıştı. Bedirhan uzun zaman sonra karısının kocaman gülümsemesini tekrar gördü. Içi ısındı. Bir süre sonra çalışanlarla beraber vakıf yetkilileri de onları görmeye geldiler. Bedirhan çalışanlara tek tek bir isteklerinin, problemlerinin olup olmadığını sordu. Sonra da karısıyla beraber vakfın yetkililerinden bilgi aldılar. Okul çok güzel ilerliyordu. Herkes seferber olmuş bir an önce bitmesi için yardım ediyorlardı. Arada bir halktan kadınlar yemek yapıyor, çay yapıyor, çalışanlara getiriyorlardı. Efsun'un karşısındaki yetkili öyle umutlu konuşuyordu ki. Yeni yıla yetistireceklerinden emindi. Efsun'un yüreğindeki umut yeniden yeşerdi. Bedirhan bunu karısının gözlerinde gördü. Işıl ışıl yanıyordu yine karşısında. Biraz sonra başbaşa oturmuş, okulu izlediklerinde ilk konuşan Efsun oldu.
- Hiç aklımıza gelir miydi buranın, bu lanetli yerin böyle olacağı.
Başını çevirip ona baktı.
- Biz bunca uğraşırken... Ben kardeşlerimi bir bir toprağa verirken hem de...
- Işte ona hayat diyorlar Efsun Hanım. Acısı da tatlısı da içinde. Sürprizli anlayacağın.
- Bazen... Mutlu olmaktan utanıyor insan. Gülmekten utanıyor. Kaybettiklerini, arkasında kalanları unutamıyor.
- Haklı... Bunca acıyı unutmak mümkün mü? Ama işte o mutlu olduğu bir an var ya... Tek bir an... Ona sarılmaktan da alıkoyamıyor kendini. Insan çünkü...
Efsun kocasına uzun uzun baktı. Her şey keşke o kadar kolay olsa diye düşündü.
- Ayhan bulunmalı Bedirhan. Bulunur bulunmaz da babama götürülmeli. Yoksa olmaz. Bu sefer herkes sözünü tutmalı. Eğer gerekirse... Gerekirse de ölmeli.
Bedirhan, Efsun'un haklı olduğunu biliyordu. Ayhan için bu saatten sonra elinden bir şey gelmezdi. Onu bulacak ve Affan Beyin insafına bırakacaktı.
***
Ahuzar'ın telefonu tekrar çaldığında iki gün sonraydı. Elleri titreyerek açtı telefonu.
- Abi...
- Benim abim. Ahuzar hemen konuşup kapatacağım. Biraz paraya ihtiyacım var. Bana yardım etmen lazım. Buralardan gitmem lazım. Yoksa beni öldürecekler.
- Abi ben parayı nerden bulacağım? Hem anlarlar, vallahi anlarlar.
- Ahuzar! Hiç mi düşünmüyorsun abini? Hiç yüreğin yanmayacak mı bana bişey olsa? Canım senin ellerinde Ahuzar. Gideceğim artık kimse görmeyecek beni ama canımı kurtaracağım. Bana bunu çok görme. Nere geleceğini mesaj atacağım.
Ahuzar telefonu kapattığında kararını vermişti. Bunca yıllık kardeşini yarı yolda bırakmayacaktı. Belki buralarda olmaması herkes için daha iyi olurdu. Gözleri görmezse eğer, kaçmayı da becerirse her şey daha kolay olurdu babası için. Biraz sonra gelen mesaj da nereye gideceği, kaçta gideceği yazıyordu. Burası çok da bilinmeyen bir yerdi. Çocukluğunda abileriyle beraber kaçardı buraya. Onlar kafa dinlemek için, Ahuzar da ağaçlarım arasında oynamak için gelirdi. Kaç tartışmaya şahit olmuştu burada, kaç ağlaşma. Dertlerini, sıkıntılarını da burada anlatmışlardı.
Ahuzar öğleden sonra abisinin çağırdığı yere gidecekti. Ama parayı nasıl, nerden bulacağını bilmiyordu. Sonunda çekmecede düğünden kalan altınların bir kısmını mor renkli bir yazmaya sardı. Evden çıkacağı zaman bozduracak bir yer bulurdu. Hiç olmadı böylece teslim ederdi.
