15

1.4K 124 73
                                    

  "...şimdiyi korumak..."

HARRY hedefi on ikiden vurmanın gururunu kısa süreliğine de olsa yaşayamamıştı, çünkü André her zamanki gibi her şeyle dalga geçme modundaydı. Onun atışını ikimizin de anlayamadığı şeylere benzetti ve çok geçmeden Harry'nin keyfini kaçırdı. Geldiğine memnundum, fakat Harry ile aralarındaki bu kedi-köpek ilişkisi canımı sıkıyordu.

Kısa antrenmanımızı yarıda kesip içeri geçtik. André'ye yokluğunda olanları anlatmaya kalktığımda lafı ağzıma tıktı.

"Neler olduğunu biliyorum," derken pencereye yürüyüp perdeyi araladı, verandadaki korumalarımıza baktığını anladım. "Maruel'in yanından geliyorum."

"Ah, öyle mi?" dedim keyifsizce. Olanları anlatma, biraz abartma ve André'nin ilgisini çekme fırsatım yok olduğu için canım sıkılmıştı. Yine de gözlerinde kocaman bir ilgi ve alakayla bana yaklaştı. Çatık kaşlarının altından boğuk bir sesle,

"İyi misin?" diye sordu sadece ikimizin bildiği dilde. Elini benimkine uzatıp parmaklarını kolumdan yukarı sürükledi, dirseğimi tutup ona doğru yaklaşmamı sağladı.

"İyiyim," Elini yaralı omzuma çıkardı ve oraya hafifçe dokundu. 

"Artık kendini öylece onun önüne atamazsın. Sen de yaralanabilirsin. Sen de ölebilirsin." Harry'den bahsederken başıyla ondan tarafı gösterdi. Onun önünde böyle konuşması, onun bilmediği bu dili konuşması hoşuma gitmedi, geçiştirmek için başımı salladım hemen. 

"İyiyim," diye tekrarladım daha etkili bir şekilde ama vazgeçip gitmedi, duruşunu biraz olsun değiştirmedi. Onun arkasında kalan Harry'i göremiyordum, huzursuzluk içimde gittikçe büyüyordu.

"Onun yüzünden ölürsen,"

"Niye böyle konuşuyorsun?" diye sordum sertçe. André gözlerini kıstı.

"Nasıl?" diye sordu hala aynı dili konuşarak.

"Onun anlamayacağı şekilde." Açıklamamı yaparken yanlışlıkla melek dilinde konuştum ve dilimin o kadim kelimeleri şekillendirirken yaptığı hareket, ses tellerimin onları oluşturmak için titreşmesi, sesimin bu dili konuşurken kulağa yumuşak, kadife gibi ve aynı anda ilahi gelmesi beni şaşırttı, eski benliğime olan özlemimi kabarttı. Bu hissin üzerimden geçip gitmesini istemedim ve aynı şekilde devam ettim. "Melek dilini anlamıyor." Söylediğimle, tüm tavrımla çelişecek şekilde gülümsemiş olacağım ki André ellerini beline koyup sırıttı.

"Seninle konuşmam gereken şeyler var."

"Ben ciddiyim," dedim sesimi yükselterek ama öyle görünmediğimi, öyle konuşmadığımı biliyordum. Böyle yaparak Harry'i düpedüz dışlamaya, ötekileştirmeye çalışıyordu ve ben de onun bu tutumuna eşlik ediyordum. Son bir cümle, dedim kendi kendime. "Böyle yapma."

"Sen yapma," dedi sonunda muzip bir tavırla, yaptığımı yüzüme vurup kendisini haklı çıkararak. Gülmemek için dudaklarımı ısırdım ama bu hareketimin dışarıdan amaçladığımdan çok farklı göründüğünü anında anladım : onunla flörtleşiyor gibiydim. "Sana anlatacaklarım var." diye tekrarladı az önce söylediklerini.

"Her ne anlatacaksan, Harry'nin de duyması gerek." Kendime gelmiş ve melek dilini konuşmayı bırakmıştım. André bana meydan okur gibi baktı, omuzlarını indirip kaldırarak nefes aldı.

"Onun duymasını istemiyorum." dedi açık açık. 'O' derken yüzünü iğrenç bir şey yemiş, koklamış ya da görmüş, hatta bunların hepsi aynı anda olmuş gibi buruşturdu. Onun nefes alışını taklit edip kollarımı göğsümde kavuşturdum.

Heaven in Hiding | StylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin