Bölüm 26

10K 579 97
                                    

"Efsun beyaz bir elbisenin içinde boş bir alanda yürürken buldu kendini. Hava açıktı, güneş arsızca bulutların arasından parlıyordu. İlerde çok ilerde bir deniz ve üzerinde dalgaları yoğuran ufak bir kayık... Kayığın üzerinde birinin olduğunu fark etti. Yavaş ve küçük adımlarla yaklaştı kıyıya. Kayığın üzerindekinin Peyman olduğunu anlaması saniyeler sürmedi. Yüzünde korkunç bir ifade ile Efsun'a bakıyordu. Çok kısa bir süre sonra gömleğindeki kanı fark etti. Bağırmak, seslenmek istedi. Acı, tiz ve kısık bir sesle seslenebildi ancak.

- Peyman! Peyman!

Biraz sonra gök karardı, uğultulu bir fırtına çıktı. Yağmur bulutları, şimşek gökleri yararcasına ulaştı yeryüzüne. Efsun önce göğe sonra kayığın üzerindeki Peyman'a baktı. Kayığı güçlükle zapt ediyordu. Güçlü bir dalga Efsun'un gözleri önünde kayığı alt üst etti. Denizin üzerinde bileğinden yukarısı görülen bir el..."

Efsun, Peyman'ın adını sayıklaya sayıklaya sıçradı yataktan. Onunla beraber Bedirhan da kalktı.

- Efsun, ne oldu? Kabus mu gördün yine?

- Hıhı... Çok oluyor bu aralar, içimde de bir sıkıntı var.

- Korkma güzel gözlüm, ben buradayım. Yanındayım.

- Yarın babamları arayalım olur mu?

- Olur.

Efsun sıçrayışlarla, çığlıklarla uyandığı bir uykusunu daha Bedirhan'ın kollarında dindirmeye çalışıyordu ya yine de yüreğindeki kara bulutlar dağılmadı. Bir an geri dönmeliydi. Herkesin, sevdiği herkesin, iyi olduğunu kendi gözleriyle görmeliydi. Ama burada öyle mutluydular ki. Öyle her şeyden uzaktılar ki Efsun geri dönmek istemedi. Sonra Bedirhan... Yürek yarası... Ya geri döndüklerinde hiçbir şey eskisi gibi olmazsa... Zaten olmayacaktı da. Efsun endişelerinde haklı çıkacaktı.

Bu arada Affan Bey geceden neler döndüğünü ve oğlunu vuranın kim olduğunu öğrenmek için yola düştü. Destan'ı kaybetmesinden sonra bir de Anber'e yaşattıkları... Peyman'ın kanlı gömleğini yüzüne savurması hala gözünün önündeydi. Arada bir gözü dalıyor, Peyman'ın hayaletiyle uyanıyordu. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu Peyman. "Baba! Baba beni kurtar!"

Bütün gece hem Halil hem de Ayhan her delikte, her ağaç kovuğunda arandı. Allah biliyor ya Affan Bey de Peyman'ı vuran Halil olsun diye içinden dualar etti durdu. Ama işlerin dilediği gibi gitmeyeceğini de için için biliyordu.

Sabaha karşı adamlarıyla konağa geri dönen Affan Bey'i kapıda Anber Hanım bekliyordu.

- Hani nerede?

Affan Bey öfkeden ve acıdan gözü dönmüş karısına cevap vermedi.

- Nerede dedim Affan Bey duymuyor musun? Nerede oğlumun katili? Nerede ocağıma ateş düşüren? Bulamadın değil mi? Yoksa... Bulmak mı istemedin?

Anber Hanım yüzünde acı bir gülümsemeyle söyledi bunları.

- Ne dersin sen Anber?

- Ne dediğimi duydun. Oğlunun katilinin Ayhan olmasından mı korkarsın? Ondan mı bu umursamazlığın? Ondan mı bu ağırdan alışın?

- Sen ne dediğini bilmiyorsun kadın. Çabuk çık yukarı! Gözüm görmesin seni, artık haddini aştın.

- Aştım ya. Aşarım, sen de ciğerimin yangınını söndürene kadar sana rahat vermem. Ben rahat uyuyamıyorum Affan Bey! Sen de uyuma. Oğlunun hayaletiyle cebelleş dur!

EFSUN HANIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin