Bölüm 32

6.6K 349 17
                                    

Ekber'in mezarına gitmeden birkaç saat önce Efsun

-Usta!

Melik Usta, Efsun'u görür görmez ayaklandı. 

- Neredesin sen hayırsız?

- Başımızdan bela eksik olmuyor ki. Her gün başka bir dert. Eee beni içeri almayacak mısın?

- Gel buraya gel, hayırsız, dedi. Küçük bir kahkaha attı Melik Usta.

Bir süre hasbıhal ettiler. Efsun son zamanlarda olan biten her şeyi ustaya anlattı. O da her zaman yaptığı gibi Efsun'a akıl verdi. Şöyle yap, böyle yap diye ahkam kesmezdi Melik Usta. İnce ince işlerdi, uhuletle derdi diyeceğini. Efsun büyük bir teslimiyetle dinlerdi onu. Akıl hocasıydı, daha bir gün yanıldığında şahit olmamıştı. Konuşma bitince Efsun yine her zamanki isteğini dile getirdi.

- Eee bana bir remil atmayacak mısın?

- Bak şuna! Belli oldu senin niye geldiğin.

- Ya Usta, deme öyle. seni görmeye geldiğimi biliyorsun. Beni kırma.

- Haydi, git getir o vakit.

Melik Usta, kumu serdi. Sessizce bir şeyler okuyarak kuma bir şeyler çizdi. Önce gözlerini iyice açarak baktı, sonra da serdiği kumu toplamaya başladı. Efsun, onu durdurmaya çalıştı. 

- Hayırdır usta, ne oluyor? Niye bir şey söylemiyorsun?

- Kaç kere dedim sana baba şunu açtırtma diye.

- Usta, ne oluyor Allah aşkına.

- Efsun kızım... Bu falın bir tarafı aydınlık, bir tarafı karanlık. Bir yanında neşe görürüm bir yanında keder. Sen de yeni bir hayat var Efsun. Bak şunu gördün mü? Bu yeni bir hayatın başlangıcı demek. 

Efsun, adamın gösterdiği yere doğru baktı.

- Ama... 

- Ama ne?

- Alevler var Efsun, yangın var. Sen kendine çok dikkat et kızım. Çok...

*** 

Efsun gözlerini açtığında nerede olduğunu anlayamadı. Etrafı incelemek için hafifçe yerinde hareket etmeye çalıştı ama yapamadı. Ayhan, onu geniş bir oturma odasının ortasında sandalyeye oturtmuş sonra da ellerini ve ayaklarını sıkıca bağlamıştı. Ağzında iğrenç bir tat vardı. Birkaç kez yutkunmaya çalıştı. Üzerinde oturduğu sandalye neredeyse bütün vücudunun tutulmasına neden olmuştu. İpleri bağladıkları yerler iyice kızarmış ve tahriş olmuştu. Onlardan kurtulabilmek için ipleri çekiştirdi ama beceremedi. Hareket ettikçe daha çok acıyordu. Zihninde oluşan en son görüntü Ayhan'ın sırıtan iğrenç suratı ve Derman'ın uzanmış eliydi. "Derman nasıl anladı?" diye aklından geçirdi. Sonra da bunu düşünmekten vazgeçti. 

Derman'dı. Anlardı, bilirdi. Çocukluğundan beri yanından ayrılmamıştı. Sakladığı en gizli sırlarından bile haberdardı. Gölge gibi her an arkasında, peşindeydi. Efsun'un en sağlam adamıydı. Canını bile verirdi onun için. Nitekim kendini yine Efsun için meydana atmış ve yaralanmıştı. Derman'ı merak etti. Acaba kurtulabilmiş miydi? Yaşıyor muydu?
İçeriden tıkırtı gelince kulak kesildi.
- Ooo Efsun Hanım, kendine gelmişsin.
- Ne yaptığını sanıyorsun sen be aptal herif!? Beni bulamayacaklarını mı zannediyorsun? Er geç ortadan kaybolduğumu anlayacaklar. Belki de çoktan anlamışlardır. Koca iki aşiret fellik fellik seni arıyordur şimdi, ne dersin?
Ayhan, deli gibiydi. Gözlerini olabildiğince açmış, sırıtarak Efsunu dinliyordu. Efsun'un sözleri bitince gösterip bir kahkaha attı.
- Buraya kadar Efsun Hanım, son durak burası. Tabiki seni bulacaklar ama kül olmuş vaziyette. Senden geriye hiçbir şey kalmayacak. Madem öz babam, abim bile peşimde, canımı almak için akbaba gibi bekliyorlar. Sen de benimle geleceksin. Bir sizden, bir bizden.
***
Derman kendine geldiğinde hala mezarında başındaydı. Bir gayret kalkmaya çalıştı ancak üçüncü denemede ayağa kalkmayı başarabildi. Karaca'yı mezarın başında gördü. Hem de yere boylu boyunca uzanmış, kıpkırmızı bir gölün için de. Derman gitmeden bir el silah sesi daha duymuştu ama gözlerini açacak kadar bile mecali olmadığından görememişti, engel olamamıştı. Karaca'nın yanına kadar gitti. Başını dizlerinin üzerine aldı. Ayhan, Efsun'a zarar vermek için en sevdiği şeylerden birini onun elinden almıştı. Karaca... Efsun'un can yoldaşı, tek arkadaşı... Duyduğu anda nasıl üzüleceğini, yıkılacağını düşündü. Içindeki acıyı saklayamadı, sessizce ağlamaya başladı.
Birkaç dakika Karaca'nın basında bekledikten sonra toparlandı. Eğer böyle devam ederse Efsun'un mezarının başında ağlayacaktı. Yavaşça kalktı, yola düştü. Mezarlığın içinde sarsıla sarsıla yururken karşıdan gelen yaşlı adamı fark edemeyecek kadar güçsüz ve kendinde değildi. Dengesini kaybetti, tam yere düşecekti ki... Yaşlı adam yetişti, Derman'ın kolunun altına girdi.
- Hayırdır evlât? Kimsin, kimlerdensin? Nedir bu halin?
- Ben Efsun Hanımın adamıyım amca. Kaçırdılar, onu kaçırdılar.
- Oğlum ne dersin?
- Dediğimi duydun amca, beni konağa yetiştirmen lazım.
- Yetiştiririm evvel Allah. Efsun'umuza can feda. Hele dayan oğul, dayan. Bir avazda yetişiriz konağa.
Amca, mezarlığın girişine kadar götürdü Derman'ı. Görüntüler kesik kesikti, iyice bilincini kaybediyordu. Ama adamın biriyle konuştuğunu, eski bir kamyona bindirildiğini fark etti.

EFSUN HANIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin