LVIII.

50 6 12
                                    


Rüveyda

Van Atatürk Lisesi/28 Mayıs 1993 Cuma

Okulun son günleriydi artık. O günler Selim'in yakın arkadaşlarından Kurtuluş sürekli beni takip ediyor, yakınlık kurmaya çalışıyordu. Bir gün kantinde Zehra ile otururken lise birlerden bir öğrenci masamıza yaklaşıp küçük bir not bıraktı ve gitti. Meraklı bakışlarla birbirimize baktık. Her zamanki gibi yine Zehra aldı ve okumaya başladı.

Merhaba Rüveyda;

Çok önemli. Mutlaka görüşmeliyiz. Okul çıkışı yolun karşısında seni bekliyor olacağım.

(Kurtuluş)

Önemli olan şeyin ne olduğunu merak etmiştim ancak yine de onunla görüşmek istemiyordum. Fakat niye bilmiyorum, görüşmem için Zehra o kadar çok ısrar etti ki mecbur kaldım ve öğlen vakti yolun karşısına geçerek Kurtuluş ile selamlaştım.

"Hoş geldin Rüveyda, nasılsın?"

"İyiyim, sen?"

"Seninleyim, daha ne olsun."

"Anlamadım."

"Bunda anlamayacak ne var? Günlerdir peşindeyim ve sen de bunu biliyorsun. Hem ilk gördüğüm günden beri ben sana aşığım." Cevap vermek yerine hemen eve doğru yürümeye başladım. Peşimden geldi ve

"Teklifimi kabul ettiğin için çok teşekkür ederim Rüveyda." Diye bir cümle daha kurdu. Yine cevap vermedim.

"Geldiğin günden beri belki sayısız mektup aldın ama bir tek benimle görüşmeyi kabul ettin. Galiba sen de..." Bu son cümlesine artık dayanamadım ve cadde ortasında olmamıza aldırış etmeksizin bağırdım.

"Sakın bir kelime daha edeyim deme!"

"Çok güzel bir kızsın Rüveyda. Şimdiye kadar bazı nedenlerden dolayı sana açılamadım ama artık dayanamıyorum."

"Ya sen deli misin Kurtuluş? Burada ayrılalım?"

"Hayır Rüveyda! Gideceğin yere kadar sana eşlik edeceğim."

"İstemiyorum! Aramızda sadece okul arkadaşlığı bağı var. Onu da yıkma!"

"Hayır geleceğim!"

"Ya! Türkçen mi kıt yoksa ben mi anlatamıyorum! Salak mısın nesin?"

"Sen ne dersen ben oyum Rüveyda. Ama şimdilik senin dediğin gibi olsun. Yarın yine görüşürüz."

"Ne demek ben ne dersem sen osun! Sadece salak değil aynı zamanda kişiliksizsin de! Bir daha hiçbir zaman görüşmeyeceğiz Kurtuluş!" Diyerek yürüdüm hatta koştum. Allah'tan arkamdan gelmiyordu.

Sonraki birkaç gün içinde fark ettim ki aptallık etmiş, benimle konuşarak güya arkadaşız imajı vermeye çalışan Kurtuluş'un tuzağına düşmüştüm. Korktuğum başıma gelmiş, bütün okul Kurtuluş ile görüştüğümü öğrenmişti. Adeta gizli bir el, onunla arkadaş olduğumuzu hatta sevgili olduğumuzu her yere fısıldıyordu. O günden sonra bir kez olsun yan yana gelmesek de Kurtuluş hedefine ulaşmıştı.

Selim ise ortalarda yoktu. Nerede olduğunu en yakın arkadaşları bile bilmediği gibi Haluk Baba da bilmiyordu. Niye bilmiyorum ama içimden bir ses, artık hiç gelmeyeceğini söylüyordu. Ah Selim! Sen belki bir nisan yağmuru gibi çekip gitmiştin fakat ya ben? Ardında bıraktığın bu kupkuru çöl, bir daha hayat bulacak mıydı?..

*** 

Kabadayı 1908 (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin