" Efsun Karaca'nın üzerinde, dingin bir gölün kıyısında, ağaçlar üzerinde ilerliyordu. Biraz ilerledikten sonra atının üzerinden indi. Öyle huzur doluydu ki... İyice yanaştı suya. Çıplak ayaklarıyla yürüdü suyun üzerine. Gözlerini yumdu, ağaçların hışırtısını dinledi. Uzaklardan gelen yelin saçlarını uçuşturmasına izin verdi. Gölün kıyısına boylu boyunca uzandı. Bembeyaz teni ağaçlar arasından süzülen gün ışığıyla parlıyordu âdeta. Gözlerini kapattı yine. Huzuru dinlemek istiyordu. Ne kadar öyle kaldığından haberi yoktu, uzaklardan gelen bir kurşun sesiyle sarsıldı. Karaca yerdeydi, uzandığı yerden korkuyla kalkıp yanına gittiğinde ağır bir sancı hissetti. Her yer kandı."
***
Bedirhan kollarında karısıyla ve her şeyi tüm gerçekliğiyle açıklamanın rahatlığıyla mışıl mışıl uyuyordu. Kollarının arasından kayıp gidenin farkında bile değildi. Efsun artık uykuda değildi, ama gözlerini açıp feryat edecek hali de yoktu. Belli belirsiz inledi. Kıpırdanmaya çalıştı. Fakat Bedirhan ağır uykusunun esiriydi. Efsun şimdi bambaşka diyarlarda, bambaşka rüyalar görmeye hazırlanıyordu.
Zaman sonra Bedirhan gözlerini yavaşca açtı. Karısı hala kollarındaydı. Hafifçe, uyandırmadan iyice sokulmaya çalıştı. Tam o anda fark etti yataktaki garipliği. Büyük bir hışımla çekip aldı üstlerinden örtüyü. Kan... Görebildiği tek şey kandı şimdi. Karısı kollarında neredeyse cansız, büsbütün yatıyordu.
***
Bağırarak merdivenlerden indiğinde delirmiş gibiydi. Ne yapacağını bilemiyordu.
- Süphan Abla! Baba!! Uyanın. Süphan Abla!
Süphan üzerine hırkasını atıp kosarak dışarıya çıktı.
- Bedirhan Beyim, ne oldu?
- Efsun... Süphan Abla... Efsun...
- Ne oldu Efsun'uma?
Süphan yine koşarak merdivenleri çıktı. Ardından da Bedirhan.
Süphan odaya girer girmez bastı çığlığı. Efsun, koca bir kan gölünün ortasında bembeyaz yatıyordu. Yanına gitti, ağlayarak uyandırmaya çalıştı kızı bildiğini.
- Efsun'um, yavrum. Aç gözlerini kızım.
Bedirhan'a döndü.
- Ne bakıyorsun? Al karını, hastaneye gitmemiz lazım.
Bedirhan, Süphan'ın sesiyle kendine gelip gözlerini karısından ayırdı. Aceleyle yanına gidip Efsun'u kucakladı. Kucakladığı gibi de koşar adımlarla merdivenlere dogru yürüdü. Süphan'ın acı çığlığıyla, Bedirhan'ın kendinden geçmiş halini gören herkes avludaydı şimdi. Bedirhan merdivenlerden inerken gözler Efsun'un usul usul kan sızan bacaklarındaydı.
Efsun'u arabanın arkasına Süphan'ın kucağına yerleştirdiler. Bedirhan direksiyona geçti. Şimdi son sürat hastaneye gidiyorlardı.
- Süphan Abla, Efsun yaşıyor mu? Nefes alıyor mu?
- Yaşıyor, yaşayacak. Daha hızlı Bedirhan, kurban olayım daha hızlı. Yetiştirelim kuzumu. Allah'ım çok mu gördün şuncağızlara mutluluğu? Çok mu gördün kuzuma?
- Dayan Efsun! Dayan güzel gözlüm. Senin ne güçlü olduğunu hepimiz bilmiyor muyuz? Bütün Antep bilmiyor mu? Yine kurtulacaksın biliyorum. Yine o ateş gibi yanan gözlerinle bakacaksın bana.
- Açar ya. Koca Antep'i dize getiren Efsun Hanım değil mi? Yavrum, kuzum, dayan canparçam dayan.
Hastaneye vardıklarında doktoru onu yanındakilerle beraber acil kapısında bekliyordu. Hasan Bey önceden hastaneye haber etmişti. Hemen Efsun'u sendeye yatırdılar.
- Doktor ne yapacaksınız, ne oluyor?
- Malesef karınız düşük yapıyor Bedirhan Bey. Çok kan kaybetmiş. İzin verirseniz simdi müdahale etmemiz gerekiyor.
***
Saatlerce Efsun'a müdahale edildi. Doktorlar, hemşireler yanına girip çıkıyor. Kimse bir şey demiyordu. Bedirhan neredeyse çıldıracaktı. Süphan Abla acılıydı ama bir yandan Bedirhan'ı teselli etmeye çalışıyordu. Bedirhan beklemekten bunalmıştı, iceriden bir hemşire daha yüzlerine bakmadan geçince yaygarayı kopardı.
- Ne oluyor? Biri bize de bir sey soylesin artık! Duymuyor musunuz?
Bir yandan bağırıp bir yandan kapıyı tekmeliyordu ki doktor içerden çıktı.
- Sakin olun. Maalesef eşiniz şimdilik sizi duyamaz. Düşük yaptı. Bunun anlamını biliyor olmalısınız. Bebeği kaybettik. Üstelik Efsun Hanım çok kan kaybetmişti. Nasıl bu kadar geç kaldınız anlamıyorum. Eğer biraz daha geç kalsaydınız eşinizi de kaybedebilirdiniz. Şimdi dinlenmesi lazım. Hemşirelerimiz ilgileniyor.
Doktor arkasına bakmadan koridorda ilerlerken arkasında bıraktığı enkazdan haberi yoktu aslında. Yine en zoru... En zoruyla sınanıyordu Efsun Hanım.BILIYORUM BU BOLUM BIRAZ KISA OLDU. NORMALDE HIC ADETIM.DEGILDIR AMA YARIN HEMEN YENI BOLUMU EKLEYECEGIM ICIN SORUN OLMAYACAGINI DUSUNDUM NACIZANE.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUN HANIM
General FictionÖfkesi de sevdası kadar büyük ve korkunç bir kadın... İsfendiyar Konak'ının en değerli hazinesi... Antep'in kızgın ovalarının, taştan evli dar sokaklarının, uçsuz bucaksız fıstık bahçelerinin güzel ama bir o kadar da gizemli, gök gözlü, katran saçlı...