İkisi de Halil'in ardından bakakaldı. Çok geçmeden bahçelerden çıkıp Ahuzar'ın yanına gitmek için yola çıktılar. Bedirhan, Efsun'un tepkilerini ölçmeye çalışıyordu. İçinde tuhaf bir şey, bir yer bu adamın Efsun için anlamını sorgulayıp duruyordu. Aslında Efsun'un da yaptığı buydu. Kendi kendine yol boyunca yüreğini yokladı durdu. Ama sonra bir şeyi fark etti. Yıllar önce değil görmek sesini duyduğunda heyecanlanan kadın yoktu artık. Küçük bir çocuk gibi şenlenen genç kız değildi. İşte o zaman anladı. Halil'e dair ne varsa çoktan küllenmişti. Üstelik Efsun'un onları tekrar alevlendirmeye ne niyeti ne de gücü vardı. Yıllar önce yollarının nasıl ayrıldığını hatırladı. Öyle kararlıydı ki Efsun ona gitme bile diyememişti. İçinde uzun zaman önce kırılmış, örselenmiş bir yerin varlığını hissetti. Bitmiş bir hikâyeydi onlarınki, sonlanmış, noktalanmış. Kimsenin uzun zaman önce kapatılıp raflara kaldırılmış bu kitabı, açmasına izin vermeyecekti Efsun. Bedirhan yol boyunca ara ara karısını izlemekten kendini alamadı. Sanki bir işaret bekledi ondan. Umursamadığına dair bir iz... Ya da üzüldüğüne, kırıldığına, sevindiğine dair bir işaret bekledi durdu. Efsun'un ise yüzünde anlam içermeyen boş bir ifade, boş bir bakış vardı. Tıpkı Halil'e karşı boşluğu gibi...
İsfendiyar Konağı'na geldiklerinde arabadan indiler. Efsun, Bedirhan'a bakmadan, onu beklemeden konaktan içeri girdi. Avludan yukarı doğru kafasını kaldırdı, Ahuzar hala pencerenin kenarında öylece oturuyordu. Önce Affan Bey'le kısa bir sohbet ettiler sonra da ondan izin isteyip Ahuzar'ın yanına çıktılar. Efsun kapıya vurduğunda Ahuzar hiç sesini çıkarmadı. O da Bedirhan'la beraber içeri süzüldü. Efsun, Ahuzar'ın yanına otururken Bedirhan da tam karşılarına geçti. Ahuzar gözlerini pencereden hiç ayırmadı. Bedirhan bu boğucu sessizliğe dayanamadı daha fazla.
- Ahuzar, nasılsın?
Ahuzar toparlandı, oturuşunu değiştirdi, abisine doğru döndü.
- İyiyim. Yavaş yavaş iyileşiyorum.
Hâlbuki öyle yaralıydı ki. Bu sefer sessizliği dağıtmaya çalışan Efsun'du.
- Ben dedim Bedirhan'a buraya gelelim diye. Canım sıkıldı biraz, şehirde dolaşırız diye düşündüm. Gelmek istemez misin? Kafamız dağılır.
- Biraz kırıklık var üzerimde, gelmesem daha iyi.
- Eğer kendini iyi hissetmiyorsan doktora gidelim.
- Gerek yok.
Bedirhan duramadı orada. Kardeşini öyle görmeye dayanamadı. Hayattan kopmuş, içine gömülmüş... Çocukluğu geçti gözünün önünden. Şen şakrak, çıtı pıtı bir kızın konağın merdivenlerinden koşarak indiği günleri düşündü.
- Ben kalkayım artık. Fabrikada işlerim var. Seni de alırım akşama.
- Ben Derman'ı çağırırım. Sen işine bak.
Bedirhan karısına baktı sonra da aceleyle çıktı. Efsun bir zaman Ahuzar'la öylece oturdu. Pencereden konaktaki çalışanların telaşını izledi.
- İnsanın geçmişi tamamen geride kalır mı Ahuzar? Yani bir gün ortaya çıkmaz mı? İnsan yaşadıklarını bir çırpıda silip atabilir mi?
Ahuzar, Efsun'a döndü. Kararsız ve endişe doluydu gözleri. Soru sorar gibi konuştu.
- Bilmem. Ama öyle hemen unutulmaz herhalde.
- Unutulmamış ama bir hükmü de kalmamış. Ne garip değil mi? Zaman nehir gibi akıyor. Kimi hırçın sulara kapılıp gidiyor, kimi cılız da olsa bir dala tutunmayı başarıyor. Benimki çoktan sulara karışmış. Çoktan yitip gitmiş Ahuzar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUN HANIM
Ficción GeneralÖfkesi de sevdası kadar büyük ve korkunç bir kadın... İsfendiyar Konak'ının en değerli hazinesi... Antep'in kızgın ovalarının, taştan evli dar sokaklarının, uçsuz bucaksız fıstık bahçelerinin güzel ama bir o kadar da gizemli, gök gözlü, katran saçlı...