Selim
Van Atatürk Lisesi/15 Aralık 1992 Salı
Hafta sonu İstanbul'daydım. Hem nice zamandır okuduğum kitaplar hem de rüyadan çok gerçeğe benzeyen fakat mahiyetini bir türlü kavrayamadığım olaylar beni öyle çok etkilemişti ki İstanbul'a gitmiş ve soluğu Yıldız Sarayı'nda almıştım. Tuhaf olan şuydu ki; gördüklerimle rüyamdakiler arasında pek bir fark yoktu ve sarayın dış tarafı, koridorları, tavan süslemeleri hatta kütüphanesine varıncaya kadar her şey neredeyse aynıydı. Sarayda gezinirken bazı odalarda Sultan tarafından yapılmış sandalye ve masalar da gördüm. Hazır saraya gelmişken boyut değiştirmek ve yine ona gitmek istedimse de yapamadım. Bir şey eksikti ama ne olduğunu bilemiyordum.
Dün akşam Van'a döndüm ve yedek anahtarım yanımda olmadığından geceyi dükkân yerine pansiyonda geçirdim. Sabah erkenden dükkâna gitmek için çıkmıştım ki okulun bahçesinde Latif Usta ve bir iki hizmetlinin hazırlıklar yaptığını gördüm. İlk olarak aklıma İstiklal Marşı için yapılan mutat törenler geldi ama bugün salıydı. Dükkâna gitmeyi erteleyerek bahçeye yöneldim ve toplanmış olan kalabalığa karıştım. Çok geçmeden giriş kapısından Servet Hoca çıktı ve hazırlanan kürsüye gelerek mikrofonu eline aldı. Hemen konuşmak yerine neredeyse hiçbir öğrenciyi atlamadan teker teker herkese bakıp göz teması kurmaya çalıştı. Bu belki böyle bir on dakika sürdü. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken bu bakışların sebebini muhtemelen bir tek ben biliyordum. Derken kürsüye konulan bardaktan bir yudum su aldı ve gür sesiyle başladı konuşmaya:
"Sevgili öğrencilerim;
Buraya çıkmadan önce çok düşündüm. Çünkü bunu yapmak bana çok ağır geliyordu. Yine de sizlere veda etmeyeceğim. Bilmenizi isterim ki 22 yıllık idareciliğimden sonra buradan gidecek olan sadece fani bedenimdir. Ruhum ise her daim sizlerle olacaktır. Gidiyorum çünkü misyonumu tamamladığımı düşünüyorum. Artık size verebileceğim bir şey kalmadığı kanaatindeyim. Eğer bir insan böyle düşünüyorsa koltuğunu bırakabilmelidir. Benden sonra idareye bakacak olan Orhan Kınalı hocamıza destek olun ve bayrak gibi kutsal gördüğüm bu aziz emaneti Ulubatlı gibi zirvelere taşıyın. Bugün burada olanlar olmayanlara ulaştırsın ve desin ki; Servet Hoca hepinizden helallik istiyor. Bana gelince benden yana hepinize hakkım helaldir. Hiçbir öğrencime kırgın değilim. Tam tersine hepinizle gurur duyuyorum.
Yeri gelmişken bir hatıramı nakletmek istiyorum. Mesleğe ilk başladığım yıllardı ve bir öğrencimle bir meseleden dolayı sorun yaşamıştım. Bir gece yarısı evime kadar gelip eşim ve kızım Feza'nın gözleri önünde üzerime kurşun yağdıran ve hala sıktığı kurşunlardan izler taşıdığım o öğrencimi bile geleceği kararmasın diye affettim. O gün affettiğim gibi bugün aynı şey olsa yine affederim. Çünkü mesleğini aşkla yapmaya çalışan ben, aşkla bağlı olduğum öğrencilerime hep inandım hep güvendim. Belki siz beni kızgın ve sert bir idareci olarak tanıdınız ancak bana yakın olanlar bilirler ki aslında hiç de öyle değilim. Sakın unutmayın ki sizin tabirinizle dadaş, binleri aşan ve her çeşitten öğrencinin bulunduğu bu koca liseyi idare edebilmek için 22 yıl süren bir tiyatro oynadı. Daha doğrusu oynamak zorunda kaldı. İşte bu gün, o oyun bitti ve artık iyice eskimeye yüz tutmuş çeyrek asırlık perdemizi kapatıyoruz.
Aslında öyle çok konuşmak istiyorum ki. Ama yüreğim hiç olmadığı kadar dolu ve belki de ilk defa mikrofonu tutan ellerim titriyor. İyisi mi burada bırakalım ve birlikte bestelediğimiz şarkımıza burada nokta koyalım. Hepiniz Allah'a emanet olun sevgili öğrencilerim. İnşallah bir gün gelecek yine görüşeceğiz. Çünkü biliyorum ki; mekânlar ve bedenler geçici olsa da ruhlar bakidir. Şunu da sakın unutmayın ki sizleri doktor olarak, öğretmen olarak her şeyden öte insan olarak bir yerlerde görmek benim için..."
Hemen bahçeden ayrıldım ve kaleye doğru yürümeye başladım. Konuşması bittikten sonra Servet Hoca'nın gözleri belki beni de arayacaktı ama o da biliyordu ki ben de tıpkı onun gibi sevdiklerime veda edemezdim. Karayolları hizmet binasını geçip kale yoluna saparken belki de hayatımda ilk kez hüngür hüngür ağlıyor ve görülmemek için iyice sarıldığım paltomdan medet umuyordum...
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kabadayı 1908 (Kitap Oldu)
FantasyTaş kalpliler değil yüreğine taş basanlar kazanacaktı... (Az Yayınları farkıyla DR ve tüm seçkin kitapçılarda)