"... kötü haber : Tanrı öldü..."
"BAKALIM doğru anlamış mıyım?" Maruel parmaklarını büyük, ceviz masasının üstünde birleştirirken hafifçe öne eğildi. Kaşlarının altından bize baktı konuşurken. "Ölümlün bir gece aniden melekleri görmeye başladı ve ona hiçbir şey olmadı. Gördüğü seraphimler onun dilini mühürlemek isteyince sen de itiraz ettin. Arkadaşın," André'ye döndü. "Sana yardım etmek için bir seraphimi öldürdü, diğerini yaraladı. Bunun sonucunda Cennet'ten kovuldunuz ve kanatlarınızı teslim etmek yerine yine kaçtınız."
André parmaklarını şakağına dayadı, "Hı-hı."
"Kanatlarınız hala sizde ve ölümlünün tarihi silindi." Harry'nin başının hemen üzerinde, eskiden ölüm tarihinin yazdığı yere baktım. Gözlerimin önünden beyaz, silik dumanlar geçti ve bir an ezbere bildiğim o rakamları yeniden görür gibi oldum. Yalnızca bir sanrıdan ibaretti. Bir göz kırpış süresi kadar sonra boşluğa baktığımda tamamen emin oldum, bakışlarımı indirdim.
André ile ikimiz Maruel'in masasının karşısındaki ikili koltuktaydık, Harry ise masanın hemen yanındaki karşılıklı iki koltuktan birine oturmuştu. Onun arkasında temkinle ayakta bekleyen kıza baktım. Saçları dümdüzdü ve şüphe götürmeyecek kadar doğal bir sarışındı. Onları başının arkasından sımsıkı bir at kuyruğu ile toplamıştı ve gözlerine baktığınızda orada görüp görebileceğiniz tek şey, hiçbir şey olurdu. İtaat etmek için var olan bir asker, dahası komutlar dışında hiçbir tepki vermeyen bir robottu o. Maruel'in tek bir sözüyle Harry'nin boynunu kırabilir, onu hemen şimdi, yukarının istediği gibi öldürebilirdi.
Bu, belki de onu yeniden cennete sokabilirdi. Harry'i öldürüp emri yerine getirmiş olmanın ödülü olarak ona kanatlarını verebilirlerdi.
Yumruklarımı sıktım. Bizi buraya kabul ederlerken ölüm emri henüz verilmemişti ve şimdi şartların değiştiğini hissedebiliyordum. Bizi ele vermemek için hiçbir nedenleri yoktu, öyle değil mi? Harry'deki değişikliği bildirdiğimiz anda apar topar Maruel'in evine getirilmiştik. Kaçmaya çalışmadığımı sanmayın, en fazla ayak direten ben olmuştum ama Harry'i elimden alıp götürdüklerinde başka çarem kalmamıştı.
Herkes konuşmayı kestiğinde ve odaya ağır bir sessizlik hakim olduğunda beynimi kemiren kötü düşüncelerden sıyrılıp Maruel'e baktım, o da bana bakıyordu. Gözlerini düşünceli bir şekilde kısmıştı ve alt dudağı da dişlerinin arasındaydı. Kendi kendini onaylıyor gibi başını hafifçe öne arkaya sallayıp duruyordu. "Gitmemizi isterseniz anlarım." dedim bu garip bakışmadan sıkılıp. André beni dürttü.
"Ben anlamam." dedi. "Ne değişti anlamıyorum." Maruel'in ilgisini çekmişti. Adam ona dönüp kaşlarını havaya kaldırdı.
"Ne mi değişti?" Derin bir nefes alıp içinde tuttu. "Artık eminim."
"Neyden?" Bunu soran Harry idi. Konuşmasına pek fırsat verilmediğinden sesi sabırsız ve biraz da öfkeli çıkmıştı. Herkes onun hakkında konuşuyorken onun sessiz kalmak zorunda olması biraz haksızlıktı. Yine de, Maruel'in kendisi ile muhatap olmasını sağlayamadı.
"Bu öylesine bir itaatsizlik meselesi değil. Bu daha büyük bir mesele." Kelimeleri tane tane söyleyip onları kısık ama yoğun sesiyle vurgulamıştı. André tam onu alaya alacak sözler edecekti ki ben önce davrandım.
"Ne demek istiyorsun?"
"En son ne zaman melekleri gördü diye öldürülen birini gördün?"
"Daha önce melekleri gören biri olmadı." diye atıldı hemen André ve bu sefer ben araya giremeden ekledi. "Olmuşsa bile anında toza dönüşmüştür."
![](https://img.wattpad.com/cover/112796927-288-k464581.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in Hiding | Styles
FanfictionBana ilk kez bakıyordu, gözlerime. Varlığımın farkına vardığı bu ilk an ben nefesimi tutmuş beklerken onun ifadesi korkuyla çarpılmıştı. İçimdeki heyecan kanatlarımı titreştiriyordu; bir tüy, ufacık bir tüy ikimizin arasında süzülmeye başladı. Öyle...