Efsun'la Bedirhan, adamlarıyla beraber düştüler yola. Mehmet'in söylediği evi, mahalleyi didik aramak da gerekse bulacaklardı. İkisininde aklı, yüreği birdi. Belki de bunca zamandır aralarında gerilmiş bir zincir gibi duran şüpheleri, geçmişleri yok olacaktı. Efsun bir ara nefes alamadığını sandı. Hikayenin sonuna gelmişler miydi yoksa? Her şey öylece bitecek miydi? Ya içlerinde eksik kalan o parça, tamamlanacak mıydı? Bedirhan'ın da aklında hep aynı şeylerin döndüğünden adı gibi emindi Efsun. İyice yaklaşmışlardı Mehmet'in söylediği yere.
***
Ayhan daha gün aymadan Halil'in saklandığı yere gitmişti. Halil önce Ayhan'a güvenmemiş fakat sonra Ahuzar'ın altınlarını mor bir yazmaya sarılı görünce anlamıştı ne denli çaresiz olduğunu. Demek Karadağların Ayhan aç kalmış, açıkta kalmış, üç beş altına düşmüştü. Halil'i içten içe sevindirdi Ayhan'ın bu hali. Ayhan, en kısa zamanda sınırdan geçmek istiyordu hem de neresi olursa. İsfediyarlardan ve Karadağlardan uzak neresi olursa... Öyle ya babası bile yüz çevirmişti ona. Üstelik polislerde ardındaydı. Kaçmazsa ömrü hapishanelerde çürüyecekti.
Halil, Ayhan'a yardım etmeyi kabul etti.
- Gel, otur bakalım Ayhan Bey. Açsındır.
- Zevzeklik etme Halil, açlık tokluk düşünecek halim mi var benim?
- Bakıyorum iyice tutuşmuşsun.
- Öldürecekler lan beni! Öz babam bile peşime düşmüş. Hem onlar öldürmese ne yazar? Polisler her yerde fellik fellik beni arıyorlar!
- Tamam canım, sinirlenme. Hele otur söyle de bir çay dökeyim.
Halil masada duran boş bardağı çayı dökerken konuşmaya devam etti.
- Eee, bu altınlar yetecek mi bakalım?
- Halil! Sen benimle dalga mı geçiyorsun?
- Tamam tamam. Azıcık eğleneyim dedim.
Halil ağız dolusu gülerken Ayhan dışardan gelen sesleri fark etti.
- Sus! Bu ne sesi?
- Bilmem, kapı çalıyor heralde.
- Mehmet gelecek miydi?
- Bu saatte kahvededir, gelmez.
- Allah kahretsin.
Ayhan bir telaşla belindeki silaha sarıldı. Dışarıya bakan pencerelerden birinin perdesini hafifçe araladı. Civan'ı gördü. Görür görmez de Halil'in yakasına yapıştı.
- Sen ispiyonladın dimi lan beni? Sen verdin ben ele?
- Ne saçmalıyorsun sen?
- Gelmişler lan, buldular bizi. Kapıda bir yığın adam vardır şimdi. Kapana kısıldık. Allah kahretsin, kapana kısıldık!
- Çekil!
Halil, Ayhan'ı sertçe çekti pencerenin önünden. Bir kere de o pencerenin ucundan kendilerini bekleyen kaçınılmaz sona baktı.
- Şimdi ne yapacağız?
- Vuruşacağız, teslim olmayacağız, dedi Ayhan.
Halil ile Ayhan pencerelerden kurşun yağdırmaya başladığında hem Efsun hem de Bedirhan neye uğradığını şaşırdılar. Bedirhan tek hamlede Efsun'u kolunun altına çekti. Yanlarındaki adamları da saniyesinde ateşe karşılık vermeye başlamıştı. Sokak savaş alanına dönmüştü. Bir ara Efsun, Bedirhan'a döndü.
- İçeri girmemiz lazım. Ne zamana kadar böyle devam edecek? Böyle giderse ikisini de elimizden kaçıracağız.
Bedirhan, Efsun'un haklı olduğunu biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUN HANIM
General FictionÖfkesi de sevdası kadar büyük ve korkunç bir kadın... İsfendiyar Konak'ının en değerli hazinesi... Antep'in kızgın ovalarının, taştan evli dar sokaklarının, uçsuz bucaksız fıstık bahçelerinin güzel ama bir o kadar da gizemli, gök gözlü, katran saçlı...