***
Yapacağın şeyin yanlışlığından mıdır bilinmez. Zaman geçmek bilmiyordu Ahuzar için. Saati saate ekledi. Öyle telaşlı, ürkekti ki muhakkak bir yanlış yapacağını biliyordu ya da tahmin ediyordu. Sabahtan beri elleri titriyordu. Dışarı nasıl çıkacağını bile bilmiyordu. Sonunda aklına Süphan geldi. O değil miydi konağın koruyucu meleği? "Daha önce etti yine yardım eder bana." Diye düşündü. Koşar adımlarla aşağı indi. Süphan mutfakta akşama hazırlık yapıyordu.
- Süphan Abla.
- Hihh! Kızım ne diye sessiz sessiz geliyorsun, insan bir ses eder.
- Bilemedim kusura bakma.
- Ne kusuru. Derdin ne bakayım senin?
- Süphan Abla, benim dışarı çıkmam lazım. Ama valla bir saat döneceğim hemen.
- Kız sen delirdin mi? Ne işi bu, hem de ortalık bu kadar karışırken? Yok kızım, yolda izde başına bir şey gelir. Olmaz öyle şey.
- Kurban olayim Süphan Abla. Bir saati bulmaz bile. Yardım et bana.
- Kızım olmaz dedim. Hem Affan Bey'e demek lazım. Hiç değilse yanına bir adam versinler.
- Olmaz! Süphan Abla yardım et bana. Önemli olmasa zaten sana gelmem. Söz başımı belaya sokmayacağım, sağ salim döneceğim.
- Peki peki. Bana bak, bir saat ama.
Süphan, kapıda bekleyen adamları yemek bahanesiyle mutfağa çağırdığında Ahuzar konağın arkasından çıktı. Çıkar çıkmaz da abisinin çağırdığı yere gitti.
Ağaçların arasında yürürken gördü abisini. Saçı, sakalı uzamış. Üzerindeki elbiseleri kirlenmişti. Beyaz gömleğinin yakaları onun olduğu yerden bile gri görünüyordu. Abisinin halini görünce içi acıdı. Kim bilir kaç zamandır nelerdeydi? Kimlerleydi? Ne yemiş, ne içmişti?
Yavaşça yaklaştı ona. Adımları iyice ağırlaştı. Ayhan, aralarında az bir mesafe kaldığında bir çırpıda kardeşinin yanına varıp sarıldı.
- Ahuzar, iyi misin? Gelirken biri gördü mü seni?
- Yok abi, görmedi. Evden de gizli çıktım. Hemen dönmem lazım. Sen nasılsın?
- Gördüğün gibi işte. Sefillik!
Ahuzar Ayhan'ın gözlerine bakarak herkesin sormak istediği soruyu sordu.
- Abi, gerçekten sen mi yaptın?
- Yaptım ama sor neden yaptım. Önce o saldırdı Ahuzar. Ben sadece canımı savundum. Başka çarem yoktu.
Ayhan, Ahuzar'ın tepkisini ölçemiyordu. O yüzden en kolayını seçti. Yalan...
- Sen bosver şimdi bunları. Sen nasılsın? Gerçekten soruyorum, nasılsın? Canını yakan, seni üzen biri var mı? 
Uzun zaman sonra ilk defa biri Ahuzar'a iyi olup olmadığını soruyordu. Ahuzar abisine tekrar sarıldı.
- Değilim abi. Hiç değilim.
- Geçecek abim. Hepsi geçecek. İsfendiyarlardan kurtulacağız.
Biraz sonra Ahuzar abisine getirdiği altınları verdi. Birbirlerini aramak için sözleştiler. Ayhan da kardeşine sarılıp gitti. Ahuzar'a nere gittiğini de söylemedi. O da bilmiyordu ya. Bir süre kaldığı yerde bir daha kalamıyordu. Hem babası hem de Affan Beyin adamları her yerdeydi.
