30

1K 107 56
                                    

"...son anılar..."

EURIEL geldiğinde dakikalardır gözümü bile kırpmadan elimdeki tüye bakıyordum. Kanatlarımla vedalaşmam çok uzun sürmüştü. Umduğumun aksine üzerlerinde henüz canlı kalan bir sürü tüy vardı. Onlara teker teker dokunup Harry ile olan anılarım arasında son kez dolaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. İçlerindeki anıları gördüğüm tüyler birer birer soluyor; çoğunluğa uyum sağlayıp pörsüyorlardı.

Tek bir tüye kıyamadım ve onu koparıp saklamak üzere aldım. İçinde hangi anıların olduğunu henüz bilmiyordum; bir süre daha öğrenmeye niyetim yoktu. Onları kötü günler için saklayacaktım. Olanlar ilk defa bizim aleyhimize gibi görünse de bir şeyler yolunda gitmeyeceği adeta içime doğuyordu. Cennet'e yükselmek, kanatlarımı geri almak gerçek olamayacak kadar güzel şeylerdi, buna inanamıyordum.

Kelimenin tam anlamıyla, inanmıyordum.

Sadece, şimdi dönüp bakınca, o saatlerde kendimi safça kandırdığımı görüyorum. İçimdeki endişeyi bastırmış, o hissi görmezden gelmiştim. Kendimi, Octavia'nın kanatlarındaki Joachim buraya ulaşınca her şeyin çözüleceğine, artık iyi şeyler olacağına inandırmak için sezgilerimi hiçe saymıştım.

Son anılarımı taşıyan tüye bakarken de hala, tekrar tekrar her şeyin yoluna girdiğini söylüyordum kendime. Euriel içeri girip beni adımla selamladığında tüyü cebime koydum, bunun hakkında soru sormamasını umup André'nin yatağının ucuna gittim.

Ona büyük haberi henüz verememiştim; çünkü uyanmıyordu. Ateşi çok yükselmişti; sayıklayıp duruyor ve ara ara bütün vücudu titriyordu. André çok hastaydı ve ben onu bırakıp gitme fikrinden dahi korkuyordum. Bir an önce uyanmasını ve sevincimi, kendimi inandırdığım sevincimi, paylaşsın istiyordum.

"Zavallı çocuk," dedi Euriel. Elini André'nin terden sırılsıklam olmuş alnına koydu, onun saçlarını geriye taradı. Yüzü acıyla gerildi. "Duyduğum kadarıyla sana ve Joachim'e çok yardımı olmuş."

"O olmasaydı," dedim André'nin elini tutup. Teni ateş gibi yanıyordu. "Çoktan ölmüş olurduk."

"Yanılmıyorsam o da bir gardiyandı?" Euriel'in yüzüne baktım. Bunu biliyordu; yine de bana sorması garibime gitmişti. Nereye varacağını anlamadan başımı salladım. "Kendi ölümlüsüne ne oldu?" Dudaklarım aralık kaldı, hiçbir şey söyleyemedim. Ne olduğunu zaten biliyor gibi sormuştu bunu. Benim ne söyleyeceğimi duymak istiyordu sanki.

"Onunla uzun süredir arkadaştık," dedim gözlerimi indirerek. Yalan söylediğimi anlayacak diye korkuyor, yüzüne bakamıyordum. André'yi Zoey, Harry ile çıkmaya başladığında tanımıştım ve bana ilk günden beri itici gelmişti. Birbirimizle iyi anlaştığımız söylenemezdi; birbirimize katlanamazdık.

Fakat sonunda ortaya çıkmıştı ki bunlar tatlı atışmalardan ibaretmiş yalnızca. O geceyi hatırladım. André beni orada kalmaktan vazgeçirmeye çalışmıştı evet ama kararlılığımı gördüğünde yardım etmek için ondan bunu istememi bile beklememişti. Benim koruduğum kadar o da Harry'i korumuştu.

"Gardiyanlık pek ona göre değil galiba," dedi aramızda oluşan gergin sessizliğe bir son vermek için. Hiçbir şey söylemedim. Bu, benim de ona birkaç gün önce söylediğim şeyin aynısıydı. Ona bunu söyledikten sonra uçmaya çalışmış ve hastalanmıştı.

Dudaklarımı ısırdım, burnumun kemiği sızladı. "O iyi bir dost." dedim, sesim olabildiğine boğuk çıktı. Ağlamamaya çalıştığım için kendimi sıkıyordum. Euriel anlamış olacak ki konuyu daha fazla uzatmadı.

"Sizinle olduğu için şükürler olsun," deyip elini André'nin göğsüne indirdi, kalbinin üstüne yerleştirdi. Kapalı kanatları o bir şeyler mırıldanırken parlayıp söndü. André'nin nefes alışları hızlandı, Euriel'in elinin altındaki kalbinin atışını ben bile duyar oldum. Bilinçsiz yatıyor olsa da bir an kıpkırmızı kesildi. Tam ona, bir baş meleğe, durmasını söyleyecektim ki Euriel elini çekti. Aynı anda André sakinleşmeye başladı. Durumu normale dönüyor gibiydi.

Heaven in Hiding | StylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin