"...yeminin geçerliliğini kaybetti..."
DAHA ona ulaşmadan, aramızda o kadar mesafe varken, André'nin adımı fısıldadığını duydum : "Iza."
Harry'nin korkudan titrediği gördüm ve bakışlarından kafayı yemek üzere olduğunu da anladım. Onu koruma kalkanımın altına alıp André'yi onun gözlerinden sakladım. Daha iyi bir sonuç vermedi; gözlerinin önündeki koskoca melek yok olduğunda Harry gözlerini daha çok büyüttü ve başını ellerinin arasına aldı.
"Onu sakladım." diye açıkladım hızlıca, bir yandan André'nin yanına inerken. Harry gözlerini az önce baktığı, şimdi yalnızca boş bir zemin olan yerden ayırmadı. Ona sinirlendiğim için, beni kırdığı için, istemeden diğer melekleri görmesini bir nebze engelleyen kalkanı devre dışı bırakmış olacaktım.
"Buraya bakmayı kes hemen! Kafayı yediğini sanacaklar." Beni duyduğundan emin değildim ve o an hangisiyle uğraşmam gerektiğini de bilmiyordum. Bembeyaz kanatları kendi kanıyla kırmızıya boyanmış, bilinçsizce yerde yatan André ile mi yoksa aklına mukayyet olma konusunda hiç çaba harcamayan Harry ile mi?
André bir kez daha acıyla inlediğinde önceliği bu seferlik ona vermek zorunda olduğumu kabullendim. Etrafta başka seraphim görmüyordum, yalnızca neler olduğunu merak edip aralarında fısıldaşan birkaç gardiyan vardı salonda. Onlara aldırmadan André'yi yerden kaldırdım ve havalandım.
"Çatıda olacağım." dedim Harry'e gitmeden önce. Onunla sonra ilgilenecektim.
Diğer gardiyanların gözlerinden uzak olmak için André'yi kimsenin olmadığı bir yere götürmek zorundaydım : çatıya. Kar atıştırmaya başlamıştı ve çatıda altına sığınabileceğimiz bir yer de yoktu. Bu yüzden André'yi gelişigüzel bir yere yatırdım. Kanatlarına düşen kar taneleri anında kana bulanıp eriyordu.
"Ne oldu sana böyle?" dedim cevap vermesini beklemeden.
"Iza," diye başladı ama devamını getiremedi. Asıl yarasının nerede olduğunu bilmiyorum, buna rağmen ellerimi onun göğsünün üstüne doğrulttum ve yarasının kapanmasını bekledim. Bunun işe yaramadığını o yüzünü buruşturduğunda anladım. Bu sefer ellerimi aşağı indirdim ve ona dokundum, temas ederek onu iyileştirmeye çalıştım.
"Hadi ama," dedim neredeyse ağlayarak. André bir şekilde güç toplayıp ellerimi tuttu. Parmaklarım onun kanıyla ıslanmıştı.
"İşe yaramaz." dedi güçlükle. " Seraphimler." diye tek kelimeyle açıklamaya çalıştı. Demek bu yüzdendi. Yaralarını bir seraphim açtığı için kendisini iyileştiremiyordu. Ben de işe yaramıyordum. Doğrulmaya yeltendiğinde onu koltuk altlarından tutup kaldırdım ve hemen arkamızdaki duvara sırtını yasladım. André öksürdü ve dudaklarından birkaç damla kan döküldü.
"Neler oldu?" diye sordum sonunda. Hırıltı nefeslerinin arasından konuşmaya çalıştı.
"Sana gösterirdim ama buraya bile zorla geldim. Güçlerim çok zayıf." Anlayışla başımı salladım. Melek güçlerinin zayıfladığını duyunca üşüyebileceği aklıma geldi, bu yüzden kanatlarımı ikimizin üzerine gerip onu kardan korumaya çalıştım. André yarım ağızla, zorlukla sırıttı.
"Şimdi daha iyi," dedi gözlerini hoşnut bir ifadeyle kapatırken. "...daha sıcak."
"André, biliyorum yaralısın ama..." Harry'nin buraya gelmek için salondan ayrıldığını duydum ve konuşmamı hızlandırdım. "Tek bir şey söylemen gerek. Güvende miyiz?"
O, güvende mi?
Harry?
André, bunu sorarken aklımda tek bir isim, tek bir kişi olduğunu anlamış gibi bana imalı imalı baktı. Utanıp başımı çevirdim ve kollarındaki çiziklere bakıyor gibi yaptım. O böyle yaralar içinde kıvranırken hala Harry'nin güvenliğini düşünüyor olmam ona, hatta dünyadaki herkese göre adilik olsa da ben onun gardiyanıydım ve herkesten, her şeyden önce, kendimden bile önce onu düşünmek benim görevimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in Hiding | Styles
FanfictionBana ilk kez bakıyordu, gözlerime. Varlığımın farkına vardığı bu ilk an ben nefesimi tutmuş beklerken onun ifadesi korkuyla çarpılmıştı. İçimdeki heyecan kanatlarımı titreştiriyordu; bir tüy, ufacık bir tüy ikimizin arasında süzülmeye başladı. Öyle...