"...çok geçmeden Harry doğdu..."
HER şeyin, ama her şeyin, Harry son nefesini verene ve cennete yükselene dek yolunda gideceğine, onu yaşlanana kadar koruyacağıma ve o renkli, daha önce hiç görmediğim kadar parlak ruhunu ölüm meleğine teslim ederken onu rahatlatacağıma inanıyordum.
Yine de derinlerde bir yerde Gabo'nun yıllar önce beni onun ruhuna götürdüğü gün bir şeylerin farklı olduğunu sezmiştim. Onda farklı bir şey vardı. Baş meleklerin onu korumamı istemesi, bunu özellikle benden istemeleri, o doğmadan ruhuyla tanışmış olmam, Gabo'nun sıkı tembihleri... Hepsinin bir sebebi olması gerektiği ara sıra beni düşündürüyordu.
Bu konuya çok kafa yoramadım, çünkü çok geçmeden Harry doğdu. Soğuk bir şubat günüydü ama o doğduktan sonra kimse üşümedi.
Aynı yıl sevilen bir sanatçı intihar etti; bunun üzerine, ona fazlasıyla bağlanmış olan koruyucusu düşmek istedi. Bu haberi duyduğumda çok şaşırmamıştım; onu anlayabiliyordum. Herkes onu yargılayıp isyankar olduğunu söylüyordu ama ben öyle düşünmüyordum. Onun adına üzülüyordum ama bizim doğamız buydu. Koruduklarımızı, eninde sonunda ölüme teslim etmek zorundaydık. Onları yalnızca doğru anda ölmeleri için koruyorduk. Buna rağmen onlara bağlanmamak çok, çok büyük bir direnç gerektiriyordu. Özellikle söz konusu insan size inanıyorsa.
Harry bana inanıyordu.
Konuşmaya başlayana kadar beni görüyordu da. Annesinin ve etrafındakilerin onu güldürme çabaları boşa çıktığı her seferde ben devreye giriyordum ve Harry ben ne zaman gülümsesem anında mutlu oluyor, ellerini çırpıyor, küçük yumruklarıyla hiddetle havayı dövüyordu. Bana uzanmak, bana ulaşmak istiyordu ama bunu yapamazdı. Ona dokunamazdım, bana dokunmasına izin veremezdim.
Sonra, büyüdükçe beni artık görmediğini fark ettim. Bu gayet doğaldı ama onu güldürmeye, devamlı bana bakmasına öyle alışmıştım ki onun için boşluktan ibaret olduğumu anladığımda hayal kırıklığına uğramadan edemedim. Ömrünün geri kalanında da bu böyle devam edecekti, alışmam gerekiyordu.
Beni görmese bile bana olan inancı günden güne artıyordu. İlk kez bisiklete bindiğinde gözlerini kapatıp onu korumamı istemişti benden. Heyecanlandığımı hatırlıyorum. Bu zaten görevimdi, benden bunu istemesine, rica etmesine, bana dua etmesine gerek yoktu ama onun bana güveniyor olması bir ölümlü gibi telaşlanmama neden olmuştu. Harry o gün bisikletten düşüp dizlerini kanatmıştı.
Artık bana güvenmez diye düşünsem de Harry, bir zorlukla karşılaştığı her seferde sabırla ve güçlü bir inançla bana güvenmişti. "Lütfen," diyordu. "Tanrım, koru beni."
Pekala, teorik olarak dua ettiği Tanrı'ydı ve ben kesinlikle Tanrı değildim. Yine de onun Harry'e bahşettiği koruma bendim ve Harry bilmese de aslında o, benim için dua ediyordu, beni istiyordu.
***
"Tanrım, bana yardım et." dedi saçlarını düzeltirken. Kollarımı önümde bağlayıp duvara yaslandım. İnsanlar için görünmezdim, soyuttum ve üzerime yürüdüklerinde bir hayaletmişim gibi içimden geçip gidiyorlardı ama kendi zaman-mekan olgumun içinde oldukça gerçek ve somuttum. Bu yüzden evet, duvara yaslanabiliyordum. Yalnızca bunu Harry ve diğer insanlar göremez ve hissedemezdi. Duvar da bunu hissedemezdi.
"Bunu her seferinde tekrarlamana gerek yok," dedim sanki beni duyuyormuş gibi. Onunla yaptığım bu tek taraflı konuşmalar bir süre sonra mantıklı ve sağlıklı gelmeye başlıyordu. Kendi kendime konuşuyor gibi hissetmiyordum. "Yine de hoşuma gidiyor, devam et." Kıkırdadım. Harry durup bir ses duymuş gibi arkasına baktı, sonra yeniden önüne dönüp aynaya doğru eğildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in Hiding | Styles
FanficBana ilk kez bakıyordu, gözlerime. Varlığımın farkına vardığı bu ilk an ben nefesimi tutmuş beklerken onun ifadesi korkuyla çarpılmıştı. İçimdeki heyecan kanatlarımı titreştiriyordu; bir tüy, ufacık bir tüy ikimizin arasında süzülmeye başladı. Öyle...