***
Ahuzar konağa geri döndüğünde, Süphan onu arkada haranın orada bekliyordu.
- Nerde kaldın kız?
- Geldim işte abla.
- Ahuzar, Affan Bey geldi. Seni sordu. Başı ağrıyor odasında dedim. Sakın açık etme. Birazdan da in görün.
- Olur.
Aceleyle odasına doğru gidecekti ki birden geri dönüp Süphan'a sarıldı.
- Sağol Süphan Abla. Allah razı olsun senden. Nasıl öderim hakkını?
Süphan gülümseyerek söylendi.
- Hadi hadi, görünme daha fazla buralarda.
Ahuzar koşarak odasına çıktı.
***
Ayhan kendini düze çıkardığında ilk iş olarak Halil'i aramaya başladı. Halil'in uzun zamandır sınırdan kaçakları gecirdigini biliyordu. Şimdi babasından kaçabilmek için, sınırı geçebilmek için ona ihtiyacı vardı.
Halil Isfendiyarların elinden kaçtığından beridir kayıptı. Kimse nerde olduğunu bilmiyordu. Sadece eskiden konağında çalıştırdığı şimdi ise çarşıda onun desteğiyle kahvesini işleten Mehmet hariç... Onu Bey mahallesinde eski Ermeni evlerinin birinde saklıyordu. Ne zamandır getir götür işleriyle de o ilgileniyordu.
Mehmet, Halilin ve ailesinin konağında çocukluğundan beri babasıyla beraber çalışmıştı. Sonra da konaktan gönderilmiş ama yine de üzerinden ellerini eteklerini çekmemişlerdi. Özellikle babası öldükten sonra emanet olduğundan iyice sahip çıkar olmuşlardı. O da yıllardır ekmek yediği, şimdi de desteğini esirgemeyen konağın evladını geri çevirecek değildi. Hemen yardımına koştu. Az çok olandan bitenden de haberdardı. Ama Halil'in Ayhan'la beraber karıştırdığı işleri de bilmiyordu. Bildiği tek şey sınırdan geçene kadar birkaç gün daha onu saklayacağıydı.
Halil, sabahtan beri iç sıkıntısıyla evin içinde voltalar atarken Ayhan kimseye görünmeden Mehmetin kahvesine sızmayı başarmıştı. Mehmet önce şaşırdı.
- Ağam, senin ne işin var burada? Isfendiyarların adamları her yerde... Hem Hasan Bey de seni aratıyor.
- Sus hele Mehmet. Sen yakalatacaksın beni şimdi. Halil Ağana haber ver hemen onunla görüşmem lazım.
- Ben bilmem nerde olduğunu. Uzun zaman var görüşmeyeli.
Ayhan, Mehmet'in yakasına yapışır.
- Bana maval okuma Mehmet. Ikimiz de biliyoruz onu nerede sakladığını. O eski püskü evlerin içinde olduğunu bilmiyor muyum sanıyor. Kaçacak değil mi? Bana bak Mehmet. Ya benimle görüşür ya da yanacağımı bilsem onu da götürürüm ateşe. Git ona aynı böyle söyle. Beni de kaçıracak sınırdan.
Mehmet dili tutulmuş, Ayhan'in yüzüne bakıyordu ki. Dışardan gelen sesleri işittiler. Ayhan haber beklediğini söyleyip arka pencereden atlayıp kaçarken arkasından öylece bakıyordu. Nelere bulaştığını düşünmek bile istemedi. Kahve biraz tenhalaşınca da ilk iş Halil'i sakladığı yere gitti.
Içeri nefes nefese girince Halil ayağa fırladı. Kolundan tuttu.
- Hayırdır Mehmet. Bu ne hal?
- Beyim... Ayhan Bey beni buldu. Bugün kahveye geldi.
- Nasıl geldi? Ortalıkta aranmıyor mu bu? Nasıl elini kolunu sallaya sallaya çarşıya girer? Şeytana pabucunu ters giydirir bu adam.
- Valla geldi beyim. Halil'in nerede olduğunu da kaçacağını da biliyorum. Eğer kaçmama yardım etmezse kendimle beraber onu da yakarım, dedi. Görüşmek istiyor beyim.
