"...çok güzel duruyordun..."
YILLARIN getirdiği o doğal içgüdüyle Harry'i arkama itip onun önüne geçtim. Zamanlamam öyle iyiydi ki aynı anda ikinci okun bize doğru yol aldığını gördüm. Onu durdurmak için elimden hiçbir şey gelmezdi; Harry'e kalkan olmak dışında. Ona siper olmak için biraz daha yana kaydım ve ok doğruca gelip omzuma saplandı. Harry kulağımın dibinde adımı haykırdı. Beni yana itmeye çalışsa da yerimden kıpırdamadım, okun girdiği yere baktım. Omuzumdan boşalan kanlar kolumdan uzanıp, parmaklarımın ucundan suya dökülüyordu.
Kan. İlk kez yaralanmıştım. İlk kez kanıyordum.
Gözlerimi suikastçimize çevirdim, gölün öteki ucunda gergin yayına bir ok daha yerleştiriyordu. Nişan almak için başını kaldırdığında ona baktığımı gördü, göz göze geldik. "Burada bekle." dedim Harry'e ama acıdan sıktığım dişlerim kelimelerin anlaşılmasını zorlaştırıyordu. Kanatlarımı iki yana açıp büyük bir kararlılıkla onları çırptım. Bana karşı çıkamadılar, anında suyun üstünde yükselmeye başladım. Yeteri kadar havalanınca hiç beklemeden onun üzerine doğru hızla uçmaya başladım.
Harry arkamdan bağırdı, "Iza, dur!"
Hedefimdeki okçu ona doğru son sürat uçtuğumu görünce gerdiği oku nişan alamadan fırlattı. Okun yüzümün yanından geçişini hissettim, fakat bu beni biraz bile korkutmadı. Saldırıya hazırlanmak için melek bıçağımı çağırdım, fakat hiçbir şey olmadı. Üzerinde durmadım ve hedefime odaklandım. Ona iyice yaklaşmışken geri geri çıktı ve arkasını dönüp ağaçların arasında kayboldu.
Harry'nin sık ağaçlarla ilgili söylediği şeyi unutmuştum. Ağaçların arasına dalmak gibi korkunç bir hata yaptım. Kanatlarım paldır küldür ağaç dallarına çarptı ve yeni açılan sıyrıklarımla birlikte yeri boyladım. Yaralandığım tarafa doğru düşmüştüm, omzuma saplanan ok kırıldı ve bu sefer acıyla bağırmama sebep oldu. Ağzıma dolan kuru yaprakları tükürüp kaçan kişiyi görmeye çalıştım. Görebildiğim tek şey arkasında bıraktığı toz bulutu oldu. Öfkeyle yumruğumu yere vurdum ve sırt üstü öylece uzandım.
Omzuma saplanıp kalmış okun çıkarılması gerekiyordu, fakat kollarımda güç kalmamış gibiydi. Göz kapaklarım gittikçe ağırlaşıyordu, bedenim uyuşuyor gibiydi. Bakışlarımı ağaç yapraklarının arasından zar zor görünen akşam kızıllığına diktim. Uykuya dalmak gibiydi. Bilincimin son kırıntılarıyla algıladığım şey, Harry'nin yüzü oldu.
***
Uyandığımda ilk fark ettiğim şey omzumdaki ağrı oldu ve saniyeler içinde, hızla olanları hatırladım. Zihnime üşüşen görüntüler duyumsadığım ağrının yerini şok ve endişeye bırakmasına neden oldu. Gözlerimi iyice açtım ve görüşüm netleşene dek tek bir noktaya odakladım bakışlarımı.
"Sen iyi misin?" Gözlerimi hemen yanıma eğilmiş kıza çevirince, bu basit hareket dahi - ki bu hareket dahi sayılmazdı - başımı döndürdü. Onu izleyen mide bulantısıyla yüzümü buruşturup gözlerimi kapattım. "Çok acıyor mu?" diye sordu az önceki şeyi canım acıdığı için yaptığımı sanmıştı. Bulantı hissini çabucak bastırmaya çalıştım ve gözlerimi açıp etrafa bir bakış atmak için adeta acele ettim.
Harry'i görmeyi bekleyerek odanın içinde dolaştırdım gözlerimi, ondan bir işaret bulamayınca omzumdaki acıyı, midemin bulantısını filan unutup birden doğruldum. Yanıma refakatçi olarak bıraktıkları kız hemen beni geri yatırmaya çalıştı. "Biraz daha dinlenmen---"
Kendimden beklemediğim bir güçle kızı geri ittim, ayağı bir şeye takıldı ve arkaya doğru savruldu. Tutmam için kollarını bana uzattı ama gözüm onu filan görmüyordu. Onu tutmak bir yana, yataktan kalkar kalmaz üstüne bir gölge gibi çöktüm. Nereden aldığımı dahi bilmediğim bir bıçağı - gerçi bıçak olduğundan bile şüpheliydim - boynuna dayadım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in Hiding | Styles
FanfictionBana ilk kez bakıyordu, gözlerime. Varlığımın farkına vardığı bu ilk an ben nefesimi tutmuş beklerken onun ifadesi korkuyla çarpılmıştı. İçimdeki heyecan kanatlarımı titreştiriyordu; bir tüy, ufacık bir tüy ikimizin arasında süzülmeye başladı. Öyle...