Cümbür cemaat bir şekilde kahvaltıya oturmuştuk ki kapı zilimiz sanki ses ayarı esrarengiz bir el tarafından artırılmışçasına ötmeye başladı. Yahya temkinli olmamı istese de aldırmayıp kapıya koştum. Hani bazen hiçbir şey bilmez, hiçbir şey duymazsın ve ortada en ufak bir ipucu da yoktur ama o dakikada ve hiç nedeni yokken derinlerinden bir şeyler geçer ve geçtiği anda da gerçekleşir ya; işte o dakikada içimden bir ses, onun geldiğini söylüyordu ve ben daha kapıyı açmadan gülümseyen gözlerini görüyordum aslında. Kapıyı açıp göz göze geldiğimizde nefes nefeseydim fakat bunun kapıya kadar koşmamla ilgili olmadığını gayet iyi biliyordum.
"Günaydın Rüveyda!"
"Selim... Sen... Sen gitmedin mi?"
"Gidemedim Rüveyda."
"İşlerin ne olacak?"
"Dünya işi bitmez Rüveyda. Hem ne olacaksa olsun." Gülümsedim ve
"O halde tam zamanında geldin. Kahvaltıya daha yeni başladık." Dedim. O da gülümseyerek
"Ne güzel. Önce bayanlar!" diyerek eliyle yol gösterdi. Ben önden o da arkadan ilerleyip masaya oturduk. Herkes Selim'e yer vermek istese de o babamın yanında oturmayı tercih etti. Oldukça uzun bir kahvaltı oldu ve yine eski günlere giderek konuştukça konuştuk. Kahvaltının sonunda Selim ayağa kalktı ve babama dönerek:
"Efendim müsaadeniz olursa bir süreliğine sizleri bizim evde misafir etmek istiyoruz." Dedi. Babam bir miktar düşündükten sonra kararı benim vermemi ister gibi dönüp bana baktı. Ben hemen
"Neden?" Diye sordum.
"Bir gün önce, bu adamları araştırmaları için arkadaşlara talimat vermiştim. Aldığımız istihbarata göre, içlerinde tanımadığım yeni tipler var. Ayrıca bu işi gurur meselesi haline getirmişler. Tam olarak kimler olduklarını bilmediğimizden güçleri hakkında yeterli bir bilgiye sahip değiliz henüz. Hatta dün gece buradan ayrıldıktan sonra tanıdığım biri vasıtasıyla ev için para teklif ettim ama yanaşmadılar. Biraz sıkıntılı bir iş gibi duruyor ve bunu çözene kadar bizim evde kalmanız daha güvenli olacaktır."
"Ya sen Selim? Sen de yanımızda olacak mısın?"
"Elbette Rüveyda. Hem rahat ol, Elif çok iyi bir ev sahibidir. Ayrıca Haluk Baba da bizde kalıyor. İnanıyorum ki hiç yabancılık çekmeyeceksiniz." Ben Elif'i merak ettiğimden böyle bir teklife dünden razıydım zaten. Anne babam da uygun bulunca kalkıp hazırlandık ve Sefa'nın kullandığı araba ile Selimlere doğru yol aldık. O an öyle garip hislerle doluydum ki; sevinç mi, üzüntü mü hatta kıskançlık mı hiç bilmiyorum. Yıllar önce Zehra'ya 'Gönlüne kıskançlık illetini misafir etme.' diye nasihat ederken belki de şimdi aynı hastalığa kendim düçar olmuştum...
Sahil yolunda trafik olmayınca neredeyse çeyrek saat içerisinde Bebek semtinde boğaza nazır güzel bir eve geldik. Kapıyı henüz yirmisinde veya daha küçük yaşta olduğunu tahmin ettiğim çok güzel bir bayan açtı ve güler yüzüyle karşıladı bizi. Demek Selim'in eşi Elif buydu. Herkesin elini tek tek sıkıp 'Hoş geldiniz' dedikten sonra bana daha bir ihtimam gösterdi ve öpüp sarıldıktan sonra adımla hitap etti. O an için aklıma, Selim'in bize iyi davranması hususunda Elif'i tembihlemiş olma ihtimali geldi. Yoksa ne diye bu kadar yakınlık gösterecekti ki? Evde Elif dışında hizmetliler de vardı ve o güne kadar hiç şahit olmadığım bir çeşitlilikte mükellef bir sofra hazırlamışlardı. Hep birlikte yemekler yendi, çaylar içildi ve gün boyunca Elif bir an bile yanımızdan ayrılmayıp hizmetlilere rağmen her hizmetimize koşturup durdu. Ne yalan söyleyeyim, yoğun bir şekilde hissettiğim ve bir türlü üstesinden gelemediğim kıskançlığıma rağmen, içimden Selim'in çok şanslı olduğunu hem de birkaç defa geçirmek zorunda kaldım.
Üç katlı evin orta katındaki iki oda ben ve anne-babama tahsis edilmişti ve akşam olunca Elif kalacağımız odalara kadar refakat edip odalarımızdaki bazı eksikleri bizzat kendisi tamamladı. Bizim dışımızda evin eski sakini olan Haluk Baba, orta katta boş odalar olmasına rağmen dizlerindeki ağrılardan dolayı giriş katta bulunan bir odada kalıyordu. Muhtemelen Selim ve Elif'in odası da üst kattaydı. Bahçe içerisinde, tek katlı bir ev daha vardı ve camdan görebildiğim kadarıyla evin hizmetiyle meşgul olan Kerim Bey ve ailesi de bu evde kalıyordu.....
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kabadayı 1908 (Kitap Oldu)
FantasyTaş kalpliler değil yüreğine taş basanlar kazanacaktı... (Az Yayınları farkıyla DR ve tüm seçkin kitapçılarda)