- Allahın cezası herif. Bana bak Mehmet. Bunun ne yapacağı belli olmaz. Ben canımı yolda bulmadım.  Yarın kimseye görünmeden gelsin. Derdi neyse halledelim de kurtulalım şundan.
***
Efsun, Derman'a emri vermişti ya... O da canla başla her yerde Ayhan'ı arıyordu. Ne olursa olsun bunca yıl hizmet ettiği kadını yarı yolda bırakacak değildi. Ayhan'ın gideceği her yeri didik arıyor, görüşeceği herkesi sorguya çekiyordu. Bulması an meselesiydi. Gerçi onlar da biliyordu ya bunu. Artık kaçacakları bir yer kalmamıştı. Ya sınırdan geçecek ya da teslim olacaklardı.    Her iki ihtimalle de Derman'ın eline düşerlerdi nasıl olsa.
Derman cebinden telefonunu çıkarıp Efsun'u aradığında neredeyse uyuyacaktı. Efsun çalan telefonunu komodinin üzerinden alırken Bedirhan konuştu.
- Kim o Efsun? Hem de gecenin bu saatinde...
- Derman... Alo Derman, bir haber mi var?
- Şimdilik yok hanımım. Sadece bu Halil'in bir adamı varmış eskiden. Sonradan konaktan ayrılmış. Şimdi de çarşıda bir kahvesi varmış, onu çalıştırıyormuş. Yarın oraya da bir bakalım mı diyecektim?
- Bunun için mi bu saatte aradın Derman? Her deliğe bakın demedim mi? Yarın bir bakın bakalım, bir şey çıkacak mı?
Derman biraz kırık kapattı telefonu. Şimdi o adamın yanında... Biraz da yüreği yanmadı değil. Ama yarın neyse görevi yerine getirecekti.
- Ne olmuş?
- Halil'i eski adamlarından birine ulaşmışlar. Birkaç yıl önce konağından ayrılmış. Onu haber veriyor.
- Bu saatte mi?
- Niye öyle sordun?
- Herkesten yakın sana. Bir de bu saatte araması, ne bileyim normal değil Efsun. Sabah verseydi haberini. Bir daha böyle bir densizlik etmesin.
- Önemli olmasa etmezdi zaten. Derman her zaman sadık, yerini bilen bir adam oldu. Çok faydası dokundu bize.
- Önemli dediğin... Kaç tane haber alıyoruz böyle.
-Her şeyi bana bildirmekle yükümlü.
- Amma da korudun adamını.
- Korurum kimsenin yapmadığı iyilikler yaptı bana. Başım ne zaman dara düşse yardım etti. Dedim ya sadıktır.
- İyi bakalım.
Bedirhan hışımla yataktan kalkar. Sonra da üzerine bir şey geçirip balkona çıkar. Evin avlusuna, önündeki karanlığa doğru diker gözlerini. " Haklı... Bu zamana kadar nasıl bir dar boğazdan çıkardın onu. Nasıl bir yardımın dokundu. Sen karının gölgesinde, arkasinda kalmadın mı hep Bedirhan Ağa. Savaşı da barışı da o getirmedi mi? Elinden aldıklarımıza rağmen bir kere korktu mu? Sindi mi? Sen, sen ne yaptın?"
- Bedirhan.
Bedirhan geriye dönüp baktığında Efsun'un deniz mavisi gözlerinin ışıl ışıl karanlıkta nasıl yandığını gördü. Efsun onun yanına doğru yürüdü, baktığı yöne doğru baktı.
- Ben yanlış bir şey demedim. Neyse.onu söyledim.
- Yooo sen haklısın zaten Efsun Hanım. Biz senin kadar, Derman kadar olamadık. Bizim suçumuz. Seninle ne ilgisi var?
- Bu ne demek?
