"...bugün değil..."
"NE halt ediyor bu?" diye benden önce feryat etti André. Düşmekten son anda kurtulup kanatlarımı açtım, gözlerimi aşağıda, meleklere doğru koşan Harry'den alamıyorum. "Onları görüyor mu?"
Dehşetle André'ye baktım. "Ne?" dedim yalnızca. Söylediği şeyi gerçekten kavrayamamıştım, çünkü mantık dışıydı. Harry'nin o melekleri görmesine imkan yoktu.
Her insanın gözlerinde başka boyutları görmesine engel olan bir perde vardı, herkes kendi aleminde korkusuzca, serbestçe yaşayabilsin diye konan bir sınırlamaydı bu.
"Onu fark ettiler," André parmağıyla melekleri gösterdi; üçü de yaptıkları şeyi bırakmış, konuşmayı ve hareket etmeyi kesmişlerdi. Hepsi onlara yaklaşan Harry'e bakıyordu.
"Bir şey yap!" André'ye çaresizlik içinde baktım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kendisini tekrar edip bir an önce harekete geçmemi söyledi. Harry ile iletişim kurmaya karar vermiştim ki aşağıdan onun güçlü sesi duyuldu. Belli bir mesafede meleklere karşı durmuş, yumruklarını iki yanında sıkmıştı.
"Onu rahat bırakın! Polise haber verdim." İlk defa bir karışıklık karşısında öylece kalakalıyordum. Harry'in sağ duyusuna seslenmeyi denedim ama yaptığı şeyde o kadar kararlıydı ki iradesi herhangi bir müdahaleme geçit vermiyordu.
"Ciddi olamaz."
"Ciddi." dedim. "Gerçekten polislere haber vermiş."
André hayrete düştüğünü yüz ifadelerine olduğu gibi yansıttı, sonra aşağı bakıp kaşlarını çattı. Beni bırakıp gitmesinden korktum. Beni orada ne yapacağımı bilmez halde bırakıp ölümlüsünün yanına gitmesinden...
"Eğer onları görüyorsa..." Başını yana eğdi. "Bizi de görebilir,"
Kanatlarımı çırpmayı bir an bıraktım ve aşağı doğru sendeledim, André hemen önüme geçip beni durdurdu ve kendime gelmem için omuzlarımdan tuttu. "Onun sorunu ne?" diye sordu bakışlarımı sonunda yakalayarak. Hasta ve düşecek gibi hissediyordum. Hiç olmadığı kadar midem bulanıyordu ve belki de birazdan hayatımda ilk defa kusacaktım. Ne kusabilirdim ki ama? Işık?
"Iza!" André beni sertçe sarstı. Başımı hızla iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım, André yanıma yükselip benimle aşağıya bakmaya devam etti. "Onların melek olduğunu bilmiyor mu?"
Harry'nin onları gördüğüne iyice emin olan aşağıdaki melekler ilk iş olarak savunma pozisyonuna geçtiler. Onlar da en az biz kadar afallamış görünüyordu. Ne yapacaklarını bilmediklerinden birbirlerine baktılar, sonra ikisi de başlarını bizim olduğumu tarafa, yukarıya kaldırdılar. Yerdeki melek gözlerini Harry'den ayırmıyordu. "Bizi görüyor." dediğini duydum ama yüzündeki ifade şaşkınlıktan çok sevinç, hayranlık gibiydi. "Bizi görüyor!" diye bağırdı ve çıkardığı sesin bir akıl hastasından farkı yoktu.
Harry'nin korkusunu ilk kez hissettim, bir adım geri atarken, "Ne saçmalıyorsun?" diye mırıldandı usulca. Bu erişimden faydalanıp hemen duygularına seslenmeyi denedim. Daha çok korkmasını ve oradan hemen def olup gitmesini sağlamaya çalıştım. Harry geriye dönüp baktı, neredeyse olacaktı.
André kolumdan tutup beni geri çekmeye çalıştığında bir süredir tüm alıcılarımı kapatmış, Harry'ninkiler üzerine yoğunlaşmıştım. "Buradan gidelim." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in Hiding | Styles
FanfictionBana ilk kez bakıyordu, gözlerime. Varlığımın farkına vardığı bu ilk an ben nefesimi tutmuş beklerken onun ifadesi korkuyla çarpılmıştı. İçimdeki heyecan kanatlarımı titreştiriyordu; bir tüy, ufacık bir tüy ikimizin arasında süzülmeye başladı. Öyle...