Bedirhan karısını güç bela konağa getirdi. Bacağına bakması için doktor çağırdı. Efsun öylece yatarken Bedirhan'da onu izliyordu. Aslında o da şaşkındı. Meryem'in intiharı onu bile sarsmıştı. Şimdi karşısında güçlü durmaya çalışan kadının içinde ne yangınlar olduğunu hissediyordu. Ama dışardan birisi için görmesi neredeyse imkânsızdı. Efsun'u üzebilecek her şey onu da en az karısı kadar yaralıyordu. Oysa sadece yardım etmeye çalışmıştı ama kader çoğu zaman kendi yolunu çiziyordu. Herkesin bir vakti vardı ve can dediğin tenden ayrılmak için o vakti bekliyordu.
Akşam Hasan Bey ve Affan Bey aşağıda oturuyorlardı. Hasan Bey, hizmetlilere Efsun'u çağırmalarını söyledi. Biraz sonra Bedirhan, onu kolundan tutmuş merdivenlerden aşağı inmesi için yardım ediyordu. Affan Bey konuşmak için kızının karşısındaki sedire yerleşmesini bekledi.
- Duyduklarım doğru mu Efsun?
- Ne duydun baba?
- Bugün Yesemek de bizim Ömer'in oğullarıyla birbirinize girmişsiniz. Üstelik silahlar çekilmiş. Kızın kaçmasıyla senin alakan varmış, öyle diyorlar.
- Ne duyduysan doğru duymuşsun ama eksik anlatmışlar. Sen de benden hesap sormaya mı geldin?
- Nasıl girersin böyle bir işe? Senin ne haddine buna karışmak! Derdin ne senin?
- Tek derdim o kızı korumaya çalışmaktı. Onu da beceremedim. Siz kazandınız, töreniz kazandı. Meryem öldüğüne göre ortada dert edebileceğiniz bir şey kalmadı demektir. Daha neyin hesabını soruyorsun?
Bedirhan Efsun'u uyarmak istedi ama dinlemeyeceğini adı gibi biliyordu. İçinde ne varsa döksün istedi. Döksün ve rahatlasın. Onun yerine Hasan Bey konuştu.
- Efsun, kızım karşındaki babandır. Bu nasıl konuşma?
- Bu da böyle bir konuşma. Ben de böyle biriyim. Bugüne kadar ne yaptıysam asla pişman olmadım. Kimseye hesap vermedim. Ama bugün anladım. Siz ölümü de yaşamı da elinizde sanıyorsunuz ama değil. Yaktığınız onca canı hiçe sayıyorsunuz ama hepsinin acısı bir gün çıkacak. Asıl hesabı o zaman ben değil siz vereceksiniz, töreniz verecek. Meryem haklı, mahşere de kalsa bu hesap görülecek.
Efsun hesaplarımı mahşere bıraktım, bekleyin demek istiyordu. Oturduğu yerden kalktı, Bedirhan'a döndü.
- Odaya çıkmama yardım eder misin?
Arkasına bile bakmadı. Bugün yaşadıklarını geride bırakacaktı. Sadece Meryem hariç... Onu unutmaya niyeti yoktu. Onun gibi yüzlercesi vardı. Efsun bir kere yenilmişti, bir kere yanlış yapmıştı. Ama bir daha asla buna tahammülü yoktu.
Ertesi gün sabah erkenden kalktı, hazırlandı. Kahvaltıya indiğinde daha kimseler ortada yoktu. Masaya yerine geçtikten sonra da konağın ahalisi yavaş yavaş aşağıya inmeye başladı. Sofraya inen herkes oturmak için önce bir Efsun'a bakıyordu. Kahvaltı edildiği sırada Efsun, Hasan Bey'e;
- Bugün otele gideceğim. Oradaki işleri iyice boşladım.
- Bacağın bir iyileşseydi kızım.
- Gerek yok, onun iyileşmesini bekleyemem zaten. Bedirhan karısına baktı.
- Seni ben bırakayım.
- Olur.
Kahvaltı yapıldıktan sonra Bedirhan, Efsun'u da alıp konaktan çıktı.
- Cenaze ne zamanmış?
- Bugün öğleden sonra ama sen gitmesen iyi olur.
- Gidecek değilim zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUN HANIM
General FictionÖfkesi de sevdası kadar büyük ve korkunç bir kadın... İsfendiyar Konak'ının en değerli hazinesi... Antep'in kızgın ovalarının, taştan evli dar sokaklarının, uçsuz bucaksız fıstık bahçelerinin güzel ama bir o kadar da gizemli, gök gözlü, katran saçlı...