- Bu şu demek. Biz... Hiçbirimiz senin kadar cesur olamadık. Senin kadar yürekli olamadık. Senin savaştığın kadar savaşıp senin kadar yanmadık. Sen durdun kanı. Şimdi yine sen... Bakma öyle, doğru neyse onu söylüyorum. Daha iyi anlıyorum Efsun. Daha iyi biliyorum artık. Kimsenin girmediği yollara girip kimsenin almadığı yaraları alıyorsun. Kimseyi de yanına koymuyorsun. Sana yaklaşmak... İmkansız, asla izin vermiyorsun. Kimsenin yardım etmesine, elini tutmasına müsade etmiyorsun. Neden, Neden!?
Bedirhan tam gidecek Efsun onu kolundan yakaladı. Bir şey diyecek gibi oldu. Diyemedi.
Bedirhan arkasına bakmadan çıktı evden. Efsun yukarıdan onun arabaya atlayıp gitmesini izledi. Sonra da usulca yatağına döndü. Yatağın soğukluğundan irkildi. Halbuki Bedirhan varken böylesi soğuk değildi.
Bedirhan arabayı bir evin önünde durduğunda evin ışıkları yandı. Tam kapıyı çalacaktı ki ustası kapıyı açtı.
- Bir kapıyı çalsaydım usta. Beni mi bekliyordun gece boyunca?
- Hangi deli bu saatte kapıma dayanır. Evimin önüne araba çeker.
- Bir delin daha var unuttun mu?
- Unutur muyum? Ömrümü tükettiniz el birliğiyle. Geç içeri hadi geç.
- Bazen benim de canıma kast ediyor usta. Ona yaklaşmak, yanaşmak öyle zor ki.
- Öyledir ya, yine ne yaptı?
- Derman Ayhan'ı arıyor.
- Daha iyi ya işte.
- Iyi de bu işler ona mı kalır? Bunca adam varken hem de...
- Gururun mu incindi?
- Usta ne alakası var? Ben sadece...
- Sen sadece karşında sana  avuç açan, senden yardim isteyen biri istiyorsun değil mi? E ben sana " Usta ben sevdalandım." dediğin de dememedim mi?
- Ne el avuç açması usta? Söylese, konuşsa, sorsa... Beraber olsak... Tek isteğim bu.
- El ele vermek için sana bir şey demesi mi lazım? Yardım istemesi mi lazım? Sen sevdalandığın vakit kahrını da lütfunu da hoş görmedim mi?
- Gördüm tabi.
- E daha söylemeye, konuşmaya ne hacet! Git tut sevdiğinin elinden. Güvensin, bilsin ki arkasında sen varsın. Bu işler sözle, izanla olmaz oğul.
***
Efsun sabah uyanır uyanmaz aşağı indi. Görmeyi beklediği de oradaydı. Bedirhan ağır ağır  kahvesini yudumluyordu.
- Kahvaltıdan önce rahatsız etmez mi?
Kocasının yanına oturdu.
- Eder aslında ama kendime gelmem lazım.
Efsun önüne doğru bakıp çalışanları seyretmeye başladı.
- Sormayacak mısın?
-  Neyi?
- Efsun, insan bütün gece kocasının nerede olduğunu merak etmez mi?
- Eder ama söylenecek bir şey varsa da gelip söylemesini bekler. Dün geceki gibi...
Efsun dönüp ona baktığında Bedirhan bezgin şekilde güldü.
- Bazen insanı çıldırtıyorsun ne diyeyim.
Efsun'un ellerine uzandı. O da kaçmadı, kaçırmadı ellerini.
- Kusura bakma.
- Bakmadım.
- Derman adamla görüşmüş mü bugün? Haber verdi mi?
- Daha bir haber yok. Zaten konağa gelecekti haber etmek için.
- Beraber üstesinden geleceğiz merak etme. Bitecek bu işkence, az kaldı?
- Beraber...
- Beraber ya... Arada bir saçmalarım Efsun Hanım mazur gör.
-Estafurullah Bedirhan Ağam.
- Derman gelir gelmez benimle de bir görüşsün. Civan'ın da bulduğu bir iki tanıdığı var. Gerekirse ikisi bir gitsin adamlarla. Görüşsünler bakalım.
- Bizde mi gitsek?
- Orada olup olmadıklarını bile bilmiyoruz ki. Elbet bir yerden çıkacaklar, çıktıkları vakit göreceğiz hesabı.
