"...yalnızca sana bakacağım..."
ONA doğru atılmak, kendimi onun güvenli kanatları altına saklayıp onun gölgesinde saklanmak istesem de tepkisel olarak aşağı süzüldüm. Gözlerim hala onunkilerde, temkinle ayaklarımı yere bastım. Geriye, André'ye doğru çekilirken onun bana kolunu uzatıp elime ulaştığını fark ettim. "Buraya gel." dedi usulca, beni iyice kendisine yaklaştırırken. Önüme geçmek, bana siper olmak istediğinde direndim ve yerimden kıpırdamadan Gabriel'in karşıma dikilmesini bekledim.
Bakışlarında görmeyi beklediğim öfke ve dahası soğukluktan eser yoktu. Bana bir şeyler anlatmak istiyor gibi bakıyordu; kelimeler dudaklarının ucundaydı ama bir şey, bir güç onları eritiyor, soyutlaştırıp Gabo'nun bakışlarına karıştırıyordu. Bu onun elinde değildi, söylemek istediklerini gözlerinden anlamamı bekliyordu evet; fakat aynı zamanda arkasındaki seraphimlerin de bunu görmesinden korkuyordu. Yalnızca bir andı bana ayırdığı, bir an gözlerimin ta içine baktı. Başını hafifçe eğdi, hatta belki de ben öyle yaptığını sandım. Gözlerimi kırptım ve bir sonraki an Gabo bana bakmıyordu.
Ayakları çatının zeminine değdiği an yer sarsılmış gibi geldi bana. André'nin elini tutup ikimizi de geri çektim. Kapıya doğru.
Ne yani? Ondan kaçacak mıydım? Gabriel'e, ustama, kendimi bildim bileli bana rehberlik eden üstüme karşı gelip ona sırt mı çevirecektim?
Benden az önce bunu istememiş miydi?
Bir kez daha bakmasına, bir kez daha söylemesine, bana bir işaret daha vermesine ihtiyacım vardı ama buna kalmadan iki seraphim onun yanında yerlerini aldılar. Gümüş kılıçları çekiliydi. Biri André'ye, biri de bana dik dik bakıyordu. Yaralanan seraphime ne olduğunu merak ediyordum. O da mı ölmüştü?
Ne fark ederdi? Bir kardeşimizi öldürmüştük ve bu kadarı yeterliydi.
"F sınıfı, isminin elli altıncı taşıyıcısı, Altair takımından André." dedi Gabo mesafeli bir sesle. André'ye hitap ederken doğrudan ona bakıyordu. "Kardeşlerinden birini öldürdün. Diğerini öldürmeye çalıştın. Cennete ihanet ettin." Bir sonraki cümlesini vurgulamak için duraksadı. "O'na ihanet ettin. Kanatların bu yüzden karartıldı. Hükmün verildi." Bir kez daha durdu ve bu kez onun devam etmek için yutkunduğunu duydum. "Kanatların kopartılacak ve sonrasında infaz edileceksin."
Bir adım atmak istediğimde André beni sertçe tutup yerimde kalmamı sağladı. "Gabo," dedim hayretle. Az önce bakışlarından anladığım şeyler hata mıydı?
"F sınıfı, isminin yedinci taşıyıcısı, Gabriel takımından Izasagi." diye devam etti sözlerine. Az önce adını sitem yüklü bir şekilde sarf ettiğimi duymamış gibiydi. Onun suçlarını duyururken André'ye bakmıştı ama şimdi gözlerini ayaklarımın dibine dikmişti. "Üstlerine karşı geldin. Kardeşlerinin öldürülmesine göz yumdun. Kanatların bu yüzden karartıldı. Hükmün verildi." Bu seferki bekleyişi neredeyse somut bir acı veriyordu. Arkasındaki askerler kuşkuyla birbirlerine baktılar, Gabo'nun uzun süre konuşmaması onları huzursuz etmişti. Neredeyse müdahale edeceklerdi ki Gabo başını kaldırıp bana baktı. Gözlerindeki mesaj şimdi daha açıktı.
"Kanatların kopartılacak ve Aden Bahçesi'nden kovulacaksın." Tek kaşımı kaldırıp bir kez daha onaylamasını istedim. Gözlerini yavaşça kapatıp açtı ve dudaklarını ısırdı. Anladı mı diye André'ye baktım. Emin olamıyordum ama onu burada bırakamazdım. Gabriel'in onu da götürmemi isteyip istemediğini bilemezdim. "Eğer kaçarsan," diye devam etti Gabo. Bakışları söyledikleriyle çelişiyordu. Şimdi de asasını çıkarmıştı. Acımasız bakışlarını bizim üzerimize doğrultan seraphimler bunu fark etmedi. "Cezan ağırlaştırılır."
![](https://img.wattpad.com/cover/112796927-288-k464581.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in Hiding | Styles
Fiksi PenggemarBana ilk kez bakıyordu, gözlerime. Varlığımın farkına vardığı bu ilk an ben nefesimi tutmuş beklerken onun ifadesi korkuyla çarpılmıştı. İçimdeki heyecan kanatlarımı titreştiriyordu; bir tüy, ufacık bir tüy ikimizin arasında süzülmeye başladı. Öyle...