Tam o sırada Civanla Derman aynı anda girdiler konağa. Bedirhan ikisine de seslenip yanlarına çağırdı.
- Önemli bir haber var mı bakalım?
Konuşan Civan'dı.
- Beyim bir süredir görüşmediği bir iki akrabasını bulduk Halil'in. Zaten onu bulursak Ayhan Beyimi de buluruz.
Derman size atıldı.
- Ikisi aynı yerde olmayabilir. Hatta kaçtıktan sonra görüşmemiş bile olabilirler. O kadar düşünemeyeceklerini sanmam. Lakin eninde sonunda biraraya gelmek zorunda kalacaklar. Ben de Ayhan'ın şu sürekli gittiği kadına bir gideceğim Hanımım. Belki yine uğramıştır.
- Peki, dün bahsettiğin adam?
- Ondan sonra da hemen adamın kahvesine uğrayacağım.
- Peki, şimdi gidebilirsiniz. Haber bekliyor olacağız. Dikkatli olun, gözünüz kulağınız açık olsun.
Bedirhan gitmelerini söyledikten sonra Civan Derman'la beraber avludan çıkacakları sıra Efsun, Derman'a seslendi.
- Derman, bundan sonra vakitlice ara de ne diyeceksen.
Derman başını kaldırıp öyle baktı ki Efsun'a,  Bedirhan bile gördü içindeki kırgınlığı.
- Olur hanımım.
Sonra da hızlıca çıktı avludan.
***
Her iki adamda konaktan çıkar çıkmaz işe koyuldular. Ama öğleyi geçmesine rağmen ne Derman'dan ne de Çobandan haber yoktu. Bedirhan bugün fabrikaya da uğramamıştı. Içinde bir şeyler olacağına dair bir his vardı. Efsun da konaktaki işlerle ilgilenip durdu. Bedirhan onun vakit geçirmeye çalıştığını anladı. En az kendisi kadar sıkılıyordu. Birazdan konağın önünde duran araba ikisini de telaşlandırdı. Efsun, Bedirhan'ın yanına doğru yürüdü.
-Gelen var.
- Bakarız şimdi.
Gelen Ahuzar'dı. O da herkes iç sıkıntısı giderememiş Affan Beyden izin alıp annesini görmeye gelmişti.
- Abi sen bugün fabrikaya gitmedin mi?
- Yok gülüm gitmedim. Gel bir sarılayım sana. Hoşgeldin. Nasılsın?
- Iyiyim. Annemi bir göreyim dedim.
Ahuzar uzun zamandır Efsun'a kırgındı. Peyman'ın cenazesinden bu yana da çok görüşmüyorlardı. Uzaktan selam verdi.
- Hoşgeldin Ahuzar.
-Hoşbuldum.
Hoş beşten sonra Zelal Hanım kızıyla özel görüşmek için yukarı çıkardı. Öyle ya  Peyman'ın haberi geldikten sonra ne yapıyor merak ediyordu. Affan Bey onu geri göndermeye bile kalkmıştı. Sağlığı, sıhhati, keyfi yerinde mi bilmeye ihtiyacı vardı. Hâlâ o kadar güvenmiyordu İsfendiyarlara.
- Ben iyiyim annem. Meraklanma. Kim kötü davranacak bana? Affan Bey kızı gibi görüyor. İlvan'dan ayırmıyor. Biraz Anber Hanımın dili var ama e seninde dilin var.  Kim bilir Efsun'a neler diyorsun.
- O kendine laf mı söyletir. Konağı iyice aldı ele. Kimse de dur diyemiyor. Bedirhan desen, karımda karım...
- E ne güzel işte. Mutlu olsunlar. Sen daha ne yapacaksın oğlu, konağı.
Zelal Hanım kızıyla hasret giderirken zamanın nasıl geçtiğini anlamadı. Akşam üzeri olacaktı neredeyse aşağıdan sesleri duyduklarında.
- Ne sesi bu?
- Bilmem.
- Dur, bir bakalım.
Ahuzar annesiyle beraber avluya baktıklarında Derman'la Civan'ın yüzü gözü kan icinde bir adamı avlunun ortasına doğru sürükleyip konuşturmaya çalıştıklarını gördü.
- Konuş lan! Neredeler, çabuk şöyle!
- Hanımım  bu herif biliyor yerlerini. Adım gibi eminim bundan. Bunca titremesi boşa değil.
Bedirhan adama doğru yürüdü.
-Çoluğun çocuğun var mı senin?
- Bir oğlum var beyim.
- Iyi. Konuş ki seni ona bağışlayalım Mehmet.
- Ben ne yaptılar ne ettiler bilmem beyim. Halil Ağa'nın babasının konağında çalışırdık. Çok ekmeğini yedik. Sakla deyince kıramadım. Dün de...
- Ne oldu dün?
- Kardeşiniz geldi. Ayhan... Görüşmek istedi. Bilmem neden olduğunu. Sadece haber getirdim götürdüm beyim.
- Nerdeler şimdi?
- Halil Ağam, Bey mahallesinde bir.evde kalıyor beyim. Ayhan da yanına gidecekti.
- Ne zaman?
- Valla belki de gitmiştir beyim. Acele ederseniz ikisini de yakalarsınız. Beni bırakın.
- Civan adamlara söyle, bunu evine bıraksınlar. Bir süre ortalarda görünmesin. Çoluğunu çocuğunu da koruyun. Bir şey olursa sizden bilirim.
- Baş üstüne beyim.
Mehmet sağ salim evine gidecekti. Bedirhan da hemen çıkmak için adamlarına emir verdi.
- Bedirhan ben de geleceğim.
- Olmaz, bunu bari bize bırak. Hem babana haber ver. Onlarda toparlanıp gelsinler.
- Bedirhan ben de geleceğim dedim. Hem sen götürmezsen ben kendim gelirim.
- Peki, arabaya geçelim hemen. Arabada ararız.
Onlar evden çıkarken uzaktan şaşkınlıkla ve korkuyla izleyen biri vardı. Ahuzar şimdi ne yapacağını gerçekten bilmiyordu. Ya abisine yardım ettiği öğrenilirse... Daha da kötüsü ya abisini öldürürlerse. Zelal Hanım da en az kızı kadar telaşlıydı ve kızı kadar korkuyordu. Birden duyduklarının etkisiyle başı döndü, düşecek gibi oldu. Ahuzar annesini kolundan yakaladı.
-Anne!
- Öldürecekler yavrumu.
Zelal Hanımın son sözü o oldu. Olduğu yere yığılıp bayıldı. Ahuzar aşağıdan yardım çağırdı. Annesini Ayşe ile beraber odasına taşıdılar. İlaçlarını verdiler. Ahuzar o an verdi kararını.
- Ayşe, sen annemin yanında kal.
- Hanımım siz nere?
Ayşe'nin sorduğu soruyla yanakları kızarırken Ahuzar yanıt verdi.
- Hiiiç... Tuvalete kadar gidip geleceğim.
Ahuzar odadan çıkar çıkmaz önceden oturma odasına bıraktığı çantasının içinden telefonunu aldı. En son onu arayan numarayı buldu. Buldu bulmasına ama eli bir türlü gitmedi. Sonunda arama tuşuna bastı. Telefon sürekli çalıyor ama açan olmuyordu. Acaba bir yanlışlık mi var diye düşündü. Tekrar tekrar aradı. Ama açan yoktu. Biraz sonra Ayşe'nin sesiyle irkildi.
- Hanımım anneniz uyandı. Sizi sordu. Hem doktoru da arayayım mı? Yoksa siz arıyor muydunuz?
- Tamam sen git, ben doktoru arayıp geliyorum.
Ahuzar doktoru aradı. Hemen gelmesi gerektiğini, annesinin fenalaştığını haber verdi. Tam odadan çıkacakken telefona bakıp tekrar aynı numarayi çevirdi. Bi sefer telefon açıldı. Ahuzar titrek elleriyle telefonu kulağına götürdü.
- Abi... Geliyorlar abi. Nerede olduğunuzu öğrendiler.

EFSUN HANIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin